Gözlerinde kıpırdanıyor hayat. Her şey yeniden yeniye yaratılmış. Yeşil baharın içinde merhametli bir yürek.
Temaşa ediyor. Baharın içinde yeşillenmiş sonsuz bir giz. Bir sineğin gizi. Bir çiçeğin gizi. Kuşlar ve kelebekler. Sevda çiçekleri. Ama hüzün. Baharın yeşilinde saklı sarı hüzün. Nasıl olur!
Temaşa ediyor. "Baharı, bir deste gül"ü. Bahar gelmiştir gelmesine. Gelmiş olanın gideceğinin de ağırlığıyla inmiştir varlıkların üstüne. Duygularına acılar dolanıyor. Şefkati, o görkemli şefkati açılıyor önünde. Kat be kat. Yüreği güneşle sisin karşılaşmasını andırıyor. Kulağına varlıklardan hazin sesler geliyor. Dalga dalga yayılan ayrılık iniltileri. İncelmiş duygularını harekete geçiren manzara şefkatine dokunuyor. Ağlamaklı oluyor. Ağlıyor. Kabul eder miydi bilmiyorum, yanında olsaydım ona mendil uzatmak isterdim. Uzattığım mendille benim gözyaşlarımı sileceğine de eminim. O hep gözyaşlarımızı, kalbimizin gözyaşlarını sildi, teselli etti.
Karmakarışık içi. Varlıklar ayaklarına dolanıyor. Zamanın yaraladığı, yaralayacağı varlıklar. Fanilik bir giyotin gibi başını kesecek bir sineğin, bir çiçeğin. Bahar kara geceye dönüyor. Bizim sonbahar sorularımız onun yüreğine baharda akın ediyor. Bizim aydınlıkta bulamadıklarımızı o karanlıkta buluyor. Baharın penceresinden varlıkların sonsuzca akışına bakıyor.
Gelenlerin gitmesi, baharla yeniden yaratılan bir varlığın, örneğin bir sineğin, kısacık bir ömür geçirip ölmesi ruhunu yaralıyor. Bahar bir ölüm ve ayrılık levhasına dönüşüyor. Gündelik gerçekliğin perdesindeki yırtıktan açılan pencereden bakıyor. Ağlıyor. Diri ve büyülü bir hüzne sarınıyor. Soluk soluğa kalıyor. Gördükleri duygularında yaralar açıyor. Bahar yeryüzünün üstüne sere serpe uzanmış. Çiçeklerin taç yaprakları kokularıyla ovulmuş. Fani dünyanın düş kırıklığı saçılmış baharın içine. Bahar geçecek. Bahar geçmeden birçok varlık geçecek dünyadan. Frezyalar solacak. Şebboylar ölecek. Çimenler sararacak. Günler yavaş yavaş eriyecek. Gezegenin omuzları sarkacak yine. Bir bahar daha yaşlanacak.
Gelen, neden gelir? Madem geldi, neden gider?
Gözlerinin önünde ölü bir sinek. Kim bilir kaç milyon sinek daha ölüyor tam o an. "İkinci Şua, Tevhidin İkinci Meyvesi" bölümünden öğrendiğimize göre; her şeyi kuşatan şefkati ile ruhunda derin bir vaveyla hissediyor. "Ve bu akıbete uğrayan hayat ise, ölümden beter bir azap gördüm" diyor. Bu kadar güzel, bu kadar sevimli, bu kadar sanatla bezenmiş değerli varlıkların; dünya denilen seyir yerine gözlerini açıp, dakikasında mahvolup, paçavralar gibi parçalanıp, hiçliğin karanlığına atılmasını temaşa ettikçe, ciğerlerinde bir sızlama duyuyor. Çünkü...
Çünkü Nursî mükemmelliğe, düzene meftun. Güzelliğe âşık. Duygularından fışkıran "mukadderat-ı hayatiyenin (kader kalemiyle yazılmış hayat programının) dış yüzünde bulunan elîm keyfiyetleriyle kadere karşı müdhiş itirazlar" kalbinin odalarını çınlatıyor:
"Neden bunlara merhamet edilmiyor? Yazık değiller mi? Bu baş döndürücü deverandaki fena ve zeval nereden gelip bu bîçarelere musallat olmuş?"
Bizim aklımıza getirmekten korktuğumuz soruları, o Kur'an'a soruyor. Âyetler, karanlıklarına nur serpiyor.
"Her bir zîhayat, meselâ bu süslü çiçek ve şu tatlıcı sinek, öyle manidar, İlahî, manzum bir kasideciktir."
Sineğin müthiş bir tarifi bu. Ne kadar da sonsuz bir anlamı, sonsuz bir varoluş nedeni, ne kadar da sonsuz bir güzelliği vardır artık sineğin. Orada öylece duran, kendi başına bir anlamı olmayan bir varlık yığını değildir. Vızıldayarak sesler çıkaran, kanatlarını çırpan, siyah renkli bir hayvan da değildir yalnızca. "İlahi, manzum bir kasidecik" yani İlahi şiirsel bir övgüdür. Toprağın altından fışkıran başka İlahi övgüsel şiirlerle doludur yeryüzü. Bahar artık şiirsel övgüler yağdıran varlıkların mahzenidir.
Sinekler (ve diğer varlıklar) O'na ait şiirsel övgülerini bilinçli varlıklar olan melek ve insanların nazarlarına teşhir ederler. Bununla da kalmaz, Yaratıcılarının şahitlik eden nazarına sunarlar şiirsel övgülerini. O'nun mutlak şahitliğine şiirsel övgülerini sunmak için, bir an bile yaşamak sonsuz değerlidir. Varsın, sonrası ölüm olsun. Artık O'nun sonsuz nazarında, sonsuz gayb âlemlerinde sonsuz bir varoluş kazanmıştır kısa ömürlü "süslü çiçek, tatlıcı sinek." Varsın sineğin kanatlarından tutsun ölüm. Varsın çiçeğin taç yapraklarını soldursun ölüm.
Ruhu teskin oluyor. Kalbinin gözyaşları diniyor. Baharın coşkusuna katılıyor yeniden. Var olmanın sonsuz neşesi kalbinin odacıklarından taşıyor. Bir sinek uçuşuyor. Yaratıcısına şiirsel övgüler düzerek. O da, sineğin şiirsel övgüsüne tanıklık ediyor, onaylıyor. Sineğin halifesi oluyor.
Zaman