Obeziteye sünnetten şifalı çözüm

Mehmet PAKSU

İbni Sina bin senedir dünya tıp tarihinin otoritesi. 5 ciltlik el-Kanun fi't-Tıb ve 18 ciltlik eş-Şifa isimli kitapları dünya üniversitelerinde okutuluyor.
Hem filozof hem de bir hekim.
Şu sözü meşhurdur:
"Tıp ilmini iki satırda topluyorum:
Sözün güzelliği kısalığındadır.
Yediğin vakit az ye.
Yedikten sonra dört beş saat kadar daha yeme. Şifa hazımdadır.
Yani, kolayca hazmedeceğin miktarı ye. Nefse ve mideye en ağır ve yorucu hal, yemek üstüne yemek yemektir."
Yani, vücuda en zararlı şey, dört beş saat ara vermeden yemek yemektir veya daha çok lezzet almak için mideyi çeşitli yemeklerle doldurmaktır.

Peygamberimizin de ifadesinde yer edildiği gibi, mideyi üçe ayırmaktır:
Bir bölümünü yemek için, bir kısmını su için, kalan kısmını da boş bırakarak rahat nefes almak için...
***
Vücudumuz bir saray gibi yaratılmış. Tat alma duygusu kapıcıya benziyor. Sinirler ve damarlar ise telefon hattı gibi. Mide ile tat alma duygusu arasında sürekli çalışan bir haberleşme ağı mevcut.
Sinirler, ağza gelen yiyeceklerin tadını beyne haber veriyor. Beden ve mide ihtiyaç duymuyorsa, "yasaktır" diyor, dışarı atıyor.
Bedene bir faydası yoksa üstelik zararlı ve acıysa hemen kapı dışarı ediyor.
Ağızdaki tat alma duygusu bir kapıcı olunca, mide de beden sarayını idare eden bir müdür konumuna geçiyor.
Sarayın müdürüne verilen hediye yüz kat değerliyse, kapıcıya bahşiş türünden ancak beş katı verilebilir, fazla verilmemelidir. Ta ki, kapıcı başına buyruk hareket ederek yoldan çıkmasın, görevini unutup fazla bahşiş veren ihtilâlcileri sarayın içine almasın.
***
Bu misal ışığında ağzımıza aldığımız iki tür lokmayı düşünecek ve kıyaslayacak olursak, lokmanın birisi peynir ve yumurta gibi besin değeri yüksek olan gıdalardan 5 lira değerinde, diğer lokma da en iyi baklavadan 50 lira fiyatında olsa; bu iki lokma, ağza girmeden önce bedeni besleme açısından eşit düzeydeler.
Belki 5 liralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki tat alma duygusunu okşama açısından yarım dakikalık bir farkı vardır. Yarım dakikalık lezzetin hatırı için 5 liradan 50 liraya çıkmak anlamsız ve zararlı bir israftır.
Şimdi, sarayın müdürüne gelen hediye 5 lira değerinde iken, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, "Müdür benim" der.
Kim fazla bahşiş ve lezzet verirse onu içeriye alır, ihtilâl yapar, yangın çıkarır:
"Aman, doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün" dedirmeye mecbur eder. (Lem'alar, 19. Lem'a.)
***
Bugün Batı dünyasını kasıp kavuran hedonizm/hazcılık/lezzet düşkünlüğü, özellikle Amerika'da aşırı kilolu insanları sosyal bir problem olarak gündeme getirmiştir. Bu durum ülkemizde de gün geçtikçe artış gösteriyor.
Bunun önüne geçmek için, mide sarayının kapıcısı hükmündeki "hazcılığa" rüşvet vermemek, her şeyi tadında bırakmak artık kaçınılmaz hale geldi.
Çünkü bu dünya tatma âlemidir; doymak âlemi öte tarafta bizi bekliyor.

Bugün

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.