Nur Talebeleri’ni Doğru anlamak…

Özkan ERDEM

Bu yazıyı yazmadan önce forumlarda, arama motorlarında, sözlüklerde, sosyal paylaşım ağlarında; Risaleler’e uzak duran kimselerin gözünden ‘Cemaatler ve Nur Talebeleri’ tanımlamalarına bakıp cemaatleri ve nur talebelerini nasıl algıladıklarına ve bizim hakkımızda neler düşündüklerine bakmak istedim.
Çok ilginç şeylerle karşılaştım. İthamdan hakarete her türlü galiz sözü söylediklerini görünce açıkçası üzülmedim. Çünkü bu, doğru nur talebelerinin doğru yolda olduğunu gösteriyordu bana. Tıpkı ilk nur talebesi sıfatına sahip Bediüzzaman’ın da hakaretler, sürgünler, ithamlar gibi birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalması onun doğru yolda olduğunu göstermesi gibi.
İlginç görüşlerden birkaç tanesini paylaşıp geriye kalan tüm ilginç düşüncelere de yazının sonlarına doğru bir iki paragrafta topluca değineceğim.

İşte o ilginç görüşlerden bir kaçı:

1-Bir kısmı Cemaatleri ve Nur Talebeleri’ni “Türkiye’yi asıl yöneten topluluktur” şeklinde tanımlamışlar. Yönetme; yürütmenin işidir. Yani Siyasî iktidarların… Risale talebeleri, ne Bediüzzaman’ın hayatta olduğu dönemde ne de Bediüzzaman’dan sonraki sosyolojik dönemlerde, hiçbir zaman siyasete girmemiş, siyasetle ilgilenmemişlerdir. Çünkü siyasetin bir menfaat işi olduğunu bilirler ve bundan ötürü siyasetçilerin kendi menfaatlerini gerçekleştirmek adına yalan söyleme, doğru konuşmama gibi bir durumla karşı karşıya gelmemek için de siyasetten uzak durmuşlardır.
Ama cemaatler, siyasete girip yönetim işine girişmek yerine, kendi imanî hizmetlerini yapıp bunun yanı sıra konferanslar, sempozyumlar, masa çalışmaları, tebliğler vs ile yürütme erkine fikirsel bazda katkı sunmuşlardır. Bu, siyasete katılma, ülkeyi yönetme olarak algılanmamalıdır. En son Münazarat Sempozyumu’nda yeni anayasa hazırlık sürecinde Kürt sorununa Bediüzzaman bakış açısı ile bakılması adına bir devlet üniversitesinde çok geniş bir kesimin katılımı ile nur talebeleri kendi fikirlerini dile getirmiş, anayasal çözümlemelere katkı sunmuşlardır. Hülasa; bir ülkeyi yönetmek ile yönetenlere fikirsel olarak çözüm önerileri sunmak farklı şeylerdir. Karıştırılmamalıdır.

 

2-Bir diğer ilginç tanımlama ise şudur: Türkiye’nin geleceği için risk oluşturan topluluk. Gün geçtikçe etkinliği artmaktadır.” Cemaatleri ve nur talebelerini bu şekilde tanımlayanlar esasında Türkiye açısından risk oluşturuyorlar. Gençleri komünizm, materyalizm, ateizm gibi zehirli ideolojilerle zehirleyip ‘başkaldıran’, ‘asi’, ‘sömürgeci’, ‘çatışmacı’ ‘isyankâr’ yeni bir nesil yetiştirmeyi amaçlıyorlar. Oysaki nur talebeleri,  toplumu etkileyen bu tür yıkıcı ve yakıcı etkilere karşı “Türkiye’nin geleceği için risk oluşturanlarla mücadele eden topluluk” olma hüviyetini kaybetmeyecektir. Dolayısıyla, bu açıdan “Gün geçtikçe etkinliğimiz artmaktadır” tezleri doğrudur. Meydanı hiçbir zaman dinsiz ifsat komitelerine bırakmayacağız. Bediüzzaman da bırakmamıştır, Bediüzzaman’ı örnek alan nur talebeleri de müspet hareketi ile elden bırakmayacaktır.

 

3-İlginç tanımlamalardan biri de “Beyin yıkama işini yaparlar”dır. Doğrudur; Sizin kirlettiğiniz beyinleri yıkama görevini nur talebeleri yerine getirmektedir. Sizin dinsizlik zehrine buladığınız gençliğin saf zihinlerini tekrardan iman ve Kur’an nuru ile yıkayıp eski temizlik ve parlaklığına kavuşmasını amaçlayan ve bu uğurda çalışan kimselerdir, nur talebeleri. Nur talebeleri, sizin yaptığınız gibi, beyinleri kirletme işinden ise, beyinleri yıkama gibi kudsî bir görevi tercih etmişlerdir. Zira temizlik imandandır; yıkarız yıkayabildiğimiz kadar Allah’ın izni ile!

 

4-Başka ilginç bir tanımlamalardan biri ise; “Nur talebeleri çok zengin topluluklardır.” Burada da haklısınız! Çünkü Risaleler’imiz var bizim. Ve kıymet biçilmeyecek kadar değerlidir. Ah be güzel kardeşlerim ah! Bir lokma ekmek, bir bardak su ile tagaddi eden ve sepetinde bir demlik (çaydanlık), bardak ve şeker gibi iki üç küçük şey dışında hiçbir sermayesi olmayan bir Bediüzzaman’ın talebelerinin Risaleler dışında ne gibi bir zenginliği olabilir ki? Sizleri vicdanınızın zenginliğine havale ediyorum!

 

5-“Şakirtlerin, Risaleler’i anlaması için ‘abilere’ ihtiyacı olan hiyerarşik bir yapıya sahiptirler” demiş bir kısmı. Risaleler’i daha iyi anlamak için evet bizim ağabeylerimiz var; doğrudur. Ve bizim de ağabeyleri olduğumuz kimseler var; o da doğrudur. Lâkin bu hiyerarşik bir yapı değildir.  Hiyerarşilerde; üst asta emir verme hakkına sahiptir.  Hesap sorma gibi bir yetkisi de vardır. Oysaki bizde, ne üst ast diye bir sistem vardır, ne de kimsenin kimseye emir verme hesap sorma gibi bir durumu da söz konusu değildir. Herkes eşittir; herkesin reyi, oyu, tercih hakkı aynıdır. Abinin fikir beyan etme hakkı kadar kardeşin de beyan etme hakkı vardır. Abinin dinlenilip değer verildiği kadar kardeş de dinlenilir, değer verilir. Bizde ne emir ne hesap verme gibi bir durum yoktur; hürriyeti ve meşverete önem veren bir Bediüzzaman’ın talebelerinde olamaz da zaten.

 

6-“Nurcular, ülkeyi ele geçirmeye çalışıyorlar” tarzındaki itham cümlesi açıkçası tebessüm ettirdi beni. Bu ülke hepimizin; Sizin olduğu kadar bizimdir de. Bizim olan bir ülkeyi neden ele geçirmeye çalışalım ki? Yoksa dervişin neyse zikri fikride odur nevinden sizin böyle bir gayretiniz mi var? Varsa, beyhude uğraşmayınız! Biz üstadımızdan bu ülkede kardeşçe yaşamayı öğrendik. Ve kardeşçe yaşamaya da devam edeceğiz. Ne ülkemizi satar, ne de ülkemize diktatör olur, ne de diktatörlerin yönetmesine izin verir, boyun eğeriz.(Not: Ayrıca, Bediüzzaman, Risale hizmetlerini başlattığı sırada, Gençlik Rehberi, Tesettür Risalesi başta olmak üzere birçok risaleleri delil göstererek “ ülkeyi ele geçiriyorlar” diye Bediüzzaman’a ve Risalelere resmi rakamlara göre binden fazla dava açılmış ve hepsinden de beraat etmemiş midir? Bunun üzerine daha kimin söz söyleme hakkı olabilir ki? Binden fazla davada ispatlanmıştır ki başta Bediüzzaman’ın sonra da bizim ülkeyi ele geçirme gibi bir niyetimiz ve gayretimiz yoktur.)

 

7-Bir diğer görüş ise; “Türkiye’de siyasal düzenin askeri demokrasiden öteye gidememesinin, askerin bir türlü geri çekilmeyişinin önündeki en büyük engellerden biri nurcuların varlığıdır” şeklide. Bazen bir gülüş bile birçok anlam ifade ediyor. Buna sadece gülüyorum (gülüşüm istihza şeklinde ama). Başka söz söylemeye gerek yok sanırım, ama şu da bilinmeli ki, bu ülkeyi askeri demokrasiden alıp halk demokrasisine çeviren siyasî iktidarın üst kimliği olan cemaatsel kimliğinin de sosyolojik olarak okunmasında fayda var. Bu okuma sonucunda yukarıdaki sözü söyleyenlerin yüzleri kızaracaktır, bundan eminim.

 

8-Bir diğer görüş ise, “Kendilerinden olmayanların yaşam alanlarını daraltıyor ve ötekileştiriyorlar” şeklinde. Bu çok büyük bir ithamdır. Bizim; iman gibi, hürriyet gibi, adalet gibi, evrensel değerler gibi, insan hak ve hürriyetleri gibi bakış açılarına sahip çok geniş bir yaşam alanımız var. Eğer siz, dar görüşler dar düşünceleriniz ile bu geniş yaşam alanımıza ilhak etmeyip kendinizi sınırlı kalıplar içerisinde hapsetmeye mahkûm etmek istiyorsanız bizi öteki olarak görüp sizi daraltıyormuş gibi göstermeye de hakkınız yoktur. Bizim kapımız her zaman herkese açıktır. Dar kalıplarda sıkıldığınız an kapımızı çalabilir, geniş yaşam alanımıza ilhak edebilirsiniz.

 

9-“Cemaatler kendi içlerine kapanık a-sosyal bir yapıya sahiptirler” diyerek nur talebelerini sosyal olmamakla suçlamaktadırlar. Bu çok büyük bir suçtur. Çünkü nur talebeleri belki de en sosyal kişiler, cemaatler de en sosyal gruplardır.

 

Ülkenin selameti ve kardeşliği için Nur talebelerini doğru anlamak ve onlarla dost ve kardeş geçinmek bu ülkede yaşayan herkesin en büyük gayretlerinden biri ve vicdanî sorumluluğu olmalıdır.

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.