Öğretmenler Günü dolayısıyla öğretmenler arasında dolaşan bir e-mail bize de ulaştı. Bu maili aktararak Öğretmenler Gününde öğretmenin değerinin nasıl olması gerektiğini görelim
Öğretmen okulunu yeni bitirmiş ve tayini memleketinden uzak bir kasabaya çıkmıştı. Okula geldiği gün tanıştığı ve sık sık yardımına başvurduğu tecrübeli bir öğretmen arkadaşı onun en büyük teselli kaynağıydı. Sıkıntısını onunla paylaşıyor, onun desteğiyle derslerine giriyordu.
Bediüzzaman ismini ilk defa ondan duydu. Eserlerinin bir kısmını onun vesilesiyle okudu ve büyük bir heyecan duymaya başladı. Onu görmek, bizzat ders almak isteğini öğretmen arkadaşına iletti. Bir hafta sonu Ispartaya gittiler. Öğleye doğru Bediüzzamanın evinin önündeydiler. Daha kapıyı çalmaya fırsat kalmadan kapı açıldı ve içeriden genç biri çıktı, Üstad sizi bekliyor dedi. Şaşırdılar, geleceklerini kimse bilmiyordu. Bediüzzaman onları ayakta karşıladı. Hoş safa geldiniz kardeşlerim dedi ve onlara yer gösterdi. Ben bu zamanın dindar öğretmenlerine eski zamanın velileri gözüyle bakıyorum dedi.
Misafirlerine lokum ikram ettikten sonra öğretmenlere dönerek devam etti: Çünkü eski zamanda dinî eğitim anne babaya verilmişti, bu zamanda o vazife öğretmenlere verilmiş. Öğretmenin iyisi çok iyi, kötüsü de çok kötüdür. Çünkü masum çocuklar öğretmenlerine çok dikkat ederler, adeta mıknatıs gibi hocalarından ne görürlerse aynen çekerler. Öğretmenin iyisi minare başında, kötüsü kuyu dibindedir. Ortası yoktur. (Bu hatıra: Son Şahitler adlı kitapta Bayram Yüksele atfen aktarılıyor.)
İşte öğretmenin değeri böyle anlaşılır. Öğretmenler maddî anlamda az maaş alabilir, geçimlerini zor temin edebilir. Öğretmenlerin, Bediüzzamanın bu tavsiyelerini dikkate almaları gerekmez mi?
Yeni Asya