Yumuşak ve sessiz akar, yıkmadan hiç yavaş yavaş;
Çevresine hayât verir sulhdur işi, değil savaş…
Aşılmayan dağ ve tepe geçit verir, boyun eğer;
Kimseden ne çıkar bekler, ne gözetir aş ve maaş…
“Nurcu” sâkin ırmak gibi munsabbına doğru akar;
İstikāmeti muayyen, gözü hep hedefe bakar.
Granitten mânialar, çelik sûrlar, âlî burçlar;
Yolundan hiç alıkoymaz fırtına, yağmur, dolu, kar…
Emeli tahakküm değil, faydalı olmak etrâfa;
Zümrüt misâli yeşerir, çöller olur birer vâha.
Gürlemeden, çağlamadan, hep böyle sessiz yol alır;
Rahmet saçar zîhayâta, nûr olur zevil-ervâha…
“Gizli ajandası” yokdur, hîlesizlikde “hîlesi”;
“Takıyye” mezmûm hasletdir, olur zillet vesîlesi.
Merdânedir her yapdığı, âşikâredir hâlleri;
Husûmet, adâvet bilmez; minnetsizdir cemîlesi…
“Siyâset-i âlem” ile meşgÿl olmaz ve aldırmaz;
“Îmân ve Kur’ân Hizmeti” tarâfgîrliği kaldırmaz…
Beşeriyet her hâlinde onun nûruna muhtâcdır;
İyilikle teblîğ eder, yakıp yıkarak saldırmaz…
Menfî hareket değildir işleri her hâl ü kârda;
Tahammülle, sabırla hep yürür sâkin, bir kararda …
Nefsini ince elerken gayre müsâmaha eder;
Afv ve insafla davranır, velev görse çok zarar da…
Kolay değil “Nurcu” olmak; bunu, gel de, nefsime sor!
Üstâd’ı imtisâl edip O’na şâkird olmak ne zor!
Evsâfını bilmek başka, yaşamak başkadır elbet;
Gözü olanlar görüyor, aklı olanlar biliyor…