Şahin Doğan, epeyce bir birikimi olan ve bu birikimini dinamik tutmak adına, düşünen ve bu düşündüklerini de "kabr-i kalpten hakaik çıplak çıktı" fehvasına göre, çekinmeden paylaşılabilen bir yazarımız, kardeşimiz. Bazen "akla zarar" bazen de "hizmete medar" olarak gördüğüm yazı ve paylaşımlarından hem istifadeye hem de bazı yazılarımıza konu ettiklerimiz oluyor. Âcizane bu konuda tavsiyem, şurada kısa dünya hayatında, ebedî hayatımızda ve bizden sonraki nesiller içinde bizi mahcup etmeyecek, yani "bu kubbede hoş bir sada" olabilecek şeyler yazabilmek ve paylaşabilmek peşinde olmalıyız. Eli kalem tutanlar olarak, bunun sancısını çekmek ve bu anlayış azlığının acısını duymak zorundayız, diye düşünüyorum. Şahin Doğan ve emsali arkadaşlar kalitesinde bir kumaş az bulunur. Bunların hem elbisesi oldukları manalara dikkat etmeleri hem de ses getirebilecek ürünlere teşne olmaları gerekir.
Bu kısa girişten sonra sözü, Şahin'in yazdığı son kitap "Mustafa İslamoğlu Eleştirisi"ne getirmek istiyorum. Elimde, Cağaloğlu Yayınları'ndan çıkan Eylül 2021 ilk baskısı var. Yüz yirmi sayfa kadar küçük bir hacmi olan kitap, "Mustafa İslamoğlu ve Kur'an", "Mustafa İslamoğlu ve Risale-i Nurlar" adıyla iki bölüm olarak tanzim edilmiş. Şahin Doğan'ın daha önce iki kitabını da okumuş ve tanıtmaya çalışmıştık. Onlarda fazlaca yazım hataları vardı. Fakat bu kitapta daha dikkat edilmiş. Beş-altı kadar yazım hatası var. Uzun cümle yapısından kaynaklanan noktalama hataları ise, bazı kısımlarda akıcılığı aksatıyor.
Fakat Şahin kardeşime de bildirdim. Diğer tanıttığımız kitaplarından ayrı olarak bu kitap için, "Halis bir mümin, iyi niyetli bir münekkit ve bir nur talebesi mantığı var bu kitapta" diyorum. Halis bir mümin, çünkü kitap boyunca, hep bir hak aranıyor. Peşin hükümle yola çıkılmadan, doğrunun ortaya çıkarılması gayreti var. Kırıcılık yok, hakaret ise hiç yer almamış. Delilleriyle, anlayabildiği kadarıyla kendini mesul gördüğü bir konuda, hassasiyetini ortaya koymaya çalışıyor. Çünkü ortada çarpıtmadan tut intihale, yanlış yorumdan tut bir gerçeği inkâra kadar her şeye başvuran ve bunu da bazen sevimli ve cazibedâr fakat cerbezeli kelâmıyla, bazen de kalemiyle yapan biri var. Bu adam, binlerce insanı da yanıltıyor. Her vicdan sahibi kalem ehli, bunlara sessiz kalamazdı. Şahin Bey de sessiz kalmamış. Hak namına bir itirazda bulunuyor. "Dur arkadaş. Bu anlattıkların doğru değil. Sen bile birkaç yerde kendini yalanlıyorsun" diyor.
Şahin Bey, iyi niyetli bir münekkit, çünkü yazılarında hakaret olmadığı gibi, görüş ve çıkarımlarını vicdanlara, sağduyulu akıllara arz ediyor. Kararı, okuyucuya bırakıyor sadece. Durum tespiti yapıp fotoğrafı ortaya koyuyor. Kadrajı geniş tutmuş. Eskiden söylenenlere, yenilerine, İslamoğlu'nun birbirini tutmayan zıt görüşlerine yer vermiş. "İslamoğlu bu konu hakkında şunları söylüyor, yazıyor. Bunlar hak ve doğru olabilir mi? Daha önce başka türlü söylüyordu, şimdi böyle, hangisi doğru? Konuşurken başka, yazarken başka. Hangisine inanalım? Başkasından çalmış hem de dürüstçe değil. İntihal yaptığı adamın ismini bile vermemiş. Bunun adı ne olur, siz karar verin" diyor.
Hele Said Nursi ve talebeleri ile FETÖ bağını kurması ise, ayrı bir garabet olarak görülüp kitapta yerini alıyor. "Binlerce hukuku zâyi eden İŞİD de bu hükümleri Kur'an'dan aldığını söylüyor. Şimdi biz Kur'an'ı mı mesul tutacağız? Nurlardan istifade edenlerden birisinin yanlışı, Said Nursi'yi bağlar mı? Bundan dolayı Said Nursi suçlanabilir mi? Taban tabana zıt iki hizmet anlayışı karıştırılır mı? Hatta bizzat İslamoğlu FETÖ için 'Hepimiz onun ayaklarının bağı bile olamayız' derken, nereden istifade ediyordu?" Şahin Bey bunları sorguluyor.
Bir nur talebesi mantığı var kitapta. Çünkü üslup nezih, kırıcı değil. Müdellel konuşulmuş. Kendi ifadesiyle "Nur talebesi tekfir etmez, temyiz eder sadece." O da bunu, ziyadesiyle delilleriyle yapıyor. Karıştırılan hususları ayırıyor, temyiz ediyor.
Tekfir etmek, gerçekten hem mesuliyetli hem de çok acıtıcı, ağır bir suçlama. Hem ehl-i sünnetin bir düsturu hem de nurlarda yerini almış bir husus "Bazen kelâm kâfir görünür fakat sahibi kafir olmaz" düsturuyla veriliyor. Kendisi bunu ikrar eder de öyle vefat ederse, ifade edilebilir. Fakat onun da çok bir faydası yok. Tekfir etmenin hükmü var, fakat etmemenin yok. Etmek mesuliyetli, etmemekte günah yok yani. Şahin de buna dikkat ediyor. Kılı kırk yararcasına, yerini bilerek, üslubunu bozmadan, sadece temyiz ediyor. Yani ayırıyor. Doğruyu yanlıştan, iftirayı hakikatten, cürufu altından, cüruhu sağlamdan titiz bir çalışmayla, delilleriyle ayırıyor. Karşımızda yine Şahin'in tanım ve tarifi ile "hiç acımadan, hiç düşünmeden ve hiçbir insaf terazisi ile tartmadan" konuşan, birçok âlimi yanlış anlayıp yanlış tanıtan ve sözü, sihirbaz becerisiyle kullanıp bazı mantıkları felç edebilen, tarihte örneği zor bulunur bir evrimci var. Sözü eviriyor, çeviriyor, içinde âyetlerin asılları dışında gerçek de olmayan teviller, aşırmalar, şaşırtmalarla saçmalıklarını kendi tabiriyle "indirilmiş din" sosuyla millete sunuyor. İşine geldiği yerde hadîslere başvuruyor, gelmeyen yerlerde asırlık geleneği yok sayma kıyımına giriyor.
Şahin Doğan uzun izah ve ispatlarla İslamoğlu'nun M.Esed ve bazılarından isim vermeden yaptığı alıntı ve intihalleri ortaya koyuyor. Seyyid Kutub'a yaptığı iftira delillendiriliyor. Ayrıca "Risaleleri okudum" yalanını da yine delilleriyle açığa çıkarıyor. Kendi kendini nasıl yalanladığı da ispat ediliyor. Ehl-i sünnetle kendince dalga geçerken, içine düştüğü rezalet ve kepazelik gözler önüne seriliyor.
Kitabın içindeki bir yazı, çok dikkatimi çekti benim. Birincisi, "Mustafa İslamoğlu'nun Harici Mantığı ve İftirasının Tescili' adlı yazı. Bediüzzaman Hazretlerinin defaatle "Risale-i Nurlar vahiy değildir ve olamaz" demesine rağmen, İslamoğlu "Hayır, risaleler vahiydir deniliyor" demeye getiriyor. Bütün nur camiasını töhmet altında tutan bu şahıs için, Şahin çok nazik ifadeler kullanıyor. İlmin namusunu ayaklar altına alan bu müfteri evrimci, başka bir yerde de "Nurcular, mezarda Kur'an yerine risale kıraat ediyorlar" yalanını atmış maalesef. Şahin kadar nazik olamayacağım ben. Bunun için kullanılacak en ehven olarak "ey, ahmak-ul humakadan tahammuk etmiş, sarhoş ahmak" tabiri bile azdır, diye düşünüyorum. Zira tövbe kapısı açık olmasına rağmen, bütün hayatı "Kur'an'ı ihya ve İslam'ı ibka" için geçen, eserleri buram buram Kur'an ve Hazret-i Peygamber (asm) sevdası kokan bir zât hakkında, böyle pes iddialarda bulunan bu şahısta daha bir pişmanlık emaresine rastlamadık.
Evet dostlar, Şahin Doğan bu eseriyle hem kendisinin gerçekten bir hak arayışı içinde olduğunu gösteriyor hem de âlim görünüşündeki bir dessasın vesveselerini ortaya seriyor. Tarihe not düşüyor. İbrahim Hakkı ve Mevlana Hazretleri hakkında da iftiralarda bulunan bu insafsız müfteriye cevaplarını açık seçik veriyor. Okumanız dileğimizdir.
Selam ve dua ile.