Bismillahirrahmanirrahim
Eski Said, bazı siyasî insanlar ve harika ediplerin hissettikleri gibi, çok dehşetli bir istibdadı hissedip ona (istibdada) karşı cephe almışlardı. O hiss i kablelvuku tâbir ve tevile muhtaç iken, bilmeyerek resmî, zaif ve ismî bir istibdat görüp o siyasî ve dâhî edipler ona karşı hücum gösteriyorlardı. Halbuki onlara dehşet veren, bir zaman sonra gelecek olan istibdatların zaif bir gölgesini asıl zannederek öyle davranmışlar, öyle beyan etmişler. Maksat doğru, fakat hedef hatâ...
İşte Eski Said de, eski zamanda böyle acip bir istibdadı hissetmiş. Bazı âsârında, ona hücumla beyanatı var. O müthiş istibdâdât-ı acîbeye karşı meşruta-i meşruayı bir vasıta-i necat görüyordu. Ve “hürriyet-i şer’iye, Kur’ân’ın ahkâmı dairesindeki meşveretle o müthiş musibeti def eder” diye düşünüp öyle çalışmış…
Hem Münazarat risalesinin ruhu ve esası hükmünde olan hâtimesindeki Medresetü’z-Zehrâ’nın hakikatı ise, istikbalde çıkacak olan Risale-i Nur medresesine bir zemin izhar etmek idi ki, bilmediği halde ihtiyarsız olarak ona sevk olunuyordu. Bir hiss-i kablelvuku ile o nuranî hakikati maddî suretinde arıyordu. Sonra o hakikatin maddî ciheti dahi vücuda gelmeye başladı.
Sultan Reşad (merhum), 19 bin altun lirayı Van’da temeli atılan o Medresetü’z-Zehrâya verdi, temel atıldı. Fakat sabık Harb-i Umumî çıktı, geri kaldı.
Beş altı sene sonra Ankara’ya gittim, yine o hakikate çalıştım. İki yüz meb’ustan 163 meb’usun imzalarıyla, o medresemize 150 bin banknot iblâğ ederek o tahsisat kabul edildi. Fakat binler teessüf, medreseler kapandı, o hakikat geri kaldı. Fakat Cenâb-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki, o medresenin mânevî hüviyetini Isparta vilâyetinde tesis edildi. Risale-i Nur’u tecessüm ettirdi. İnşaallah istikbalde Risale-i Nur şakirtleri o âli hakikatin maddî suretini de tesis etmeye muvaffak olacaklar. (Tarihçe-i Hayat, Kastamonu Hayatı)
Bediüzzaman Said Nursi
SÖZLÜK:
acib : hayret verici, şaşırtıcı
âlî : yüce, yüksek
banknot : kâğıt para
Cenâb-ı Erhamürrâhimîn : merhametlilerin en merhametlisi olan şeref ve azamet sahibi yüce Allah
cihet : yön, taraf
Eski Said : Bediüzzaman Said Nursî
hâtime : son
hiss-i kablelvuku : birşeyi olmadan önce hissetme duygusu
hürriyet-i şer’iye : din özgürlüğü
hüviyet : mahiyet, şahsiyet
iblâğ : belli bir seviyeye ulaştırma, çıkarma
ihtiyarsız : irade dışı, istemeyerek
inşaallah : Allah dilerse, izin verirse
istikbal : gelecek
Kur’ân’ın ahkâmı : Kur’ân’ın hükümleri, esasları
meb’us : milletvekili
meşrutâ-i meşrûa : dine uygun olan meşrutiyet yönetimi; dine uygun hareket eden meclis
meşveret : işlerin danışıp görüşülerek halledilmesi; meclis
muvaffak : başarılı
Münazarat : tartışmalar; nefisle yapılan münâzarâlar anlamına gelen Üstad Bediüzzaman’ın bir eseri
nümune : örnek, misal
sabık Harb-i Umumî : Birinci Dünya Savaşı
suret : biçim, şekil
şakirt : talebe, öğrenci
tahsisat : bir kimse veya birşey için ayrılmış şeyler—para, mal gibi
tecessüm etme : cisimleşme, cisim halinde belirme
teessüf : eseflenme, üzülme; beğenmeme ve razı olmadığını ifade etme
tesis etme : kurma, yerleştirme
vasıta-i necat : kurtuluş vasıtası
vilâyet : il
vücûda gelme : oluşma, meydana gelme
zemin ihzar etmek : yer hazırlamak