Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin hayatı, talebeleri ve eserleri olan Risale-i Nur’un telif ve neşir yıllarının akıcı bir uslûpla anlatıldığı eser okuyucularıyla buluştu.
Bediüzzaman Hazretlerinin vefatının 63. yıldönümü anısına hazırlanan eser İstanbul İlim ve Kültür Vakfı tarafından yayına hazırlandı. Yazar Ümit Şimşek ve Said Yüce tarafından uzun çalışmalar sonucu yayın hayatına kazandırılan eser şimdiye kadar yazılanlardan çok farklı bir uslûpla ele alındı.
Nurlu Yıllar isimli eserin hazırlanma ve baskı süreçleri hakkında bilgi veren İİKV Başkanı Said Yüce, Üstad, talebe ve eser üçlüsü hakkında ilk defa göreceğiniz anlatımlarla birlikte Osmanlı ve Cumhuriyet arşivlerinden orijinal belge ve bilgilerin de olduğunu belirterek şunları söyledi:
“Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hakkında böyle bir eserin hazırlanıp okuyucularla buluşması bizleri de çok sevindirdi. 2008-2012 yılları arasında Türkiye’nin çeşitli illeri ve yurt dışında Bediüzzaman Hazretlerinin hayatı, talebeleri ve Risale-i Nur’ların telif ve neşir yıllarının anlatıldığı; Birinci Said, Barla Yılları, Kastamonu Yılları, Emirdağ Yılları ve Nur’a Uçan Pervaneler temalarıyla esaret ve sürgün yıllarını da kapsayan Bediüzzaman Sergileri yapmıştık. Orada hazırladığımız kataloglar ve belgeleri zenginleştirerek yeni anlatımlarla bu eserde topladık. Çağımız insanının anlayışına uygun, Kur’an ve Sünnet rehberliğinde yazılmış ve insanların ebedi saadeti kazanmasına vesile olan, 60 dünya diline tercüme edilmiş Risale-i Nur’ların özgün mahiyeti de eserde ele alınıyor.”
Nurlu Yıllar kitabı, Kitap Yurdu ve Nesil Yayınları tarafından da satışa sunulacak.
NURLU YILLAR KİTABI SUNUŞ YAZISINDAN
“Bir zaman iki adam Cennet gibi güzel bir memlekete gidiyorlar.” Baharın en güzel şekilde yaşandığı Anadolu köşelerinden birinde, badem ağaçlarının çiçek açtığı bir bahar mevsiminin ilk günlerinde, bu satırlarla başladı Risale-i Nur’un macerası. Başlangıçta, bir söyleyen vardı sadece, bir de yazan. Bir de dağlar. Ve bağlar. “Yaz kardeşim” dedi Müellif. Sonra satırlar, sonra sayfalar, sonra risaleler birer birer dökülmeye başladı dudaklardan kâğıtlara.
Her bir nur risalesi, telif edilir edilmez, henüz kitap haline gelmeye bile ne imkân, ne de fırsat bulamadan, mektuplar halinde ışık hızıyla çevre köy ve kasabalara, oradan da başka şehirlere yayılıyordu. Bir kelebeğin kokusunu, başka bir kelebek kilometrelerce uzaktan alır. Bir bahar sabahı, Anadolu’nun kuş uçmaz, kervan geçmez bir kasa- basında Risale-i Nur’un ilk satırları kâğıda dökülmeye başladığında, bazı ruhlar bunu hissetmekte gecikmedi. Risaleler birer birer telif edildi. Her bir risale, onu iştiyakla bekleyenler için bir büyük müjde idi. Onu bir okuyan, niçin okumaya doyamıyordu? O kelimeler, o cümleler, o ifadeler, insanları nasıl kendisine pervane ediyordu?
Bediüzzaman Said Nursi, arkasında sadece Risale-i Nur külliyatını bırakmadı. Risale-i Nur’un yaşayan eserleri de, en az Risaleler kadar muhteşem eserlerdi. Hulusi Bey, Hafız Ali, Bekir, Sabri Efendi, Hüsrev, Tahiri, Ahmet Feyzi, Mehmet Feyzi, Hasan Feyzi, Sıddık Süleyman, Çaycı Emin, Şamlı Hafız, Muhacir Hafız Ahmet, Zübeyir Gündüzalp, Çalışkanlar Hanedanı, Sungur, Bayram Abdullah, Said, Fırıncı, Birinci, Şükran, Müzeyyene, Zehra, Badıllı gibi bir anda akla geliveren yüzlerce, belki binlerce isimli-isimsiz kahraman da işte bu yaşayan eserler arasındaydı.