Kalemi kemalde bir yazardan okumuştum: “Fazla kitap okuyan biri değilim. İçimde soru oluştuğunda, o soru etrafında kitaplar okurum.”
Sorunu olan soru sorar ve o soru etrafında hayata, hadiselere, kitaplara dikkat nazarla bakar. İhtiyaç duyarak okumak; ihtiyacı karşılayan en iyi okuma şekli.
Musibetler duaların vakti olduğu gibi okumaların da vaktidir; Hasta olan birinin en ihtiyaç duyacağı okuma “Hastalar Risalesi” olsa gerek. Öyle ki o Risalenin sonunda “Bu kitap her derde devadır” ibaresinin tevafuku ne güzel bir tevafuktur.
Bütün olarak bir defa okuduktan sonra sabah ve akşamda bir doz “deva” alınabilinir; duygu tansiyonuna, zihin ritmine iyi gelir, gönlü cilalar, dimağı temizler. Her dozda tatlı sabır ve şükür şırınga eder, manevi bünyeyi güçlendirir.
Yeten bir okuma mıdır, değildir. Çerçeve biraz daha genişletilebilinir; sabır kahramanı Eyüp (a.s.) ‘den bahseden ikinci Lem’a sabah seherinde teenni ile okunabilinir mesela.
“Şu dar-ı dünya, meydan-ı imtihandır ve dar-ı hizmettir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir.”
Bitmeyen ihtiyaç yeni okumalar kapı açar: Yirmidördüncü Mektup;
“Ey insan-ı müşteki! Sen ma’dum kalmadın, vücud ni’metini giydin, hayatı tattın; camid kalmadın, hayvan olmadın. İslamiyet ni’metini buldun; dalalette kalmadın, sıhhat ve selamet nimetini gördün ve hakeza.”
Mevt ve musibetlerin sırrı keşfi, dem ve damarlara işleyen okuma ile ayan olduğu gibi asıl hastalığın, imanda tazelenme ve derinleşerek gelişememe olduğu fark edilecektir. Bağımlılık getiren ihtiyacı okuma bağışıklık sistemine de iyi gelir.
Mikropların etrafında mevlevivari dönerek yok eden askerler gibi; zihin duvarlarında saldıran, iman mahalli gönül surlarına aşmak isteyen şirk askerleri, vesvese ordusu defedinceye dek takip edilmeli okuma… Akıl midesinden kalbe, kana, asaba, ele, göze, dimağa nüfus eden bir okuma karşısında hangi şüphe mikrobu kalır, izinsiz ve sinsi büyüyen hangi hücre dayanabilir?
Radyoterapi, kemoterapiden daha iyi gelir; Kur’an ve kâinatla buluşturan Nurterapi. Vücudun her tarafını tarar; düşünce hücrelerin hepsine girer, duygu damarlarının bütününe tesir eder; kalbe kut ve gıda, zihne şua olur.
İsteyen burada durur, sabah ve akşam birkaç doz “deva” ile yetinir, isteyen “Dördüncü Şua” şua tedavisine başlar. Arada “Yirminci Mektup” un birinci makamı, takiben “Üçüncü Şua” ile devam edebilir.
Her insan biraz kendi doktoru olmalı değil mi? Kendine göre bir okuma şekliyle kendini tedaviye çalışan bahtiyar bir doktor; hastalıkla, musibetle, hayatla sorunu olan ve soran bir doktor. Asrın tabibinin Kur’an eczanesinden derlediği tiryakları gözüne, gönlüne, aklına, dimağına süren bir doktor.
Sorunu olan ve soran sadece musibete düşenler değildir; sorma cesareti olan ve cevap peşinde yürüyen kalbi hüşyar, aklı nurlu olanlardır.
Mesela İsmi Azam ve “Ene” sorusu nasıl bir okuma şekliyle okunmalıdır; tek başına, bir mecliste müzakere ederek, hangi Risaleler, hangi satır araları, hangi Lahika’daki şifreli cümleler?
Böyle bir ihtiyaç hissedilirse ilgili yerler açılacak, cevaba yaklaşılacaktır, çünkü ihtiyaç şiddetlidir.