Obama mı Putin mi Esad mı haklı?

Ramazan BALCI

Allah dilerse bizi hidayete ulaştırır.

Ehl-i imanı manevî mesuliyetten kurtarmak için kendimce birkaç noktayı izah etmek istiyorum. Umulur ki bir çıkış yolu bulabiliriz!

İki dünya savaşının verdiği tecrübe ile sömürgeci güçler savaşı kendi topraklarından uzak tutma siyaseti uygulamaktadırlar. Ancak süper güçler arasında savaş sona ermez. Batı felsefesinin en önemli ayağı savaştır. Kısaca hayat bir cidaldir. Savaş batı ekonomisinin, hayat damarıdır. Savaşlar durursa ekonomileri çöker. Bu durumda iki kural öne çıkar, savaş devam edecek ve gelişmiş ülkelerin topraklarından uzak olacak! Bunun için süper güçler, dünyanın uygun bir bölgesinde seçtikleri topraklar üzerinde savaşa devam ederler!

Bu bölgelerin Müslüman topraklar üzerinden seçildiğini söylemeye gerek yoktur. Böylece bir taşla çok sayıda kuş vurmuş olurlar!

Birinci cihan harbi sonrasında dünyayı yöneten güçler arasından tamamen çıkardıkları İslam alemini, bir daha başını kaldıramayacak şekilde ezmek bu hedeflerden biridir. İkincisi İslam ülkeleri arasında çıkardıkları fitneler sayesinde onlara ancak komşuları ile savaşabilecek seviyede silahlar satarak ekonomilerini canlı tutmaktır!

(Örnek vermek gerekirse; silah satın alan ülkeler arasında birinciliği elinde bulunduran Suudi Arabistan, ancak Yemen, Bahreyn gibi komşuları ile savaşabilir. İslam ülkeleri genelde öyledir. Buna T… de dahildir. Bir iki komşusu dışında savaşı kendi topraklarının dışına taşıyabilecek durumda değildir. İslam ülkelerinin gelişmiş füze sistemlerine karşı hava sahalarını koruyacak güçleri yoktur.)

Amerika için daha özel bir sebep İsrail etrafında tehlike oluşturabilecek hiçbir güç bırakmamaktır.

Yazıyı sınırlamak zorundayım konuyu dağıtmadan son bir-iki örnek üzerinde durursak Rusya ve Amerika, Afganistan üzerinde savaştılar! Sonra Kosova üzerinde savaştılar, sonra Irak üzerinde şimdi de Suriye üzerinde savaşıyorlar. Esasen savaşan Rusya ve Amerika’dır. Diğer yerel figürlerden hiç birinin iradesi kendi elinde değildir.

Amerika, Afganistan ve Kosova savaşını kazandı. Ama Irak savaşını kaybetti. Şimdi Suriye savaşını da kaybederse biraz prestij kaybına uğrayacak ama bunu telafi etmek için bir başka İslam ülkesi üzerinde yeni bir savaş çıkaracaktır! (Sırada İran veya Türkiye’nin olduğu gizli değildir. Zira İsrail en şiddetli iki düşmanı olarak İran ve Türkiye’yi açıklamıştır.)

Suriye meselesine geri dönersek, asıl rol kahramanlarının dışında Esad ve aklınıza gelen bütün diğer isimler birer figürandır. Bunların hiç biri esas karar alma organlarına dahil değildir. Hal böyleyken bu figürlerden birine kalben taraftar olup sebep oldukları zulümlere ortak olmak, mü’minler için gerçek bir fitnedir.

Biz mazlumlardan tarafız, zalimlerden uzağız! Mazlumlardan taraf değil bizzat mazlumuz! Her gün onurumuz çiğneniyor, her gün önümüze serilen yüzlerce cinayetler, suikastler, katliamlar ile –ister farkına varalım ister varmayalım- insanlığımız öldürülüyor! Bütün insanlığı öldürmek kadar büyük cinayet olan bir masumun kanına girmek bu haberler sayesinde nazarımızda sıradanlaşıyor, basitleşiyor, -üç beş Müslüman kılıklı figür, kendi mahallesinde bir şeriat devleti kurup, Allahu ekber sadalarıyla günlük olarak pazar yerlerinde kadın çocuk öldürüyor.-

O zaman nerede duracağız?
Rusya’nın Amarika’nın ve yerli figürlerin planları siyasetleri, zulümleri kendi başlarını yesin!

Biz ümmetin bu helâketine sebep olan kendi kusurlarımızı gözümüz önüne koyup tövbe ile meşgul olacağız! Bu kusurları belki hatırlayamazsınız bir kısmını ben sayacağım, kalanları siz kendiniz ilave edersiniz!

Bu zulümlerin önlenebilmesi için dünyayı idare eden üç dört ülkenin beşincisi olarak masaya oturmak, İslam ülkelerine bir şemsiye olabilmek gerekirdi. Bunun tek adayı Türkiye idi. Zira Osmanlı’nın mirası üzerine kuruldu. Tüm İslam aleminin beyin gücü İstanbul’daydı. İstanbul Ankara’ya taşınıp Cumhuriyeti kurdu. Ondan beklenen kısa zamanda dünya yönetiminde kaybettiği sandalyeye tekrar oturmaktı.
 

Ama öyle olmadı. Niçin?
Birincisi inkarcı laik eğitim, millî, manevî ve insanî değerlerden mahrum nesiller yetiştirdi. Bu eğitimin ürünü olan müteahhitlerimiz çürük binalar yaptı.
Esnafımız hileli kazanç yollarını denedi, vergi kaçırdı.
Memurumuz ömür boyu kadro derece ve maaş artışı dışında memleketin hiçbir meselesi ile ilgilenmedi, daralırsa rüşvete kapı açtı.

Halkın değerlerine sırt çeviren yöneticilerimiz iktidarını korumak için batılı güçlerden aldığı destek için milli menfaatlerimizi yabancılara…!
İmamlarımız kendini namaz kıldırma memuru sandı. Öğretmenimiz boş vaktini kahvene köşelerinde oyun kurmaya adadı.
Üniversitelerimiz ilim üretmek yerine darbeciler arkasında saf tutmayı marifet saydı… Vs. vs.

Sonuçta bugün kendi savunma sistemini kuramamış, birlik oluşturamamış, alem-i İslam içinde çıkan savaşları batının silahlı katillerini çağırarak durdurmaya çalışan birer zavallı durumuna düşmüş bulunmaktayız.
Suçlu biziz!
Tövbe etmeliyiz!

Zalimler uzak olsun onların hiç birine taraftar değiliz! Bu suçların tövbesi sadece “Allah’ım bizi affet” demek değildir! Ceza ve tövbe, amelin kendi cinsinden olur! Sayılan ve sayılamayan bu suçları itiraf edip aksini yapmaya, kefaretini ödemek için çok çalışmaya muhtacız!
Yoksa daha çok zaman sırtımızı okşayanların kılıçlarını taşımaya devam ederiz!

(Dostlar bunlar size acı gelebilir! Bunları ben kendi tövbem için yazdım. İma yoluyla olsun hiç kimseyi incitmek istemem! Ben kendi günahlarıma tövbe ediyorum! Allah’ım ben bu zalimlerden uzağım, Sen Şahid Ol!)

Yorum Yap
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.
Yorumlar (10)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.