Nur talebeleri siyaset yapmayınca iktidar kötülerin mi eline geçer?
Siyaset, özellikle uzağında durmaya çalıştığımız bir alan... Bunu ne kadar başarıyoruz, başaramıyoruz tartışılır. Ama biz Nur talebeleri, herkes de bilir ki; fiilen bu işlere karışmamaya, karıştırmamaya çalışıyoruz. Buna en azından niyet ediyoruz. Tamam, içinde yaşadığımız konjonktür dolayısıyla temas ettiğimiz noktalar olmuyor değil, ama esas hedefimiz; ayaklarımızı onun çamurlarına bulaştırmamak. Üstadımızdan aldığımız ders üzere bunun doğru olduğunu biliyoruz, böyle yaşamaya da gayret ediyoruz, ama...
Ama nihayetinde dışarıdan birilerinin bize sorduğu şöyle bir soruya da cevap vermekte zorlanıyoruz: “Şimdi siz Nur talebeleri, siyasetten böyle uzak durursanız, o zaman idareyi kimler eline alır hiç düşündünüz mü? Siz böyle kaçmaya devam ederken bu emanet kimde kalır?”
Bütün bunları düşünürken bugün (20.09.2011) Avcılar’da, Said Taktak ağabeyin Mucizat-ı Ahmediye Risalesi konulu bir dersine katıldım. Ders sırasında okuduğumuz kısım, bu hususta birden bire bana öyle bir ışık oldu ki; bütün müşküllerimi halletti. Bakınız orada bir paragrafta Üstad Hazretleri neler söylüyordu:
“Hem eğer Hazret-i Ali olmasaydı, dünya saltanatı, mülûk-u Emeviyeyi bütün bütün yoldan çıkarmak muhtemeldi. Halbuki, karşılarında Hazret-i Ali ve Âl-i Beyti gördükleri için, onlara karşı muvazeneye gelmek ve ehl-i İslâm nazarında mevkilerini muhafaza etmek için, ister istemez, Emeviye devleti reislerinin umumu, kendileri olmasa da, herhalde teşvik ve tasvipleriyle, etbâları ve taraftarları, bütün kuvvetleriyle hakaik-i İslâmiyeyi ve hakaik-i imaniyeyi ve ahkâm ı Kur’âniyeyi muhafazaya ve neşre çalıştılar. Yüzbinlerle müçtehidîn-i muhakkikîn ve muhaddisîn-i kâmilîn ve evliyalar ve asfiyalar yetiştirdiler. Eğer karşılarında Âl-i Beytin gayet kuvvetli velâyet ve diyanet ve kemâlâtı olmasaydı, Abbasîlerin ve Emevîlerin âhirlerindeki gibi, bütün bütün çığırdan çıkmak muhtemeldi.”
İşte bu kısmı okuyunca anladım ki; Nur talebelerinin siyaset karşısındaki duruşu da, Ehl-i Beyt’in Emeviye ve Abbasi karşısındaki duruşu gibidir. Yani Nur talebeleri kendilerinde bulunan faziletle, hakperestlikle ve ihlaslarıyla o siyaset dairesindeki insanları da kendileri gibi olmaya zorlarlar. Nur talebelerinin toplumdaki kıymetini ve gördükleri ilgiyi bildikleri için; “onlarla muvazeneye gelmemek” niyetiyle ister istemez kendilerini bir nebze İslam’a ve insanlığa adarlar.
Üstadın kendi ömrü boyunca duruşuyla, elini siyasete bulaştırmadan ülkenin gidişatında söz sahibi olabilmesi belki de bu sırdandır. Ki kendisi de defaatle Risale-i Nur metinleri içinde Ehl-i Beyt mesleği üzerine çalıştıklarını beyan etmektedirler. Nur metinlere aşina olanlar, bilirler.
Belki de Nur talebelerinin bu Ehl-i Beyt misali siyasetten uzak duruşudur ki; ehl-i siyaseti sapıtmaktan, taşkınlık yapmaktan, Emevilerin ahiri gibi olmaktan korumaktadır. Yani Nur talebeleri siyasete karışmasalar da, siyasette dengelerin korunmasına vesiledirler.
Yukarıda geçen bahis sayesinde, Allah’a şükürler olsun ki, bunu anladım ve Nur talebesi olduğuma şükrettim. Rabbim, ömrümüzün sonuna kadar siyasete karışmayan, ama siyasilere ayar veren manevî Ehl-i Beyt üyelerinden, Nur talebelerinden eylesin, amin. Zira mesleğimiz çok temiz, hiç çamur kaldıramıyor.