Ahmet Beserek
Risale: mektup, kitap, yazılı eser anlamları olduğu gibi, "irsal" teriminden bakarsak; ulaşma, ulaştırma; vasıta anlamlarını çıkarabiliriz.
Nuru, ışık gibi anlamaya çalışsak da, tam da "ışık" anlamında değildir. Bir kimsenin yüzündeki nuraniyet nasıl görülüyorsa veya hissediliyorsa, öyle bir şey. Dünyanın en zor işlerinden biri de, bir şeyi tarif etmektir. Ne
demişler: Benzerlerini içinde bulunduran, benzemeyenleri dışında tutan bir anlayış getiren tarif.
Bazılarının hiç duymadığı, duysa da görmediği; görse de okumadığı, okusa da anlamadığı bir eser: bir külliyat, altı bin sahifelik eserler topluluğu.
Bir kısım insanların duyduğu, gördüğü ve hatta dinlediği; ama hiç okumadığı bir eserler mecmuası. Neden okumazlar, çünkü telaffuz bakımdan okunması zor gibi görünen bir kitaplar serisi.
Bir kısım kimselerin de okuduğu, ama anlamadığı, anlayamadığı kitaplar. Zorluğundan dolayı, okunmasının güçlüğünden dolayı, insan nefs-i emmaresinin hoşlanmadığı kitaplar, Sizce bu eserleri, herkes okuyabilir ve anlayabilir mi? Onları okuma niyetiniz ve esere yaklaşım tarzınız, anlamanızın önündeki en büyük kolaylık veya engeldir.
Peki, diyelim ki, okuyacaksanız; bu eserleri okumaya sizi iten saik nedir? Dünyevi olarak mevkii, makam desen, bu eserler size böyle bir şey kazandırmaz. Maddi menfaat desen, açıktan size hiçbir menfaati yok. Şan ve şöhret desen, onu hiç kazandırmıyor. Hem çevreden size biraz da netameli olarak bakabilirler. Hep muhataba ve başkalarına karşı okusan, sana hiçbir şeyini vermez. Bu sırlar dünyasını, herkes göremez, herkes anlayamaz.
Bu Nur, sizde en güzel nasıl görünür? Nasıl ışık, şeffaf ve yarı şeffaf maddi unsurlarda görünür, içine işler de; katı ve karanlık maddelerin içine geçip de size yansımazsa; ihlaslı olmayan bir kalb de, bu eserlerden de bir nasip alamaz.
Ben şöyle gördüm. Nur Kardeşlerim ve diğer insanlar üzerinde, kendi faziletini satmak için okuyanlar da, bu eserlerden bir nasip alamıyorlar.
Ya Rab bunda nasıl bir sır vardır ki, saflığın ve temizliğin dışında bir gaye edinenler, bu eserleri sadece okumasını değil, anlaşılmasını da engelliyor?
Ne yapmak gerekiyor? Kalbini, içini, ruhunu, niyetini ayna gibi saflaştıracaksın ki, bu nur içine yol bulup girsin ve sizi aydınlatsın ve bu nur yüzünüzden fışkırsın. Azıcık bir hatalı meyil veya kirli bir maksat, bu ışığı bulandırıyor ve ruhunuza ve kalbinize ve vücudunuza girmesini ve oradan aksetmesini engelliyor.
Ayrıca bu nur bahçesine girmek için biraz cesaret ve diğerlerinin bakışını kaale almamayı da gerektiriyor. "Benim hakkımda ne derler?" "Benim hakkımda ne düşünürler?" diyorsanız; siz bu bahçeye giremezsiniz; girseniz de meyvesini koparıp yiyemezsiniz.
Toplum içindeki cahiller veya dalalet ehli tarafından damgalanmak da var. Hep maddi bir menfaat peşinde koşan kimse, böyle bir riske kedini niye atsın ki? İşte Risale-i Nur öyle ucuz bir meta değil ki, elden ele dolaşsın.
Siz, bir insan olarak hangi ırktan, hangi dinden ve mezhepten olursanız olun; renginizin, milletinizin ve aidiyetinizin hiç ehemmiyeti yoktur. Makamınızın, unvanınızın, zenginliğiniz veya fakirliğinizin de hiçbir engeli veya yardımı yoktur. O nur, eğer sizde bir ihlas saflığı ve şeffaflığı bulursa, siz hakikate aşıksanız ve ilişkilerinizde dürüstseniz; kazançta haram ve helal ve meşruiyet hassaslığınız varsa, içten pazarlıklı değilseniz, gelir sizi bulur. Hakkı ve hakikati, kendi çıkarınıza alet etmek istemeyecek kadar fazilet sahibi iseniz; Siz de burada bulduklarınızla artık, dünyayı hedef ve gaye değil, dünyayı ahiret yurdu için ticaret yeri olarak, bir ahiret tarlası olarak görmeye başlarsınız.
Eğer siyasi, dünyevi gaye ve maksatlar sizi harekete geçiriyorsa, sizi yerinizden kaldırıp yürüten sadece maddi ve sosyal menfaatleriniz ise, insanları kullanmayı seviyorsanız, bu vadiye hiç girmeyiniz; şan şöhret yolu zaten kapalı, elde edemezsiniz.
İnsanlar tarafından kınanmaktan korkuyorsanız, bu hakikat size zaten ulaşmaz, ulaşsa da, sizde tesirini göstermez.
Yaşadığınız çevreye bakın, ne kadar risale okuyan var ? Ne kadar anlayan var ? Ne kadar bu konuda her şeyini bu yolda feda edecek kimse var? Çok az değil mi? Nasıl elmas yakut, zümrüt gibi kıymetli taşlar, tabiatta az bulunuyorsa, risaleleri okuyan ve kabul eden ve bu konuda Risale-i Nur'u ruhunda ve kalbinde yansıtanlar da o kadar az.
Çünkü içinde menfaat yok, dünya yok, dünyevi kast ve gayeler yok. Eğer dünyayı ele geçirmek istiyorsanız, maddi menfaat elde etmek istiyorsanız, bu bahçeye hiç girmeye çalışmayın.
Bir kimse nasıl bir siyasi partiye, derneğe, vakfa girer? Gider kaydolur. Maddi yükümlülüklerini yerine getirir. Başkana mutlak itaat eder. Gerekirse, yalakalık yapar veya kendini bir put gibi ilan ediverir. İnsanlar içinde parmakla gösterilir. Herkes ondan bahseder. İnsanlar ona, ya menfaat için yaklaşır, ya da korkusundan veya şerrinden emin olmak için.
Oysa, risale okumak için hiç kimsenin önünde diz çökmeniz, el etek öpmeniz, kimseden izin almak, bir yere kayıt yaptırmanız, gerekmiyor. Yazılı unvanı yok, rozeti yok, tabelası yok ve dünyevi insanlar tarafindan hiç de itibar edilmiyorsunuz. Sadece bir gönül ve huzur hareketi.
Tek derdiniz: Bu dünyadan imanla nasıl gidilir? En büyük hesap günü için endişe duymak ve bu dünyada yaşarken Cenab-ı Allah'ın rızası, bu dünyada nasıl kazanılır? Bunun için risale okumak ve hiç tanımayanlara tanıtmak; ama kabul ettirmek değil; sadece tebliğ edin hepsi bu kadar.
Tebliğ yaparken de, tahakküm etmeyecek, nezaketle ve saygı ile sadece isteyenlere gideceksiniz. Sakın, kişilere yalvarmayacaksınız, ricacı olmayacaksınız. Kabul eder, etmez; okur okumaz sana ne! Hepsi bu.
Birisi, Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi Ahmet Feyzi Ağabeye şöyle bir soru sordu: "Ben Risale-i Nur'u okuyup anlayamıyorum. Neden anlamıyorum? Onu öğrenmek istiyorum.
Ahmed Feyzi Ağabey ona demiş ki: Şimdi kardeşim çok oku, tahsilli ol; anlarsın desem, çok okumuş, tahsilli olmuş öyle insanlar var anlamıyorlar. Arapça-Farsça öğren de anlarsın desem, çok Arapça-Farsça bilen hocalar da bunları anlamıyor. Ben sana iki şey tavsiye edeceğim:
1. Çok istiğfar edeceksin, "Ya Rabbi hangi günahlarım mani oluyorlar da, bu hakikatleri anlamıyorum" diyeceksin,
2. Midene giren lokmaya dikkat edeceksin. Çünkü, haram lokma mideye girdi mi, bir havuzun içine bulanık su girince etrafindaki çeşmelerin hepsi bulanık aktığı gibi, mideye de haram lokma girdi mi, göz hakikati göremez, kulak hakikati duyamaz; bütün azalar bulanık olur.
Ehli-i Sünnet akidesine göre, iman etmek, Islam’ı ve imanı ders almak; bin yıldan beri İslam'a ve Müslümanlara sorulan soruların tam tatminkar cevaplarını almak ve öğrenmek, bütün felsefi fikirlerin erişemediği ve anlayamadığı ve içinde boğulduğu hakikatleri öğrenmek, doğru ve düzgün şekilde muhakeme-i akliyeyi geliştirmek, varsa dildeki telaffuz problemlerinizi düzeltmek için; bir yıllık nafile ibadete bedel, bir saatlik tefekkürü kazanmayı sağlayan bu eserleri tanımak ve okumak, hala size nasip olmadı mı?
Siz mi onu kendi amaçlarınıza uygun ve tatminkar bulmadınız; yoksa o mu, sizi kendine layık bir kişi olarak bulmadı?
Sizce, son bin yılın en büyük ve kutsî kaynaklara tâbi Dahi'sinin şaheserlerini okumak ve tanımak ve anlamaktan daha önemli ne olabilir?