Son bir husus ve bir hulâsa ile mevzuu noktalamanın zamanı geldi. “Risale-i Nurlar tahrif edildi!” propagandasının en dişe dokunan hususlarından biri de ağabeylerin kendi aralarındaki bir sohbetin “cürm-ü meşhud” gibi sosyal medyada paylaşılan bir video kaydına dayanıyor. Neşir meselesinin konuşulduğu bu kayıtta öne çıkan iki husus var. Birincisi Said Özdemir Abinin kendisine Üstad’dan intikal edip neşre esas teşkil eden Emirdağ Lâhikası’nı diğer nâşirlere vermediği ki, muhatab verdiğini ifâdeye çalışıyor. İkinci husus ise Üstad’ın dosyasında bulunmayan on iki mektubun Sungur Abi tarafından lâhikaya dahil edildiği.
Said Özdemir abinin ismi etrafında dönen mevzu, bir tahrif iddiasından çok, nâşirler arasındaki küçük bir nizadan ibarettir. Beşeriyet muktezası bir vaziyet, der geçerim. Kaldı ki, bahis mevzuu orijinal nüshanın dijital kayıtlarının arşivlerde ve görmek isteyenlere açık olduğunu işitmiştim.
İlâve on iki mektub meselesi, tamamen bir takdir meselesi iken büyük bir tertib, bir ihanet ve bozma kasdı taşıyan dehşetli bir “tahrif” gibi servis ediliyor. Üstelik de bu şenaatın başını çekenler, Üstad’ın en güzide talebelerinden Sungur abiden esirgedikleri tanzim hakkını ihanet gibi telkin ederken mollalarına Üstad’ın henüz telif edilmediğini söylediği bazı bahisleri telif ettirmekte, Risâle-i Nurların yanında tavusun yanındaki karga gibi duran bu sönük metinleri telif mütemmimi gibi pazarlamakta, karanlık mahfillerde onlarla insanları Nurlardan çekip mollalarına bağlamak için çırpınıp durmakdalar.
Sanki Sungur Abi merhum, mevcud ama neşri zamana bırakılmış mektubları değil de oturup kendisinin uydurduğu, şeni birtakım maksatlara hizmet eden mektubları Üstad’ın imzası ile Lahikaya ilave etmiş gibi, sağır sultanlara bile işittirmeye çalışıyorlar.
Şu hususu ifâde etmek isterim ki, Bediüzzaman yazmışsa, hiçbir zaman ve mazarrat ihtimali kaydı olmaksızın bilmek, muttali olmak isterim. Her Nur Talebesinin de buna hak ve liyakatinin olduğunu düşünüyorum. Herhangi bir mesele de yok ki, günümüz şartlarında mahrem ve gizli kalabilsin.
Neşir iznine sahib Sungur Abinin takdir hakkını kullanmasını cinâyet gibi telkin etmek cinâyetin ta kendisidir. Olsa olsa zamanlamasının doğru olmadığını, zehabınızca söyleyebilirsiniz. İtibar görürseniz bahtiyarlığınız olur, görmezse köşenize çekilip susmanız gerekir, fitne kazanı kaynatmanız değil.
Bana soruyorsanız, Sungur Abiyi muaheze mevkiinde değilim, takdir hakkını kullanmış, der geçerim.
Detayları hacimli bir kitabın imkânlarını zorlayan zor bir bahsi birkaç makalede hulasaya çalışmanın güçlüğünü takdir edersiniz. Uzatmayacağım.
Şu kadarını da kayda geçirmek isterim ki, Nurları bozma kasdı taşıyan tek hamle Gülen mendeburundan gelen sadeleştirme hareketi idi. Zaten o su-i kasdıdır ki, elim âkibetinin kaderî sebebi oldu.
Bunun haricinde kalan mevzii sadeleştirme vakaları daha çok ticarî bir aç gözlülüğün, Nurları kullanarak para kazanma hırsının neticesidir. İnşaallah failleri için zehir, zıkkım olur.
Tahrif iddialarını besleyen kaynaklara gelince! Muhtelif… Kürt, Kürdistan kelimeleri menşeli tahrif iddialarının hissiyatları Türkçülük tahşidatları ile zedelenmiş, mağduriyet hâlet-i ruhiyesine dûçar olmuş Kürt bir kısım Nur Talebelerinden geldiğini ifâde ettiğimden tekrarına teşebbüs etmeyeceğim.
Diğerlerine kıyasen iddianın zayıf kaynaklarından biri de Üstad’ın Nurun Muallimi dediği, âlim ve fâzıl insan, şecaat ve kahramanlığı ile Hz. Ali’yi tahattur ettiren, 1950’li yıllarda Diyarbakır gibi bir yerde hemen her akşam bine yakın müdavimi ile Nur dersleri yapan, fıtrat itibariyle kendime çok yakın hissedib büyük bir muhabbetle bağlandığım merhum Mehmed Kayalar abinin yakın ehibbasıdır. 27 Mayıs darbe Cehenneminde yangının tam ortasında kalan bu kahraman ağabeyimizin Nur Talebelerince korunmadığı düşüncesi yetmiyormuş gibi, eserlerde Kayalar Abinin imza olarak kullanılan isminin bazı baskılarda yer almaması bu sâdık ve vefâkâr insanları tahrif iddialarının bir başka kaynağı haline getirmiş. İddiaları Kayalar Abinin mağduriyeti ile sınırlı olmasına rağmen neticede “Tahrif var” korosunda yer almış görünüyorlar.
Günümüzde bu haksız koroyu teşkil eden asıl damar ise Nurun Birinci Talebesi muazzez ağabeyimiz merhum Hulusi Abinin etrafında ayrık otları gibi boy atan, menşe ve maksadları karanlık iki ayrı koldan geliyor. Görüntü ve propagandaları ile 28 Şubat ihanetinin sebebi haline gelen Gündüz ve ekibi, eriyip gitmiş itibarlarına rağmen, her zeminde “tahrif” iddialarının gönüllüleri olmaya devam ediyor.
Diğer kol ise Tahşiye ve Muşlu Molla Muhammed güruhu olarak şöhret şiar olup tahrif iddialarının en aktif kaynağını teşkil ediyor. Hulusi Abiden maada Üstad’ın hemen bütün talebelerini “hain”, “ajan” ve “gladyo” ilân eden tilmizlerinin himmetiyle Mollanın kaleme aldıklarının merkezini teşkil eden tahrif iddialarının maksadı Nurlara gölge düşürmekden çok, göz yaşartıcı bu sahiplenişle kendisini Üstadın tek ve beklenen hâlifesi mevkiine çıkarmak olduğu, en basit dikkatler için bile açıkta kalan bir kurnazlıktır.
Üstad’ın Mehdi-yi Azam olmadığı yollu kitab ebadı bulmuş çeyrek asırlık iddialarının sebebinin de o payeyi kendileri için emniyete almak olduğu bugün için bedihî bir sırdır!
Evet, Bediüzzaman’dan daha büyük bir mürşid ve âlimi ümmetin imdadına göndermek Kudret-i İlahiye’ye zor gelmez, Rahmetinden de uzak değildir. Ama o zâtın Muşlu Molla Muhammed olacağına ihtimal vermek akıl ve iz’anı küre-i arzdan dehlemekle mümkün olabilir.
Herkes yerini de, haddini de iyi bilecek. Bediüzzamanla boy ölçüşmek istiyorsanız, kazanmanız gereken en küçük muzafferiyet “Birinci Söz”den daha parlak, daha derin, daha vüs’atli bir telif ortaya koymakdır. Gerisini sonra halledersiniz, paşam!
Kametinizi fersah fersah aşan bu meydan okumayı göze alamayıp kırk türlü tezviratta bulunacaksanız unutmayınız ki, Nurun milyonlarca zeki ve kahraman şâkirdlerinin sadece hizmet cehd ve gayretlerini kamçılamış olacaksınız. Kör ve şuursuz olmakdan vaz geçiniz.
Karanlık din düşmanlarının elinde İslâmiyet aleyhinde istimal edilme ihtimaliniz arşı titretecek bir ihtimaldir. İkaz ediyorum. Unutmayınız…
Hulasa-i kelam: Kader hükmünü icra edecek, küfrün bel kemiğini kıran Nurun fütühat-ı âlem-i İslâm ve insaniyette güneş gibi tezahür edecekdir. Emin olunuz…