‘’Şu anda gözümüze takılan her şey sadece bir cisimden mi ibaret görünüyor? Bir yaprağın istemeye istemeye daldan düşüşü acı mı veriyor yoksa kalbimize? Yaprak son nefesini verirken ve bir daha alamayacağını bile bile o nefesi, neden ayrılıyor daldan. Yaprak ibadet ediyor. Ve dehr-i daim zincirini tamamlıyor. Sararıp solması pervanenin ateşte yanmasına benziyor gibi. Bu gözler bu serencamı yaşarken kalbimize giden bu garip his neydi peki? Bizi saadet yoluna götüren ve aslında noktanın açılmasıyla karşımıza çıkan bu nurlu yola ne demeli? Yoksa bu gözleri kalbimizle(kıble-gâhla)irtibata geçiren kuvvet ve kudret sahibi Rabbim mananın en derinlerini önümüze mi sermekte?’’
Gözlerimiz bizim melekelerimizdir; görme duyumuz meleklerimiz. Bu nurlu temiz yardımcılar bizim için an-be-an çalışır durur. Biz sadece bakmakla mı yetiniriz veya baktığımız yer duran cisimden mi ibarettir? Hayır, bakan göz ve bakılan yer aynıdır. Ruh bu yerlerin toplamıdır. Bu ayrımı yapamayan biz gafil mahlûklar hep ruh çıkmazları içerisinde savaşa tutuşup perde üstüne perde çekeriz. Tek odak noktamızın ‘O’ olması gerektiğini bilmeden.
Göze kuvvetini veren nur-ı ilahiye, bakmasını bilen gözde açılır ve o bakış o zaman nazar-ı ilahi olur.’’Şems-i tebrizinin Mevlana’yı at üzerinde görüp nazar etmesi ve o anda şimşeklerin çakması ne güzel örnektir.’’Hz.Mevlana Şems’e bakıp kendini görmüştür. Retinasını o nazara odaklayıp hayat enerjisini çekmeye başlamıştır. Artık vuslat imkânsızdır.
Göz sadece bir vesiledir. O sistemin parçasıdır. Görevini yerine getirir. Bize düşen görev(ibadetimiz)gözün teslim ettiği bu ilahi manayı ruhumuza işlemektir. Gözler enerjinin en yüksek olduğu noktalardır. Bu enerjinin bitmez tükenmez kaynağı ruhtur. Ruh yaratanın mükemmelliğini ancak nazar-ı ilahi ile tamaşa eder. Bu cümle şu beyitte çok güzel yerini bulur.
‘’Gâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Gâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni.’’ NESİMİ
İşin özü sadece budur. Ruhun göz penceresinden bakması seyir halini alır. Seyir ile anlamlandırma ruha kendi besin maddesi olan basîr sıfatını vermektir. Bu sıfat açıldıkça gayb âlemi açılır ve ruh gibi engin deniz dalgalandıkça dalgalanır.
Basiretimizin açılması olgunlaşmalarımızın meyveleridir. Mesnevi-i Şerifte geçen kör şeyhin Mushaf’ı görüyormuş gibi okuması, olgunlaşmanın derin manasını içerisinde barındırır. Bizim de ancak amel-i salihinle ve nefis terbiyesiyle kör olan gözlerimiz açılır. Aliyü’l Ala mertebesinin sırrı bu yolla bize açılabilir.
Bakışlarımız evvela revnak-nüma Hakka olmalıdır. Onun nefes verdiği her cisim bizim bakışımızla tekrar anlamlanır.
Beşer aşkı gözde bulur. Aşk kapısından girip sadece göz perdesinde kalmak büyük gaflettir kanımca. Mümkün mertebe kesrete takılmadan mıknatısın çekim gücüyle mana denizine dalmak gerekir. Rabbim bizi bakıp ta göremediğimiz nazar ikramlarından ayırmasın inşallah.
Mademki mumsuz da aydınlık vermekte, mumun sönüşüne niye feryat ediyorsun. (Mesnevi, Mevlana)
* Göz bir hassadır ki ruh bu âlemi o pencere ile seyreder. Sözler’den.