O, Risale-i Nur'un başkâtibiydi

Hüsrev Altınbaşak, Afyon’da mahkemeye götürülürken Bediüzzaman’ın yanı başında.

Hüsrev Altınbaşak, Risalelerde adı en çok geçen ağabey… Üstad, “Kastamonu hayatımı Mehmet Feyzi yazsın, Isparta hayatımı ise Hüsrev yazsın!” der. Bu büyük dava adamını vefatının 36. sene-i devriyesinde analım istedik.

Risâle-i Nur’un kahramanı Hüsrev, benim bedelime ölmek ve benim yerimde hasta olmak samimî ve ciddî istiyor. Ben de derim: Telif (eser yazma) zamanı değil, şimdi neşir (çoğaltıp yayma) zamanıdır. Senin yazın, benim yazımdan ne derece ziyade ve neşre faideli ise, hayatın dahi hizmet-i Nûriyede benim bu azablı hayatımdan o derece fâidelidir. Eğer benim elimden gelseydi, hayatımdan ve sıhhatimden size memnûniyetle verirdim.” diye konuşuyor Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lahikası’nda…

Hüsrev Altınbaşak, isminin anlamı gibi, taht sahibi bir sultandı. O, hayatını, belki de en güzel yıllarını, inandığı davası, Üstad’ı için diğer ağabeyler gibi zor şartlar altında geçirdi.

Ahmet Hüsrev Efendi, 1899’da Nur’un başşehirlerinden Isparta’da dünyaya gelir. İlk eğitimini ailesinin yanında alır. Babası, Osmanlı’nın son dönem Isparta valilerinden Hacı Ethem Bey’in torunu Mehmet Bey’dir. Annesi ‘Hafız Kurralar’ diye bilinen, Hazreti Hüseyin’in soyundan gelen seyyid bir ailedendir. Hüsrev Ağabey’in baba tarafından soyu ise Hazreti Ebubekir’e (ra) dayanır. Isparta’da Rüştiye’de okurken Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Hüsrev Ağabey, daha 15 yaşında iken askere alınıp, payitaht İstanbul’a gönderilir. Ancak yaşı küçük olduğu tespit edilerek; tekrar memleketine geri gelir. Osmanlı Devleti, tarih sahnesinden çekilmek üzeredir. Ve Anadolu’da Millî Mücadele başlar. 20 yaşındayken Kurtuluş Savaşı’na katılan Hüsrev Efendi, teğmen olarak Batı Cephesi’ne sevk edilir. Yunan ordusu ile savaşta, Manisa civarında düşmana esir düşer. Esaret dönüşü İzmir’de tedavisi sırasında, doktor tarafından zehirlenir, hem saçları beyazlar hem dişleri dökülür. 1927’de memuriyete atılan Hüsrev Ağabey, Şarkikaraağaç ve Keçiborlu’da tapu memurluğu yapar. Ancak, üç sene sonra kendi isteğiyle istifa eder. Bu bir bakıma asıl vazifeli olacağı işler için dünya adına bir paydostur.

Hüsrev Ağabey’in çalışma odası.

Bir rüyanın izinde…

Sene 1931… Bediüzzaman Said Nursî, ‘rejim muhalifi’ olduğu gerekçesiyle 1926 senesinde, Isparta’nın Barla kazasına sürgüne gönderilir. Üstad, “Taşıyla, toprağıyla benim nazarımda mübarektir.” dediği Barla’dadır. Onun bu beldeye gelişinden beş sene sonra Hüsrev Ağabey gördüğü bir rüya üzerine Said Nursî’nin kapısını çalar. 32 yaşında girdiği münevver halkada 46 sene sürecek hizmetine başlayan Hüsrev Ağabey için hayatının yegâne gayesi, insanlara Hakk’ı ulaştırmaktır. Üstad, Hüsrev Altınbaşak’a bilhassa alâka gösterir, “Hüsrev gibi bir Nûr kahramanından benim yerimde ve Nûr’un şahs-ı mânevîsinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir.” der. Üstad, “Kastamonu hayatımı Mehmet Feyzi yazsın, Isparta hayatımı ise Hüsrev yazsın!” beyanında bulunur.

1974'te Küçükçekmece’deki Hayrat Vakfı’nın temeline ilk harcı koyarken (Beyaz gömlekli).

Hapishane yahut Medrese-i Yusufiye

O dönemde Üstad’a temas etmiş, hizmetinde bulunmuş her Nur talebesi gibi Hüsrev Efendi de hapishaneye girer. Suçu, sisteme göre çok büyüktür: Risaleleri okumak, yazmak ve çoğaltmak. Ama Üstad’ın düsturu ile hapishaneler, birer Medrese-i Yusufiye olur. Hüsrev Altınbaşak’ın hayatı, tıpkı Üstad’ı gibi çile ile doludur. 1935’te Eskişehir’de, 1944’te Denizli’de, 1948’de Afyon’da, 1960’ta Isparta’da, 1971’de yine Eskişehir’de, Bursa, Bergama, İzmir ve Buca cezaevlerinde hapis yatar.

Tevafuklu Kur’an-ı Kerim

Bediüzzaman Said Nursi, Hafız Osman hattı ve ölçüsü ile yazılmış Kur’an-ı Kerim’i okurken; Allah lafızlarının alt alta geldiğini fark eder. Ve Kur’an’da geçen 2806 adet Allah lafzının çoklukla birbiri üstüne geldiğini görür. Bu tevafukların daha düzenli ve belirgin bir şekilde yazılmasını arzu eder. Talebelerine “Mushaf’ı üç nev mürekkeble, Allah lafzı kırmızı sâir tevafukat başka renkli mürekkeble, âyetleri siyah mürekkeble yazdırmak emelindeyim.” der. Bu kutlu vazife ‘Risale-i Nur’un Baş Kâtibi’ diye taltif edilen Hüsrev Efendi’ye verilir.

Hüsrev Ağabey, bir yandan Risale-i Nur’ları el yazısıyla bir matbaa gibi çoğaltırken bir yandan da Tevafuklu Kur’an’ı yazmaya devam eder. Üstad, 23 Mart 1960’ta Hakk’ın rahmetine kavuşur. Lakin bu firak, Hüsrev Altınbaşak’ın gayretini kesintiye uğratmaz. Yaklaşık kırk yıl süren çalışmanın sonunda 1970’li yıllara gelindiğinde dokuzuncu Tevafuklu Kur’an nüshasında tevafuklar en mükemmel şekliyle gösterilmiş olur. Hüsrev Ağabey, 1974’te Küçükçekmece’de bugün hâlâ hizmet eden Hayrat Vakfı’nı kurar. 19 Ağustos 1977’de bir Ramazan günü dar-ı bekâya irtihal eder.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Nur Talebeleri Haberleri