Firavunlaşmış ruhların istilasıyla hücum edilen güzel dinimizin sukuta uğratılmaya çalışıldığı dönemlerde zuhur eden Risale-i Nur hizmeti, Zübeyir Gündüzalp gibi çelik iradeli kahraman saffı evvel abiler tarafından bizlere tevarüs etmiştir. Yani miras olarak tarafımıza tevdi edilmiştir. Bizlere düşen bu paha biçilmez mirası temellük ederek; yani sahiplenerek temessül etmemizdir. Diğer bir ifadeyle onlar gibi olmasak da onlara benzeyerek temsil görevini hakkıyla yerine getirmek ve yansıtmaktır.
Saffı evvel abilerimiz bazı küçük arızalar dışında en zor zamanlarda Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi ile hemdert olmuşlar ve onun hizmetini hiçbir zaman yalnız bırakmamışlardır. Onlar bu iman ve Kur’an hizmetinin banileri ve cefasını çekmiş kahramanlarıdır.
Şimdilerde bir takım yeni yetmelerin bu güzide ve mümtaz saffı evvel nur hamilerine dil uzatarak onlara karşı itibar kaybı ve değer erozyonu oluşturmaya çalıştıklarına şahit olmaktayız. Oysa Üstad Bediüzzaman hazretleri bu saffı evvel abilere gözü gibi değer vererek onları taltif etmiştir. Bilhassa mutlak varis olarak tayin ettiği şu ağabeyler için bakın Emirdağ Lahikası’nda şöyle demiştir:
"Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda, hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tâhirî, Sungur, Ceylân, Hüsnü ve bir iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum."
Üstadın gerek mutlak vekilim dediği ağabeyler ve gerekse Zübeyir abi gibi kahramanlığı dillere destan olmuş abiler olsun, bazı kusurları olmuş olabilir. Beşer şaşar ve hatadan hiç kimse hali değildir. Ancak onları tenkit etme yetkisi bize düşmez. Zira biz onların kulvarlarında koşmuyoruz. Hataları veya kusurları varsa da, o hata ve kusurlar onların küfrün hâkim olduğu o alengirli devirlerde icra ettikleri hizmetlerinin yanında hiçbir anlam ifade etmez.
Diğer önemli bir nokta ise, Bediüzzaman kendisini bile üzümün kuru çubuğuna benzeterek ön planda tutmamış ve şahs-ı manevi unsurunu hep nazara sunarak Kevser-i Kur’an’dan akan tatlı havuza şahsiyet ve enaniyetleri atarak eritmemiz gerektiğini ihtar etmiştir. Birbirimizi tenkit ederek itibar kaybına uğratmak hiçbir nur talebesine yakışmaz. Bazılarına ne oluyor ki, kendilerini ön plana çıkararak şahs-ı manevinin güzide saffı evvel ağabeylerine dil uzatabiliyorlar?!!
Be mevzuda Bediüzzaman bizlere şahs-ı manevinin değerini şu ifadelerle telkin etmiştir: "Hem ehl-i dalâlet ve haksızlık, tesanüd sebebiyle, cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı mânevînin dehâsıyla hücumu zamanında, o şahs-ı mânevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlûp düştüğünü anlayıp, ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı mânevî çıkarıp, o müthiş şahs-ı mânevî-i dalâlete karşı hakkaniyeti muhafaza ettirmek."
Bu da demek oluyor ki, bizler şahsiyetimizi ve enaniyetimizi o havuzda eriterek bize tevarüs eden iman ve Kur’an hizmetine odaklanmalı ve temlik ederek; hatta azamî katkı sağlayarak temsil etmeliyiz. Bunları yaparken de niyetimiz Allah rızası olmalı ve onun rızası dairesinde hareket etmeliyiz. Aksi takdirde bu Nur ve Kur’an hizmetinin bir parçası değil takozu hükmünde bir derekeye inmiş oluruz.
Risale-i Nur hizmeti büyük bir davanın adıdır. Bu meyanda her kim zerre kadar ihlaslı amel ederse büyük mükâfatlara nail olur. Hatamız, kusurumuz olsa da niyetimiz halis olmalı ve kendi hata ve kusurlarımızı düzeltmeye odaklanmalıyız. Bu Nur hizmetinde sebkat etmiş ve büyük hizmetlere imza atmış ağabeylerimizi tenkit etmek en azından gıybettir ve büyük cürümdür. Kaldı ki, bu zamanda bu tür fiiller zındıkların ekmeğine yağ sürer ve büyük fitnelere sebebiyet verir. Fitne çıkarmak ise, Kur’an-ı Kerim’in tâbiriyle katletmekten daha büyük ve daha şiddetlidir.
Risale-i Nur hizmetinin yüceliği konusunda Bediüzzaman hazretleri şöyle buyurmuştur: “Ey kardeşlerim! Dikkat ediniz: Vazifeniz kudsiyedir, hizmetiniz ulvîdir. Herbir saatiniz, bir gün ibadet hükmüne geçebilecek bir kıymettedir. Biliniz ki, elinizden kaçmasın!”
Yani bu kudsî hizmete destek olmak yerine köstek olanlar düşünsünler ki, nasıl bir faziletten mahrum kalmakla birlikte ne kadar büyük bir cürüm işlemektedirler. Rabbim bizleri hayra ve hizmete anahtar; şerre ve fitneye kilit olanlardan eylesin. Selam ve dua ile…