Röportaj: Nurettin Huyut-Risale Haber
Said Özadalı:
“Bediüzzaman BM’nin gündeminde, 2015 yılını Bediüzzaman Yılı ilan edebilir” haberi medyada genişçe yer aldı. Haberi duymayan Nur Talebesi kalmadı. Bu yoğun ilginin geri dönüşümü nasıl oldu? Ne tür tepkiler aldınız?
Birleşmiş Milletlerin 2015 yılını Bediüzzaman Said Nursi yılı ilan etmesi haberinin Risale Haber’de yayınlanmasının akabinde birçok mail, telefon aldık. Gelen tepkilerden anladım ki, bu haber sayesinde bu mesele Nur Talebelerinin gündemine girmiş oldu.
Yani öyle ümit ediyoruz ki, 2015 Bediüzzaman Yılı olarak ilan edilir. Bunu arzu ediyoruz, dua ediyoruz ve bu konuda ciddi çalışmalar da var.
Bunun gerçekleşmesi için Nur Talebelerine düşen bazı teknik vazifeler var. Bu vazifeleri veya görevleri 2015 yılına kadar tamamlamak lazım.
Bunlar nelerdir?
Örneğin; Birleşmiş Milletlerin 2015 yılını UNESCO’ya teklif edip arkasından ilanda bulunabilmesi için 50 sivil toplum kuruluşunun müşterek imzasıyla müracaatta bulunması gerekiyor.
Her sivil toplum kuruluşu bu müracaatı yapabilir mi?
Hayır yapamaz. Müracaatta bulunacak STK’ların bazı özelliklerinin olması gerekiyor. Öncelikle Uluslararası bir sivil toplum kuruluşu olması gerekiyor. Bu da yetmez. Birleşmiş Milletler’den akrediteli STK olması gerekiyor.
Dolayısıyla, Risale-i Nur gibi dev bir eserin sahibi, 20. asrın hastalıklarına reçete yazmış ve sulh-u umumiyi birinci vazifesi yapmış, fertte sulh-u umumi, ailede sulh-u umumi, kainatta sulh-u umumi üzerine mesaisini teksif etmiş bir zat.
O nedenle; Bediüzzaman Hazretlerinin sadece kendisinin değil bu devasa eserlerinin de Birleşmiş Milletlerin gündemine gelmesi lazım. Bana göre gelmiştir de. Şu anda oralarda bu eserler tartışılıyor.
Şu anda Türkiye’de cemaatlere ait irili ufaklı bir çok STK var. Vakıf kuruluşlarını da dahil edersek hatırı sayılır bir sayıya ulaşacaktır. Bu kuruluşlardan mesela, ellisi bir araya gelip birlikte müracaat etse maksat hasıl olmaz mı?
Olur. Ancak öncelikle bu kuruluşların kendilerini Birleşmiş Milletler’e kabul ettirmesi lazım. Yani şu anda sizin mahalli veya yöresel veya ulusal kuruluşlarınız dünyada geçerli değil. Sizin artık dünyalı olmanız lazım, Türkiyeli olmanız yeterli değil.
Mevcutların mutlaka Birleşmiş Milletler tarafından akredite edilmiş olması lazım. Yaptığım incelemeye göre Nur Talebelerinin bu tür kuruluşları zaten yetersiz. Hele uluslararası nitelik taşıyan akredite edilmiş bir kuruluşları yoktur. Acıdır ama durum bu mertebede, ilaç için de olsa bir akredite olmuş bir tek kuruluşumuz bulunmuyor.
Bunun için ne yapmak lazım?
Elbette öncelikli olarak mahalli heyetlerin bu anlamda hizmet verecek STK’larını kurmaları lazım. Resmen kurulduktan sonra bu kuruluşlar BM’ye müracaat edip önce akredite olmalarını sağlamaları gerekir. Ondan sonra bu özel konu için birleşip müracaat yapmak gündeme gelecektir.
Bu konuda aslında şanslıyız. BM’de bu işle ilgilenen kişi de bir Türktür. Kemal Derviş bu işin başında bulunuyor. Yani bu kuruluşlar toplu halde dilekçelerini Kemal Derviş’e götürecekler o da onların adına BM’ye müracaatta bulunacak.
Bu çok güzel bir fırsattır. Önümüzde 5-5.5 yıl gibi bir zaman var. Bu zamanı iyi değerlendirebilirsek bu işi hallederiz. Aslında bir yıl içinde bu dediğim şeyleri yapabiliriz. O kadar da zor bir iş değil…
Bu süre içinde bunları yapmadık diyelim o zaman ne olur?
Yapmazsak bana göre hiçbir şey olmaz. Zaten şu anda bu meseleyi BM gündemine taşımış olan Barış Elçileri kendi STK’ları ile gene bu müracaatı yapacaklardır. O zaman biz de gene uzaktan seyretmiş olacağız.
Ben şunu istiyorum. Bu memlekette Risale-i Nurları muhtaçlara ulaştırmayı kendine meslek edinmiş, hedef edinmiş, ideal etmiş insanların bu meseleye el atmasını istiyorum. Onların yapabilecekleri çok şey var. Hemen de başlayıp yapmalılar.
Burada bir tespitte bulunmak istiyorum. Şu anda dünya Hz. Adem dönemine tekrar geri dönüş yapmıştır. Artık tek ülke vardır. O da dünyadır. Fiziken sınırlar olsa bile artık pek hükmü kalmamıştır. Bugün Türkiye’de dahi bir iş yapabilmek için uluslararası platformlarda temsil edilmeniz gerekiyor. BM’de, UNESCO’da, İKT’de veya başka bir kuruluşta tanınmanız gerekiyor. Aksi takdirde bu yüksek hakikatler bu zayıf insanların elinde zayıf ve cılız kalıyor.
O nedenle kendi konumumuzu tekrar bir gözden geçirmemiz lazım. Bunun içinde öncelikle ümitli olmamız lazım.
Üstad bütün insanlığı hedef almış ve bütün insanlığa hitap ediyor. Onun için Üstadın ismi Birleşmiş Milletler’e gitmez ise insanlık bu hakikatlerden mahrum kalmış olacaktır. Bediüzzaman gibi bir dahi-i hakikatın hakkından ancak BM gibi imkana sahip bir kuruluş gelebilir diye düşünüyorum.
2015 ile ilgili çok tepki aldığınızı söylediniz. Müspet veya menfi biraz da bu tepkilerden bahseder misiniz?
Daha önce yaptığımız röportajın yayınlanmasından sonra hayli tepki aldım. E-mail şeklinde olsun telefon şeklinde olsun bir çok insan beni aradı ve görüşlerini ve düşüncelerini söyledi. Bunların büyük ekseriyeti müspet tepkilerdi.
Bu tepkiler içinde en çok dikkatimi çeken şuydu. “Yahu, biz rüya mı görüyoruz?, gerçekten böyle bir şey var mı?” diyorlar. Yani haberi okumuş önce bir şaşkınlık geçirmiş, biraz kendine gelince de telefona sarılıp bana soruyor. “Hakikaten böyle bir şey var mı?” “Var” diyorum.
Biz bu meseleyi haber yaparken “bu teklif kabul edilmiş, tamamdır” demiyoruz. Biz şunu diyoruz: BM’ye mensup kişiler gidip Filipinler’de Bediüzzaman Hazretlerinin sulh-u umumi ile ilgili düşüncelerinin uygulanabilir olduğunu bizzat orada görmüşler. Ve bunun bütün dünyada da uygulanabileceğine inanmışlar ki, gidip demişler “biz bunu BM’in gündemine getirelim.” Yani, bu konu henüz konuşma aşamasında, orada bu konuşuluyor. Henüz herhangi bir komisyonda veya herhangi bir toplantıda görüşülüp karar altına alınmamış. Ama doğrusu da budur. Önce konuşulması lazım ki, gündeme gelsin ve fiiliyata dökülsün, konuşulmadan gökten inecek değil ya… Konuşulması ve en önemlisi bunun alt yapısının oluşturulması lazım. Yani fiili duanın yapılması lazım ki, olsun…
Bunu ya Nur Talebeleri bugünden itibaren kolları sıvayıp o bahsini ettiğim 50 STK’yı oluşturacak, akredite edip müracaatını yapacak veya Filipinler’deki veya başka yerlerdeki barış elçileri bu meseleyi gündemlerine alacak ve müspet kuruluşlar içinden 50 STK’yı bulup bu işi onlara yaptıracaklar.
Gönül istiyor ki, biz yapalım veya bizim gibi Risale-i Nur gönüllüsü insanlar bu işi yapsın. Onlara nasip olsun. Olmaz ise Cenab-ı Allah bu hizmeti mutlaka birilerine yaptıracaktır.
Bu haberler yayıldıktan sonra cılız da olsa bazı menfi tepkiler de aldık. Mesela bazı kardeşlerimiz biraz da özgüvenlerinin fazla olmasından dolayı “BM’ye de ne oluyor” gibisinden “biz varken onlar da kim oluyor” edasıyla, “Risale-i Nurun BM’ye ihtiyacı yok” gibi tepkiler de olmadı değil. Hatta daha ileri gidenler de oldu. Her meselede olduğu gibi bunda da komplo teorisi üretenler oldu. Ama dediğim gibi bunlar çok cılız tepkilerdi. Özellikle Nur Talebelerinden gelen tepkilerin kahir ekseriyeti çok müspetti, gözyaşları ile ağlayarak karşıladılar.
Bu konuda bildiğiniz somut bir çalışma var mı?
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Nur Talebeleri önce şok geçirdiler. Kısa bir dönem kendilerine gelemediler. “Ne oluyoruz” diye… Ama daha sonra şunu diyorlar “biz ne yapabiliriz, bu konuda ne tür çalışmalar yapabiliriz” diye soruyorlar. Biz de biraz önce verdiğimiz bilgileri kendilerine veriyoruz. Öncelikle o tür STK’ları kurmaları ve birlikte müracaat etmeleri gerektiğini kendilerine söylüyoruz.
Güzel gelişmeler oluyor. En azıdan ciddi bir hareketlenme var.
Diyelim ki, 2015 yılına kadar bu eksiklikler giderildi ve müracaat edildi, arksından gerçekten kabul gördü ve 2015 Bediüzzaman Yılı ilan edildi. Ondan sonra neler yapılıyor. Yani BM bu konuda ne gibi faaliyetler de bulunuyor?
Biliyorsunuz bunun bir örneği daha önce yaşandı. 2007 Mevlana Yılı ilan edilmişti. Ne yapılıyor? Öncelikle o zatın tüm eserleri, varsa var zaten yoksa bütün dünya dillerine tercüme ediliyor. Ve tercüme edilen bu eserlerin tanıtım CD’leri hazırlanarak tanıtımı yapılıyor. Yani bir yıl boyunca onunla ilgili her platformda tanıtımı yapılıyor. Onun insanlığa ettiği hizmetler anlatılıyor vs.
Filipinler’den geldikten sonra sanırım bir Suudi Arabistan ziyaretiniz oldu. Umre ziyareti. Biraz da Suudi seyahatinizden bahseder misiniz? Mekke’de Risale-i Nur medresesi yapılıyordu ne aşamada?
Oraya gittiğimizde şunu müşahede ettik. Suudi’deki kardeşlerimiz de bu haberi okumuşlardı. Onlar da ilk duyduklarında bir yarı şok geçirmişlerdi. Ama daha sonra onlar da bu meseleye hak veriyorlardı. “Bediüzzaman gibi bir bahr-i umman zatın tanıtımını yapsa yapsa ancak BM gibi bir kuruluş yapabilir” diyorlardı. “Demek ki, biz Nur Talebeleri bu tanıtım meselesinde zayıf kaldık, cılız kaldık ki, Rabbimiz bunu böyle bir yolla tanıtacak” diye de kanaatlerini bildiriyorlardı.
Mekke deki Risale-i Nur dershanesi tamamlanma aşamasına geldi. Bir aya kadar açılışını yapacağız. Üç katlı bir bina, çok da güzel bir bina… Cennet-ül Muallanın yanında, Medine’de zaten daha önce yapılmıştı. Oradaki de dört katlı bir bina. Ayrıca Taif’te var. Riyad’da var. Buralarda dershaneler var. Ve Risale-i Nur hizmetleri devam ediyor.
Arabistan’da hizmetler iki koldan yürüyor. Biri Arapların kendi aralarında yaptığı dersler var, bir de Türklerin kendi aralarında yaptığı dersler var. Bir de karışık dersler var. Bizim Arap kardeşlerimiz de gelip Türkçe okunan dersi zevkle dinliyorlar.