İnsan kırılgan bir varlık. Sabitkadem olmak bir ömür boyu verilesi bir uğraşı onun için. Muvaffak olmak ise pek güç... Yaşamın med-cezirlerinde gün gün, an an farklı menzillere uğrar durur bu yüzden. Hata-sevap menzillerine... Geç kalır, utanır, umursamaz, kızar, küser, düşer, bir hayat belki de böyle geçer. İnsandır, nisyana müpteladır, unutuverir. Dün yediğini de, ne sözler yediğini de unutur. Hatta unuttuğunu bile unutur. En çokta Rabbiyle olan sözleşmeyi…
Ama Rabbi de kulunun bu durumunun farkındadır. Çünkü Yaratan yarattığını bilir. Onun için en büyük yanlışları bile bir itirafla, yürekten bir “affet!” yakarışıyla aşılabilecek kadar ufaltır kulunun gözünde. Yeter ki kul fark etsin farksızlığını, farkındasızlığını... Yani büyük olmadığını, nice nimetlere karşı körlüğünü... Hemen affeder, hiç geciktirmez, affedeceğine dair sözünden dönmez... Sadikul Va’dül Emin olduğunu söylemeyi ihmal etmez, kulunun aklından geçebilecek “Ya affetmezse?” endişesini gidermek için. Sonra bu hakikati elçisinin diliyle de perçinler kimbilir kaç kez. Ne büyük günahların peçesine düşmüşlerin nasıl tevbe etmek şartıyla affedileceğini öylesine berrak anlatır ki, Örneğin Ebu Zerr hayretini gizleyemez de bu rahmet karşısında, defaatle sormadan edemez “Nasıl yani?” der gibi aynı soruyu üst üste…(1)
Bu rahmet ahir zaman müminleri için ise bir kat daha artar sanki. Çünkü zaman dehşetlidir. İnsanın bütün zaaflarını tüm çıplaklığıyla harekete geçirecek türlü işler, ayak oyunları ve şeytanın hileleri cirit atmaktadır rahatça. Eskiden bir kez gelen şimdi bin kez çıkar karşısına insanın. Onun için dinin onda birini yapanın dahi kurtulacağını müjdeleyen hadisler dökülür Hz. Peygamberin dilinden.
Ama gelin görün ki bataklığa düşen insanın elinden tutup çıkarmak gibi, günah batağına düşen insanların da çekilip çıkarılmasını söyleyen Hz. Peygamberin bu tavsiyesine rağmen maalesef bazı ehl-i iman bu dehşetli zamanda günah batağına batmışlara karşı aynı şefkati esirgiyor.
Dikkat ediyorum da günah işleyenlere karşı tepkilerimiz öfke ve gadap merkezli. Sanki günah bize karşı işleniyor! Bir günahın günah olduğunu söyleyen de ona ceza verecek yahut affedecekte Allah’tır, bize n’oluyor Allah aşkına? Biz kendimize düşeni yapalım ve şefkatle, hikmetle o filli ortadan kaldırma yolunu seçelim. Bırakın günah çukuruna düşmüşlere aşağılayıcı “bunlardan ne hayır gelir?” edasıyla bakmayı. Çünkü mümin mümini sever, sevmeli. Fenalığı için ise “yalnız” acır. Şefkatle, hürmetle muhabbetle izalesine çalışır. “Bir hatasından dolayı bir mümini kınayan, aynı hatayı işlemeden ölmez” nebevi ikazı duruyorken ortada neyimize güvenip hatalarından dolayı müminlere içimizden öfke nöbetleri geçiriyoruz? Ortada çirkin olan bir şey varsa o “günah” denilen eylemdir. Onun için günahkâra değil günaha karşı nefret duyulmalıdır. Sonra Allah Settar’dır, örter. Allahın Settar ismine mazhar olup kardeşimizin günahını örtmek varken, olmadık yerde Kahhar eli olma gayreti neden?? İlla bu isme mazhar olacaksanız, en müminane olanı yapıp, şeytanın kahrına vesile olun! Bu daha selametli bir yol…
Açıkça söylüyorum: bir müminin düştüğü bir haramdan dolayı o mümine kin ve düşmanlık besleniyorsa iki nedeni vardır, ya Allahın şefkat merkezli isimlerine mazhar olamamaktan gelen şeytani bir öfke yahut aynı fiili işleyememenin verdiği “sinir”den kaynaklanan bir hamlık. Bir şık daha var gerçi; “Ben, hataya düşen çocuğuna karşı şefkatten dolayı kızan anne gibi bir öfke duyuyorum” şıkkı. Öfkeniz yerini hemen şefkate bırakıyor ardından bir annenin evladına sarılması gibi o mümine o bataktan kurtulması için iki elinizle sarılıyorsanız ne mutlu!
(1) Ebu Zerr (Cündeb İbnu Cünâde el-Gıfârî) (radıyallahu anh) hazretleri anlatıyor:
Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: “Bana Cebrail aleyhisselam gelerek “Ümmetinden kim Allah’a herhangi bir şeyi ortak kılmadan (şirk koşmadan) ölürse cennete girer” müjdesini verdi” dedi. Ben (hayretle) “Zina ve hırsızlık yapsa da mı?” diye sordum. “Hırsızlık da etse, zina da yapsa” cevabını verdi. Ben tekrar: “Yani hırsızlık ve zina yapsa da ha?” dedim. “Evet, dedi, hırsızlık da etse, zina da yapsa!” Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm) dördüncü keresinde ilâve etti:
“Ebu Zerr patlasa da cennete girecektir.” (Osman)