Risale Haber-Haber Merkezi
Yazarımız İsmail Berk, dün vefat eden Bediüzzaman'ın talebelerinden Hafız Mehmet Taktak'la 2006 yılında görüşmüş ve o görüşmeyi "Nur ikliminde yetişen meyve" başlığı ile kaleme almıştı.
İşte o yazı:
Nur ikliminde yetişen meyve
Hayırlı bir iş için, hayırla anılacak ev sahiplerimizle tanışıyoruz. Yol yorgunluğunu unutup, barışık ruhların geçmişe dalan koyu sohbeti içinde ortak insicam yolculuğuna çıktığımızın farkında değiliz. Tanışmayı bile ertelemiş nuranî bir halle hallenmenin huzuruyla Bediüzzaman'ın Emirdağ günlerini dinliyoruz.
Sohbetteki insibağı bizzat yaşıyoruz. Boyalanıyoruz, nur ikliminin günümüze aktarılan hatıraları ile. 76 yıllık bir ömrün heyecan ve hasretiyle yandığı güzel anlarının tazelenen şevk ve şükür dolu yalın ifadeleriyle konuşuyor.
Yüzünde bir buruşukluk izine ve hüznün fizyolojisine hiç rastlamadım. Sevecen piri fani. Dolu dolu mesajlar veriyor. 14 yaşında hafız iken, Emirdağ'ında Bediüzzaman'la tanışmasının özel anına kilitleniyor. Seri ve ardı arkası kesilmeyen süreklilikle arz eden hizmetlerin nuranî halkalarına şahitliğini bizimle paylaşıyor.
Özel duâ alıyor "Hafız kardeş." Emirdağ'da işyeri Bediüzzaman'ın evi ile karşı karşıya iken, her sabah selâmla duygu yüklü manevî takdimini yaptığında, karşı pencerenin perdeleri açılıp, kendisine iki el selâm verildiği o müşfik kabul dairesini hiç unutmuyor.
"Biz yanında konuşmasını bilmezdik. O her şeyi o kadar iyi biliyordu ki..." diye devam eden sözlerinde, derinleşen ruhaniyetin ve sadakatin en etkili mesajını veren sadık bir Allah dostunun varlığı hissediliyor.
Kalbine ve aklına nakşettiği Kelâm-ı kadim, sireti gibi suretine de yansımış. İsm-i cemal, nuraniyet hali ile tecelli etmiş simasında. İhvan sohbetinin zevkli ve zamanı durduran akışı içinde yaklaşık üç sat boyunca, yerinde az hareketle en hararetli konuşmasını yaptı.
Kemal-i ciddiyetle fikrî süreci korudu. Dünyevî hiçbir meyelanın izini bile görmedik beyanlarında. Hep takdir, teşvik ve şükür doluydu.
Zihnî tazeliği, hitap nezaketi ve tebessüm hali, yaşlılığın nuranî farkını ve ihlâsın ahiret güzergâhında, dünyayı arkasına almanın hazzını yaşıyordu. Nur hizmetlerinden memnun, bizimle paylaştığı için de sevinçliydi.
"Üstad, "Bolvadi" derdi." diyor. Böylece daha lâtif bir ifadeyle Bolvadin için "Bolvadi" beyanındaki anlamlı tarifi de öğreniyoruz.
Çocukları, müeddep ve Osmanlı ailesinin nezaket kuralları içinde bizi karşılıyorlar. Ülkenin zenginleşen manevî yönünü terennüm ediyoruz. "Hafız kardeş," "sağır" döneminden bahsediyor. Üstada zulmeden siyasetin sağır "sağır"ından.
1950'lerde İstanbul'dan yazılan bir paket eseri, tashih için trenle getirirken,"Bunlar ne?" sorusuna cevap verirken, beklemediği etkili konuşmasını ve ikna edici açıklamasını nasıl yaptığını ve sonunda risâlelere karışılmadığını hayretle bize naklediyor.
Hep pozitif ve dinlendirici oluyor. Torunu Mehmet'e, kendi ismiyle birlikte düşüncelerini de emanet ettiğini ve onun hizmette devam etmesini, sürurla ve huzurla bize aktarıyor.
İtinalı, temiz, düzgün duruşunun yanında, ciddiyetin ferahlatan rahatlığı ve kalbî sıcaklığın muhabbeti ile, "Muhabbet fedaileri"nin aziz hatıralarını yad ediyor. Sağlıklı görünüyor. Vedalaşma faslında, ayağa kalkarken ayağındaki ağırlığı ve sıkıntıyı fark ediyoruz. "Birkaç gündür Allah'ın hediyesi" diyor hastalığına.
Sohbetimiz boyunca, ev hali işleyen trafiğe ve çeşitlenen sohbete, hiçbir yönlendirme ve müdahalede bulunmadan, kendi düşünce ve hatıra âleminde kaldı. Feyizli halini korudu. Dinlerken de mutluydu, dinletirken de.
Kur'ân hıfzının bereketi vardı üstünde. Huzur damlatıyordu sözcüklerinde. Muhabbet yayıyordu sohbetinde. Sitemsiz konuşması, olayları hatırlama kolaylığı ve yumuşak üslûbu, telkinin ve tebliğin etki alanı, feyiz dağıtıyordu.
1940'lı, 50'li ve 60'lı yılların Nur talebelerine reva görülen haksızlıkları karşısında, bugüne gelen bir tepkisine ve nefretine şahit olmadık. Kendilerine yapılan yanlışları çoktan aşmışlar.
Nur yüzlü binlerce yoldaşı gibi, iman yolunda sabır ve sebatla hizmet etmişler. Ülkenin şefkat ihtiyacını karşılama görevini üstlenmişler. Kişileri, olayları ve tahripçileri, çoktan geride bırakmışlar.
Anadolu'yu nurlandırıyorlar. Sükûnetle ve sempati ile Üstadlarının aziz hatırasını ve mirasını yaşıyorlar, yaşatıyorlar. Pür nur ve sürur dolu kalplerine duâ yüklemişler. Milletin selâmeti ve huzuru için. Onu dillerinden düşürmeden Rıza-i İlâhî için çalışıyorlar.
Hafız Taktak, binlerce huzur kalesinin sancaklarından biri. Gönül bayrakları hep dalgalanıyor. İstikbalin kıt’alarına uzanan bir ümitle ve şevkle.
İşte size nur ikliminin tatlı bir meyvesi. Çekirdekleri, ağaç olmaya aday bir niyetle büyüyor.
İLGİLİ HABER: Mehmet Taktak vefat etti