Risale-i Nur eksenli dine hizmet maksadına yönelik gönüllü teşekkül eden grupların bilinen namı “Nurcular”dır… Bediüzzman Said Nursi ve talebelerinin Afyon hayatı döneminde bu isim deyimler arasına girer. “Nurcular”, İslâm Yaşar’ın kaleme aldığı “Bediüzzaman Beşlemesi”nin dördüncü kitabının adıdır.
“Nurcular” deyince bir çok hizmet grubu akla geliyor. Akla gelen ikinci bir sual de şu: “Hangi nurcu grubu?” Bu suallere muhatap olan bir “Nurcu” hangi gruba dahil olursa olsun baştan sualden rahatsız olur.
Gündem Bediüzzaman ve Risale-i Nur. Gündeme gelmesi ve gündemde kalmasına, Bediüzzaman hazretlerinin de sağlığında memnuniyetini ifade ettiğini biliyoruz. Mahkemelerin dahi dikkatlerin Risale-i Nura dönmesine, dolayısıyla imanların kurtulmasına vesile olduğu sevinme sebebidir.
Şu günlerin gündemi olan memleketin en kronik sorunu olan ırkçılık ve terörün tahribatına karşı en etkili çözümün Bediüzzaman’ın Risale-i Nur’da olduğu hususu, kamuoyunda geniş ma’kes bulduğunu tezahürlerini görüyoruz.
Bediüzzaman’ın Münazarat’ında bahsi geçen çözüm noktasına gelindi.
Bugünkü adı “Ergenekon” Bediüzzaman’ın tabiri ile “gizli zındıka komiteleri”nin devletin kurumlarını yönlendirerek, devletin her türlü zulüm, işkence, engelleme, hapis, tarassut ve baskılara rağmen iman ve Kur’an hizmeti hareketinde Bediüzzaman Risale-i Nur’la hedefine ulaştığını “vazifem bitmiştir” ifadesiyle tescil etmiştir. Akıl, kalp ve ruhlara yapılan davet ve inşa hareketi insanlarda öyle karşılık buldu ki, engellenemez boyuta ulaştı, kıt’aları aştı. Devlet ricalinin ezberi bozuldu bakışlar değişti. Kolay olmadı şüphesiz… Maddi-mânevi büyük bedeller ödendi… Ciltlere sığmayacak hatıra, hikâye, roman ve film malzemesi vardır.
“Nurcular”
Hangi grup olursa olsun. Risale-i Nur okuyorlar. Yegâne gayeleri, önce kendi imanlarını kurtarıp kuvvetlendirirken muhtaç olan milyonların imanlarının kurtarılmasına vesile olmaktır. İmanın hayata hayat olmasını sağlamaktır. İslâm’ın birey ve sosyal hayatta yaşanmasıdır. Çok koldan ve kanaldan hizmet ediyorlar.
Meşru ve makul her imkânı mümkün oldukça etkin kullanarak, dünyayı küçük bir köy halinde görüp her kademede, her kesimde her kim olursa olsun Risale-i Nur’un dersi ile ilahi mesajı muhataplarına ulaştırmaktır.
Bediüzzaman’ın “Dini cemaatler maksatta ittihat etmelidirler, meslek ve meşrepte ittihad mümkün olmadığı gibi caiz de değildir. Nemelazımcılık kapısını açar” ölçüsü diğer dinin cemaatleri de kapsayan gaye için söylediği düşünülse de pratiğe yansıması Risale-i Nur eksenli gruplar arasında uygulanmıştır. Her grup maksadı yolunda aynı tarz aynı hizmeti yapmıştır. İmana muhtaç gönüllerde meydana gelen değişim, küresel çaptaki büyük değişimin de dinamikleri olmuştur. Bütün grupların aynı hedefe yoğunlaşmasının sonucudur.
Tepeden topluma şekil vermek isteyen resmi dayatmacı derin zihniyetin, toplum mühendisliği projeleri her türlü enstrümanları kullanmalarına rağmen tutmamış, iflas etmiştir.
“Nurcular da federasyon altında toplanmalı” diyen Muhterem Şevket Eygi bey efendiye bir parantez açarak sadede gelmek isterim.
1968 kuşağının öğrenci olayları döneminde orta okul yıllarımda bir arkadaşımın tavsiyesiyle Şevket Eygi’nin sahibi olduğu “Bugün Gazetesini” alır okurdum. Gazete bayii amca da şaşırırdı. “Neden Bugün gazetesi de Hürriyet değil?” diye sormuştu. Henüz Risaleleri tanımıyordum, ama dini eksenli bir yayın okuma ihtiyacı olmuş demek. Dört yıl sonra Risale-i Nurları tanımak nasip oldu Elhamdülillah… Neyse…
İşte o yıllar 68 kuşağının üniversite öğrenci olayları cereyan ederken Mehmet Şevket Eygi beyefendi “Bugün” gazetesi vasıtasıyla toplu sabah namazları organize ediyordu. Bu haberleri hatırlıyorum. O günün öğrenci olayları arasında provokasyona müsait olacağı düşüncesiyle o zamanın Nurcuları; Zübeyir Gündüzalp ağabey ve beraberindeki ağabeylerin karşı çıktıklarını sonradan öğrendim.
Muhterem Mehmet Şevket Eygi düşünce olarak samimi bir Müslümandır. İman ve Kur’an hareketinin samimi tarafıdır. İslâm’ın yaşanmasında ruhsatı değil âzimeti, takvayı, hassasiyetlere vurgu yapan yazılarından dolayı tebrik ediyorum.
Yazarı olduğu gazete ise bir siyasi partinin yayın organıdır. “Siyasal İslâm” diye tabir edilen, Risale-i Nur talebelerinin kaçındığı “din adına siyaset yapan” siyasi bir harekettir. O siyasi hareket Türkiye’de 1969’da ortaya çıkmış, 1971’de kapanmış, müteakip yıllarda ismi değişmesine rağmen defalarca kapanmış tekrar açılmıştır. Kapatılmış olmasını kesinlikle onaylamıyorum. Ancak siyaset yapma biçimi, politika ve söylemleri, aksülamel yapmaya, dine ve dindarlara karşı tepki eksenine oturan bugünkü deyimle “İslamofobya”ya yol açtığı düşünülüyordu.
“Din umumun malıdır, siyasete alet edilmesi dine zarardır”
Nurcularla din adına siyaset yapanlar arası ayrışmanın başlangıcıdır. “Din adına ortaya çıkanlar siyaseten isabet de etse sorumlu olduklarını” zaman göstermiştir. O hareketin politik anlayışları ulusalcı devletçi eksene dayanmaktadır. Halen de öyledir. Zamanın ruhunu ve gereğinin okuyamayan yaklaşım farklılıkları onlarda da ayrışmaya neden olmuştur.
Bugünün iktidarının aktörleri o hareketin içinden çıkmışlardır. Risale-i Nur hareketinin düşüncelerine yaklaştıkları için başarılı olduğu siyaset bilimcilerinin de kabul ettiği bir realitedir.
Burada muhterem Mehmet Şevket Eygi’yi yazdığı gazete ve ilgili siyasi hareketini ayrı, şahsi fazilet ve fikirleri açısından ayrı değerlendiriyorum. Şahsiyeti ve kişilerin İslâmi hassasiyetlerine vurgu yapan bir çok düşüncelerini takdir ettiğimi yukarıda ifade etmiştim.
Bugün gelinen çözüm sürecinde devlet erkindeki paradigma değişimi, yazar Mustafa Akyol’un deyimi ile (her ne kadar Prof. Yasin Aktay itiraz etse de) Risale-i Nur hareketinin, yani nurcuların sayesindedir.
Gelelim Nurcular ve Federasyonu meselesine.
Muhterem Mehmet Şevket Eygi, bir çok yazılarında Bediüzzaman, Risale-i Nur, Nurcular konu başlıklı yazılar yazıyor.
Nurcuların ayrı gruplar halinde hizmet etmelerinin nedenlerini tespit etmek de çözüm aramak da himmet ve hamiyet enerjisini boşa harcamaktan başka işe yaramayacağını bilmesi gerekirdi.
Nurcuların ayrı gruplar halinde hizmet etmelerinin bir sebepler yönü vardır, diğer taraftan bir de kader yönü vardır. Şunu hemen belirtelim ki, Sayın Mehmet Şevket Eygi’nin nurcuların ihtilafında dahli yoktur. Samimi olarak nurcuların ittifakını istediğine inanıyorum. Ancak teori ile pratik yazıldığı kadar kolay değil.
Ortada fiili bir durum vardır. Dahilden ve hariçten bir çok etken söz konusudur.
Uhuvvet ve İhlas Risalelerini belki binler kere okuyan nurcuların kendi içlerinde uhuvvet ve muhabbet sınavında başarısızlıkları, bir çok gruplara ayrışması çok manidar ibretlik bir durumdur.
Nurcular da insandır. Her insan gibi nefis taşıyorlar. İmtihan dünyasındayız. Her insanın olduğu gibi grupların da imtihanı olur. “Umur-u hayriyenin manileri çoktur. Şeytanlar onların hadimleriyle çok uğraşır.” Onların şeytanları avamın şeytanlarından daha profesyoneldir…
İhtilafın sonuçları itibarıyla ve kader cihetinde hayra yorumlanacak yönü vardır. Nedenlerine inmeye çalıştıkça kabuk bağlamış yara kanama yapar.
Şahsiyetler ve hissiyatların enaniyetle karışımından oluşan içtimai bir zehirin farkında veya farkında olmadan kullanımından kaynaklandığı söylenebilir.
Bundan sonra parçaları birleştirmek bir çatı altına getirmek meselesi zaman içinde gelişecektir. Birleştirelim denildiğinde maksadın aksi netice çıkar. Proje bazında iş birlikleri, ortak faaliyetler düzenlendikçe fıtri olarak gelişir. “Gelin federasyon oluşturalım” denildiğinde mümkün görülmüyor.
Son zamanlarda Risale Akademi ve AKAV’ın öncülüğünde Nurcu üst kimliğine sahip farklı hizmet gruplarıyla müşterek düzenlenen organizasyonlar, sempozyumlar, anma programları gibi sosyal faaliyetler, maksatta ittihadın fiili tezahürleridir İnşaallah. Bediüzzaman ve Risale-i Nur’un mesajını ortak ilân edilmesi kamuoyunda muazzam bir tablo meydana getirmiştir. Valiler, Belediyeler, Üniversiteler ve nur grupların bu programlara sahip çıkmışlardır. Tarihi bir dönüm denilebilir. Hükümet ve devlet erkânından güzel mesajların verilmesi konuya menfi ön yargıdan öte malumatı olmayan insanların kanaatlerini olumlu yönde değişmesine vesile olmuştur. Seviniyor şükrediyoruz. Külli ve topyekün dua yerine geçiyor memleketin havası değişiyor.
Nurcuların... Dikkatine!...
İğneyi önce kendimize çuvaldızı başkasına batırmalıyız.
Nurculara hariçten bir eleştiri geldiği zaman bazı kardeşlerimizin, mensubiyet, meşrep taassubu ve asabiyet damarları depreşiyor. Hakarete varan yorumlar değerlendirmeler yapıyorlar. Sayın Mehmet Şevket Eygi’ye yapılan tepkiyi yersiz buluyorum. Tepkiye maruz kalan Mehmet Şevket Eygi’yi savunmak da bize kalıyor. Gerçi ihtiyacı yoktur ya. Ne demek istediğim anlaşılıyor inşallah. Fikir ve düşünce hürriyeti bağlamında temennisini dile getirmesinden tabii ne olabilir. Sert tepki medeni bir yaklaşım değil. Lütfen dikkat…
Bu konuda Metin Karabaşoğlu’nun yıllar önce Yeni Asya’da yayınlanan şimdi kitaplarının birinde yar alan, “Şahsi Fazilet İçtimai Kusur” konulu yazısını hatırladım. Faziletli insanlar içtimai konuda kusurlu olabilir diyor özetle. Şahısların içtimai konudaki kusurları bahane edilerek toptancı anlayışla itham edilmesi “Velâ teziri vaziratün vizra uhra” ayetinin maksadına uymuyor. Hariçten biri eleştirince celallenen arkadaşlar, hem şahsi hem cemaati öz eleştiriye açık olmadıklarını dışa vuruyorlar. Ne bu hazımsızlık? Hatasızlık savunması en büyük hatadır. Şahıslar hata yapar şahıslardan müteşekkil cemaat de hata yapabileceği gerçeğini kabul etmek lazımdır.
Cemaatler, -hangisi olursa olsun- öz eleştiriye kapalıdırlar. Öz eleştiri yapılmadan tekâmül olmaz. Nasıl ki, şahıs nefis muhasebesi yaparsa tekamül eder aynen öyle de cemaatler de gruplar da sağlıklı öz eleştiri yapabilmelidir. Şeyhini veya temayüz etmiş, tabi olduğu büyüğüne aşırı kutsiyet atfetme gibi bir fiili durum söz konusudur. Feodal yapının bir başka şekli ağalıktan başka bir şey değildir. O zaman şahsi enaniyet yerine kolektif enaniyet hükmediyor.
Enaniyetli olanlar ”vücudunda ademi ademinde vücudu” sırrını anlayamayanlardır. Kişiler enaniyet ve gururlarını gizli ajandasına yazıp, şahsi olarak sahte tevazu, mensup olduğu grup adına şiddetli savunma refleksi ile gizli gururun bir başka biçimde yansıtanlar ihtilafın baş aktörleridir. Fanatiklik olarak ortaya çıkıyor. Kırıyor döküyor. Güya cemaati ve davası adına yapıyor. Daha fazla yazamam…
Diğer bir etken, bazı karakterler hariçten işletilmeye ve yönlendirilmeye de müsait olabiliyor. Dedik ya harici ve dahili, şahsi bir çok sebep sayılabilir. Bu kadar yeter. Yazı çok uzadı.
Bu vesile ile, muhterem Mehmet Şevket Eygi bey efendiye, görüşlerine katılmamakla birlikte samimi temennilerinden dolayı, bireysel yaşayışta âzimeti, hassasiyeti dikkatlere sunmasından, estetik anlayışından, Nurcular ve Bediüzzaman konusunda yazdığı sitayişkâr yazılarından dolayı tebrik ediyor selam ve hürmetlerimi sunuyorum.