Zaman zaman tarihin derinliklerine baktığımızda çeşitli vesilelerle Müslüman toplulukların aldatıldığını görüyoruz.
Bu aldatılmalar bazen devlet nezdinde olduğu gibi küçük topluluklarda çoğunlukla görülmektedir.
Özelikle de içimize giren ajanların sureti haktan gözüküp, bazen dürüst tavırlar takınıp bazen de evliya gibi kendisini lanse edip kitleleri peşinde sürüklemiştir.
Bazen şeyh olmuş irşat makamlarında seyran etmiş, bazen devlet adamı olmuş ülkeyi satmıştır.
Ve ne yazık ki hep arkasında baka kalmış, göz göre göre aldanmışız.
Bu gün oturup o zamanlara baktığımızda deriz ki;” nasılda aldanmışlar. Hiç mi ferasetiniz yok?” diye hayıflanırız.
İsterseniz bu bakışı gönümüze salalım.
Acaba gönümüzde de yine böylesine (tarihin perspektifi ışığında bakarak) alenen aldanıyor muyuz?
Eminim ki birçok kardeş; artık yemezler” diye haykırıyordur.
Kimse böyle haykırmadan önce şu tespiti yapmakta fayda vardır:
“Müslüman aldatmaz, ama aldanır”
Öyle ise bence bu gün daha çok aldanmaya müsaidiz.
Evet, hala aldatıldığımıza inanıyorum lakin bir şey var ki gerçekten benim zoruma gidiyor.
Eğer nur talebeleri aldanıyorsa işte bu çok kötü.
Peki, nur talebeleri aldanır mı?
Üstat hazretleri bu konu için çok fazla dikkat çektiğini biliyor muyuz?
Zira üstat ;”kurt gövdeye girdi” diyor.
“Cemiyetin feraseti bunu görmeye bilir” diyor.
Hatta diyebiliriz ki bu aldatmaları engellemek için Risale-i Nur’u lahikalarla desteklemiş.
Lahikaları okuduğunuzda hemen hemen her konuda uyarılarını yaptığını görebilirsiniz.
Mesela ısrarla bir “komiteden”bahseder.
Komite dış güçleri temsil ediyor ve sürekli nur cemaatini gözlemlemektedir.
Hele hele karşımızda bir batı varsa ve bu gücünü Dünya üzerindeki planlarla idame ettiriyorsa, neredeyse bütün Dünyayı sömürgesi altına almışsa tabi ki başına bela olacak oluşumlara daha çok dikkat edecektir.
Bugün yeryüzünde kaynağını Kur’an’dan alan, cemiyet yapısını Kur’an’ın düsturlarına göre dizayn eden kaç tane yapı vardır?
Eğer ben batı olsam özelikle bu yapılara çok daha dikkat ederim.
Çünkü onların en amisi dahi bilir ki onlara alternatif olacak ve onları yenecek yegane güç Kur ‘an gücüdür.
Bugün yeryüzünde bu manada iki tane yapı vardır.
Bir Nur Talebeleri diğeri İhvanı Müslimindir.
İlginçtir ki ikisi de aynı tarihte sahneye çıktılar.
Yani 1926'da.
İhvanı Müslimin siyaset yolunu seçtiği için onları durdurmak batı için hiç de zor olmuyordu.
İstedikleri kadar iktidar olsunlar fark etmiyordu.
Anında devirdiler.
En son Mısır'da Mursi buna örnektir.
Lakin Nur Talebeleri bunlara benzemiyorlardı.
Zira onların hareket alanı kalplerdeydi, kalplere de batı hilelerini uygulayamıyordu.
Bunun için çok uğraştılar.
Böldüler parçaladılar.
Ama her seferinde bölünen kısımlar yok olmak yerine düştüğü alanda büyümeye başladı.
Adeta inkarı uluhiyet dokusuna ve batının dünyevi organlarına bir kanser hücresi gibi yayıldı ve kitlelerin iç organlarına doğru yayıldı.
Böylece kitlelerin iç organlarını ihtiva eden yeni bir inşa başlattı.
Bugün Türkiye’deki İslami inkişafın birden bire hızla yayılması bu sebeptendir.
Öyle ise nur talebelerine nasıl hükmedecekler?
*
Şimdi isterseniz biraz batı gibi düşünelim.
Tabi batı derken batının iki yüzünün bir maske ile birleştirilip Siyonizm kumandasıyla uzaktan çalışan onların tabiriyle bir “titan” olarak düşünelim.(yani onların oluşturdukları ve taptıkları kendi tanrıları)
Bu iki yüze Bediüzzaman’ın tanınılmamasıyla Yunan Dehasıyla ve Roma Dehasının mezcedilmiş şekli olarak da isimlendirebiliriz.
Ekstra olarak bu iki dehayı bir araya getirip emelleri için kullanan gücün Siyonizm olduğunu hatırlatıyoruz.
Belki biraz paranoyakça oluyor ama,isterseniz bu iki yüze;İngiliz dessaslığı ve Yahudi fitnesi olarakta tanımlayabiliriz.
Kısaca bu ikisinin birleşimi ile ortaya çıkan ve dünyaya hükmeden dünyayı avucunda tutup emperyalist emellerini gerçekleştiren son yüzyılın ve bu günkü batı…
Ha bu arada gerçekten bana paranoyak diyenlerin çoğaldığını hissediyorum.
Emin olun ki bu bir paranoyaklık değildir.
Geçte olsa gerçeği biraz görmeye çalışmaktır.
Zira bunlar şeytana külahı ters giydirecek kadar bu konularda şeytandan illeridirler.
Eh şeytanın en büyük hilesi kendisini unutturması ise bu unutturma işi de bunların ihtisas alanıdır.
Öyle sanıyorum ki şeytan bile bu gidişle bunlardan ders almaya başlayacaktır.
Çünkü bizi çok iyi uyuttukları gibi halada uyutuyorlar.
Kendimi bildim bileli ne zaman birileri batının taktiklerinden bahsetmişse içimizdeki birçok popüler insan(!) güya çok akıllı bir tavır takınarak;
“Efendim gerçekçi olmak lazım. Arkadaşımız çok iyi bir komplo teorisi ortaya atmış, yani batı gelip gece yatağımıza hatta rüyalarımıza mı müdahale edecek? Yahu bırakın bunları,biraz gerçekçi olalım.Biz ne yapmışız biz..” diye bir sürü zırva ile gerçeği biraz göstermeye çalışanlar nerdeyse toplumda dışlanacak şekilde cezalandırılıyordu.
Her neyse bu kadar açıklamadan sonra gelelim yukardaki soruya;
“Nur talebelerine nasıl hükmedecekler?”
*
Bediüzzaman hazretleri yaşadığı sürece bir zırnık bile kopartamadılar.
Bediüzzaman’ın vefatından sonra batı nezdinde işler biraz kolaylaşmıştı.
Bir ihtilal yapılmış mevcut yapı dağıtılmıştı.
Adeta kısa bir fetret devri yaşanmıştı.
Henüz Nur Talebeleri toparlanmadan ülkenin zeminini uygun hale getirmişlerdi.
Kısaca ihtilaldan sonra memleket baştan başa çalkalanmış,toplum sindirilmiş,doğru ile yanlış birbirine karıştırılmıştı.
Böylece kendi dershanelerinde kendi hizmetlerini yapıp gücünü göstermeden büyüyen ve büyüdükçe batıyı çileden çıkaran yapı,bütün ihtişamıyla meydanlarda gözükmeye başladı.
Hani muhkem bir kaleye saldırdığınızda kaledekileri dışarıya çıkartmadığınızda tüm saldırılarınız boşa gider ya…
Tıpkı onun gibi nurcular kalelerinde siyasetten tamamen uzak bir şekilde adeta toplumun epitel dokusunda yayılarak tüm topluma sirayet etmesine çok kısa bir zaman kalmışken(Risalelerdeki bazı işaretlere göre 1980'de fecri sadık çıkabilir diye beklentiler vardı) tamamen ortaya çıkıp batının ve kemalist devletin istediği alana çıkınca onlar açısında işler kolaylaşmıştı.
Mesela ilk etapta 80'deki ihtilalın anayasasına hem “evet” hemde “hayır” diyecek kadar nurcular zıtlaşmıştı.
Tıpkı bu günkü cumhurbaşkanlığı seçiminde olduğu gibi…
Evet bugün bunca açık seçik gelişen olaylara rağmen,ülke iki kutba ayrılmasına rağmen nurcuların küçük bir kısmı bölünmüştür.
Şimdi şöyle düşünelim;hangi taraf haklı olursa olsun,nurculuk açısında,Bediüzzaman'ın miras olarak bıraktığı hizmet metodu açısında ve halk nezdinde bir kıymeti harbiyesi var mı?
Şu anda gerçekten bir taraf yanılgı içinde değil mi?
Şimdi diyelim ki benim bulunduğum taraf tamamen haklı da olsa,haksız taraftaki nurculara bakıp sevinecek miyim yoksa üzülüp ağlayacak mıyım?
Yahu bir tarafımız deccalizme ve siyonizme uşaklık ediyor onların emellerine ortak oluyor.
Ve bunu yaparken kaynak Risale-i Nurdur diyoruz.
* * *
Aslında yazıya başlarken Üstat hazretlerinin "bazı nur talebelerini kandırabilirler" diye yapmış olduğu uyarıyı dikkate alıp,nasıl aldanılabilirizin bir senaryosunu yazmaya çalışacaktım.
Lakin o noktaya gelene kadar bir ön hazırlık yapayım derken iş son derece güncel bir mecraya kayınca,hiç olmazsa "ben nurcuyum" diyenler(ben de dahil) biraz kendisini sorgulaması için bir zemin oluşması hesabıyla devam ettim.
yazmak istediğim sanaryoyu başka bir yazıya havale ederek şu soruyu sormak istiyorum:sizce nurcular asla aldatılmaz mı?