Özgür-Der’in 2018-2019 aylık panellerinin ilki “İstişare ve Şura’nın Müslümanlar Açısından Önemi” başlığı ile Ali Emiri Kültür Merkezi’nde gerçekleşti.
Panelin konuşmacıları Metin Karabaşoğlu, Hamza Türkmen ve Şemsettin Özdemir; yöneticisi ise Mehmet Ali Kaçmaz’dı.
İlk olarak panelin yöneticisi Mehmet Ali Kaçmaz, Peygamber Efendimiz (asm) ve sahabelerin hayatlarında istişare kavramının üzerinde önemle durduklarını, istişarenin o insanlar tarafından bir hayat tarzı ve bir pratik olgu olarak görüldüğünü, fakat zamanla istişare, şura ve meşveretin ihmal edildiğini ve bu kavramlar hususunda Müslümanların tarih içinde atalete sürüklendiğini belirtti.
Birinci Meclis’te duvara ‘Onların işleri şura iledir’ ayeti asılıyor
Kaçmaz, şöyle devam etti: “Bazı hassasiyet sahibi Müslümanlar elbette bu ataletten kurtulmak ve eyleme geçmek için gayret ve çaba göstererek bu kavramların teorisine ve pratiğine dair kafa yormuşlardır. Örnek olarak Birinci Meclis’te kürsünün arkasındaki duvara üzerinde ‘Onların işleri şura iledir’ ayeti yazan levha asılıyor. Bu ayet Şura suresinde geçiyor. 114 sure içerisinde bir surenin adı da böylece ‘Şura’ oluyor. Maalesef günümüzde insanlar arasında bencillik ve bireyselleşme yaygınlaşıyor. Otoriter kişilik, despotluk, tek adamlık kurumsallaşıyor. İşte istişare bu kötü hasletlerin önüne geçen bir kavramdır. İstişare yapmamanın sonuçları hakkında şu ayetlere de bakıp öğütler alabiliriz: Alak 6-7. ayetlerde ‘İnsan kendi kendini yeterli görerek azar’ deniyor. İstişare yapmamanın, kendini yeterli görmenin sonucu bu ayetle bizlere hatırlatılıyor. Yine Zuhruf 54. ayette ‘Firavun kavmini aldattı, onlar da boyun eğdiler. Onlar yoldan çıkmış kavimdir’ deniyor. Bu ayette de görüleceği gibi istişare yok, itiraz yok. Az önce bahsettiğimiz otoriterleşmenin, despotluğun ve istişaresizliğin sonuçları çok çarpıcı olabiliyor.”
İki kişi istişare etmez
Daha sonrasında Kaçmaz ilk sözü Metin Karabaşoğlu’na verdi. Karabaşoğlu sözlerine istişarenin, şuranın, meşveretin bize Kur’an’ın bir emri olduğunu, bu kavramların tatbikatının da örnekliğinin de olduğunu söyledikten sonra maalesef bu kavramlarla pratik olarak ilişkimizde ciddi mesafelerin varlığına dikkat çekip şuranın hakkını veremediğimizi belirterek başladı.
Karabaşoğlu sözlerine şöyle devam etti; “Şura suresi 38. ayette Müslümanların vasıfları sayılıyor. Nedir o vasıflar? ‘Rablerinin çağrısına icabet ederler, namazı dosdoğru kılarlar, işleri aralarında şura iledir ve kendilerine rızık olarak verilenlerden infak ederler’. Bu ayette şura emri bir vasıflar bütünü içerisinde geçiyor. Arkasında namaz kılma ve önünde infak etme vasıfları var. Şuranın Müslümanların fiili/eylemi olmaktan öte bir vasfı olarak zikredilmesi çok öğreticidir ve birçok dersler çıkarılabilir. Bunu bir kulluk sınavı olarak okuyabiliriz. Allah’ın emrine uygun hal ve hareketlerde bulunup bulunmadığınızın sınandığı bir ibadet olarak okuyabiliriz şurayı. Peki, kimler istişare eder veya etmez? Her şeyi bilen kimse istişare etmez. Belki de daha doğru ifadeyle her şeyi bildiğini zanneden kimse istişare etmeyecektir. Fakat belirli bir noktaya kadar bilen kendi bilgisinin hakikatin tamamını kuşatamayacağının farkında olan kişi istişare edecektir. İlki dikte eder, emreder, ister. İstişare etmeyen bir ikinci tipten de bahsedebiliriz. Bu ise ilkine göre tam zıt pozisyondadır. Bu kişi kendisinin hiçbir şeyi bilmediğini düşünür ve istişare etmez. Yani iradesini mutlaklaştıran ile iradesini sıfırlayan kişiler istişare etmezler. Genellikle bu iki grup gayet uyumlu çalışırlar. Hakikati kuşatmanın amacında değil hakikate ulaşmanın çabasında olanların, kendi görüşünün yetersiz olabileceğini bilip farklı fikirleri de kendine katmak isteyen insanların birlikteliği ile ancak istişare oluşabilir.”
Peygamberin görüşü azınlıkta kalabiliyor, peygamber kendi görüşünü dikte etmiyor
Karabaşoğlu; maalesef toplumda ağırlıklı olarak istişare etmeyen iki grup olduğunu, bunun sadece siyasette olmadığını, hayatımızdaki her alanda da birilerinin hakikati mutlaklaştırırken diğerlerinin o mutlaklaştırana işi havale edip, ona hürmet gösterip kendini rahatlattığını ve birisinin çıkıp aslında ilk gruptaki kişilere sen hakikati kuşatmıyorsun dediğinde o kişinin hizaya çekilmeye çalışıldığını belirtti. Karabaşoğlu, şu sözlerle sunumunu sonlandırdı:
“Kur’an’da istişare emri, toplumun en küçük ve temel birimi aileden genişleyerek toplumun tüm katmanlarında uygulanması gereken bir emir olarak geçiyor. Zikrettiğimiz ayette de geçtiği gibi toplumsalın tüm aşamalarında istişare, Müslümanın vasfıdır. Bu eylemden öte bir kimlik göstergesi, Müslüman kimliğin olmazsa olmazıdır. Ali-İmran suresinin 159. ayeti bizim için çok öğreticidir. Bu ayet, Uhud Savaşı’nın kaybı ve 70 kadar sahabinin şehid olmasının ardından iniyor. Bilindiği gibi Uhud Savaşı öncesinde yapılan istişarede Peygamberimizin (asm) görüşü azınlıkta kalmış ve çoğunluğun görüşü uygulamaya konmuştur. En başta şu çok dikkat çekicidir ki içlerinde peygamber bulunan bir toplulukta o peygamberin görüşü azınlıkta kalabiliyor ve bu peygamber çoğunluğun görüşünü zorla bastırıp kendi görüşünü dikte etmiyor. İstişarenin sonucu şehir savaşı yerine bir meydan savaşı yapılıyor ve yapılan bu savaşta Hz. Peygamber’in (asm) iki uyarısı yeterince dikkate alınmıyor ve savaş kaybediliyor. Böyle hüzünlü bir halet-i ruhiyenin ardından istişareyi emreden ayetin gelmesi gerçekten de çok öğreticidir. Burada öğreneceğimiz şey şu olabilir: Bir mesele hakkında istişare yaptığımızda yapılan işin sonucu olumlu olmayabilir fakat biz yine de istişare ilkesini sahiplenmeliyiz. Yusuf suresi 76. ayette “Her bilenin üstünde bir bilen vardır” deniliyor. Bu ayete iman ediyorsak ne irademizi mutlaklaştırırız ne de sıfırlarız. Eşitler olarak istişare ederiz.”
Şura kavramı bir nevi boyun eğme kültürü içinde ele alınmış
İkinci konuşmacı Hamza Türkmen, ‘Siyaseti Şerriye’ veya ‘Ahkâmu-s Sultaniye’ kitaplarında Şura kavramından çok daha fazla Biat kavramı üzerinde durulduğunu, Şura kavramının da sultanın danışması yani istişaresi anlamında bir nevi boyun eğme kültürü içinde ele alındığını söyledi.
Şemsettin Özdemir ise, “Biz Müslümanlar şuranın farz olduğunu biliyoruz. Hatta şura/istişare en büyük ibadetlerimizden biridir. Fakat nasıl oluyor da en küçük ibadetler konusunda hassas olan ve bu ibadetlere dair bir sürü şekilsel yöntemler geliştiren Müslümanların hayatında istişarenin yeri bulunmuyor? Maalesef tarihimiz boyunca bu en büyük ibadet askıya alınmış vaziyette” dedi.
Kaynak: Ömer Faruk Şeker-Haksöz Haber