ABD, Bush döneminin ağır faturasını ödemeye devam ederken bir şekilde ondan kurtulmanın da yollarını bulmuşa benziyor. Obama ile geliştirdiği bu yeni politika ile hem imajını düzeltmek, hem de halkına taze bir kan ve yeni bir heyecan kazandırmayı planlıyor. Bunu da nispeten başarıyor.
Müslüman kökenli bir sosyal demokrat lider ile önceki dönemdeki hata ve yanlışlarından en az zarar ile çıkmak istiyor. Bunu başarabilecek mi? Göreceğiz.
Geçen iki aylık süreyi değerlendirdiğimizde bir nebze olsun başarıyor diyebiliriz.
Henüz bir şey yapmış değil, dış politikada belirgin bir değişikliğe gidildiği de söylenemez. Iraktan askerlerini geri çekmeye bile başlamadı, İsraile yaptıklarından dolayı farklı bir muamelede bulunmuş da değil. Ama havaya cemre düşmüş gibi bir sıcaklık hissediliyor.
Neden böyle bir hava esiyor?
Çünkü ezilmiş bir aileden geliyor olması, yüz ifadesindeki sadelik, konuşmalarındaki tutarlılık ve en önemlisi zayıfın yanında olduğunu ifade etmesi bu sonucu doğurmaya yetiyor. O bunları politika olsun diye yapmıyor. Onun hayatı böyle geçmiş, bu insanların içinde bu meseleleri tartışarak gelmiş.
Bundan sonrası için söylenecek çok şey var. Gelecek için kehanet göstermeden önce; şu tespitimi bir kenara ihtiyaten koymak istiyorum. O da şudur:
Sosyal Demokratların söylemleri ile icraatları çoğu zaman tutarlılık göstermiyor. Yani, problemleri çok güzel ifade etmelerine karşılık, nedense bu problemleri çözme konusunda Cumhuriyetçiler kadar (ülkemizde bunlara biz ahrarlar diyoruz) başarılı olamıyorlar.
Bu tespiti Obama için yapmış değilim genel bir tespitimdir bu. İnşallah Obama bunun dışında kalır ve bu genel kanaati yıkar.
Obama iktidara geldiğinde yazdığım bir yazımda Üstaddan bir cümle nakletmiştim. O cümleden dolayı da Üstad olsaydı Obamayı desteklerdi demek içimizden geliyor. demiştim.
O cümleyi tekrar buraya alarak hatırlatmak istiyorum. Evet, ben neseben ve hayatça avam tabakasındanım. Ve meşreben ve fikren, müsavat-ı hukuk mesleğini kabul edenlerdenim. Ve şefkaten ve İslâmiyetten gelen sırr-ı adaletle, burjuva denilen tabaka-i havassın istibdat ve tahakkümlerine karşı eskiden beri muhalefetle çalışanlardanım. Onun için, bütün kuvvetimle adalet-i tâmme lehinde, zulüm ve tagallübün ve tahakküm ve istibdadın aleyhindeyim. (Said Nursi, Lem'alar, Sayfa 174) diyor Bediüzzaman Hazretleri.
İşte Üstadın bu cümlesinden dolayı, aradan üç ay geçmesine rağmen henüz bu fikrimden dönmüş değilim. Çünkü henüz söylediklerinin aksine bir icraata şahit olmuş değilim. Yani, Obamanın Zulüm ve tagallübe karşı duruşu, eskiden beri burjuvaya karşı mücadelesi bana bu fikri veriyor.
Bazı kişilere göre Türkiye bütünüyle ABDnin güdümüne girmiş bulunuyor. O nedenle bu gidişin sonu iyi değil. Bu doğru olabilir. Gerçekten ABDnin dış politikasının uygulanması konusunda hayli istekli bir davranış sergilediğimiz açıktır. Zaten O da bunu gizlemiyor ve açık teklifte bulunuyor gelin birlikte iş yapalım diyor.
Bu durum Ülkemizin hayrına mı? Yoksa büyük bir felaketin habercisi mi?
Bu meseleyi tahlil ederken yine bir tespitimi sizinle paylaşmak istiyorum. İsterseniz bir sualle bu tespitimi anlatmış olayım.
Türkiye ne zaman ABDnin yörüngesinden çıkmış ki, bugün çıkabilsin? Yani, Türkiye hiçbir zaman ABD nin estirdiği politikaların dışına çıkamamıştır. Hatta içteki istikrarsızlık, siyasetçilerindeki zayıflık ve demokratik gelişimindeki yavaşlık da gene bu dış politikanın etkili bir neticesi olduğunu düşünüyorum.
Bu tespiti yaptıktan sonra aklıma gelen bir suali de sormadan edemiyorum. Türkiye, çok çok güçlü olsa ve bu devletlerle aynı seviyede bulunsa acaba kendi başına dış politika üretip istediği gibi hareket etme hürriyetine kavuşabilir mi?
Elcevap derimi ki, dünya toprakları üzerinde bundan sonra hiçbir ülke tek başına kalmaya ve istediği gibi hareket etmeye sahip olamayacaktır. Gelişen teknoloji ve oluşan iletişim ağı bunu yapmaya engeldir. O nedenle diğer dünya güçleri ile birlikte hareket etmenin prensipte bir hata olduğunu düşünmüyorum. Önemli olan şey bunu yaparken ulusal çıkarlarımız heba edilmesin.