Geleneksel eğitime göre, öğrenciler öğrenme çağındadırlar ve eğitilmelidirler. Eğitilirken, sıkı tutulmalı, gevşetilmemeli ve kurallar baskın olmalıdır. İfade, itiraz, iddia, yeni inisiyatif ve girişim endişe alanı kabul edilir, hatta hoyratlık, dik başlılık ve kargaşa olarak görülür. Belki de öğrencileri “anarşi”ye götüren, bu baskıların doğurduğu tepkilerin bir başka provokasyon grubu tarafından kullanılmasıdır.
Modern ve özgürlükçü görünen cephede ise, ”Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” türünden, sınırsızlık düzeyinde bir kışkırtma ve kural tanımazlığa sürükleyen bir zemin var. İlke olarak özgürlükçü gençliği desteklemeleri doğal. Öğrencilerin talepleri üzerinden çözümsüzlüğe sürüklenmek ise normal değil. Öğrencilerin interaktif olmaları, girişimci ve özgün yetişmeleri özgür akademik iklimle mümkün olacağı tezi ciddiye alınmalıdır. Liberal bir duruşla, demokrat ve birey eksenli bir kavşakta öğrenciler bu modern çağı ve teknolojiyi, sorumluluk bilinci ile hem çok iyi değerlendirebilir, hem de yönetebilirler.
Bir kesim daha var ki, tamamen ideolojik ve saplantılı. Savundukları doğrular marjinalleşmiş. Doğrularını ortak değerler yerine, dayatma alanı olarak gören bir yapı. Öğrencilerin heyecan ve itiraz damarlarının en kötüye kullanıldığı bir kışkırtma bölgesi. Haklı ve doğru isteklerini, makul ve sivil inisiyatif içinde ortaya koyma yerine şiddet ve anarşi doğuran bir yönteme açılması, çözümü ve idarecileri zora sokmakta.
Bu farklı noktaların ve gençlik kümelemeleri ile onları besleyen ana yaklaşımların dışına çıkıp, üniversitelerimize baktığımızda, öğrencileri tatmin edecek bir iklimden/ortamdan bahsedebilir miyiz?
Tek kelimeyle: Hayır!
12 Eylül travması YÖK sistemi ve üniversitelerin özgürlük bilinci ile sosyal çözüm üretme becerileri açısından bakıldığında, öğrencilerin ciddi bir baskı, yalnızlık, bölünmüşlük ve imkansızlık içinde oldukları aşikar. Kariyer seçimi ile onurlu geçimi sağlayacak bir noktada değiliz. Buna götüren yollar ise hala istenen düzeyde açık değil.
Öğrencilerin ihtiyaçlarının, düne göre daha iyi karşılanıyor olması ile yeterli düzeyde karşılanması aynı şey değildir. Politik kıyaslar, geçici çözümler ve statükoyu koruyan yüksek öğretim sistemi değişmedikçe bu öğrencilere rahat yüzü yok.
Sosyal güvenlik, işe girme endişesi, barınma ve burs imkanları ile çatışma kültürünün tetiklediği gençlik, çok rahat olmadığı gibi sorumluluk bilincini taşıyacağı süreçler ise yeni yeni oluşuyor.
Devletin kaynakları, öncelikle gençliğe, geleceğe ve bilhassa okuyan gençliğe yeni kapılar açmalı.
Üniversite hocaları değişimi göze alıp, öğrenciyi üniversitenin merkezine ve yönetimin odağına koymalı.
Öğrenme, ilgi ve sevgi ister. Gelişme, motivasyon ve hoşgörü ile beslenir.
Duygu dolu, tetiklenmeye hazır, heyecanları düşüncelerini yöneten bir gençliğe, baskı yollarını deneyerek ve mevcut sistem karşısında sindirerek uyumlaştırmak, acaba kişilik zedelenmesine götüren tepkisiz bir toplumun altyapısı olmaz mı?
Sayın Cumhurbaşkanı isabetli davranmıştır. Öğrencilerle sık sık sofralar kurmalıdır. Hatta bölge üniversitelerine gidip, oralarda benzer görüşmeleri daha geniş öğrenci grupları ile yapmalıdır.
Öğrencilerin duyarlılık alanları üzerinden düşünmek, insani ihtiyaçlarını doğru karşılamak, ortam hazırlamak, sorgulayan ve eleştiren yönlerini doğru algılamak, şefkat ve sevgiyle yaklaşmak, kamu sorumluluğunun, bilhassa üniversitelerin olmazsa olmazı kabul edilmelidir.
Yenilenebilir enerji gibi, yenilenebilir üniversite yorumuna ve dinamik çözüm sistematiğine ihtiyacımız var.
Fiziki korumaların, otoriter düzenlemelerin emniyet gücü ile sağlanması ve gerginlik üreten çatışmaların marjinal konumdan kitlesel sıçramalara yönelmesi, çok vahim sonuçlar doğurur.
Şimdi, öğrencilerin cumhurbaşkanına sundukları taleplerin karşılanma zamanıdır.