İnsanın bir yüreği olmalı, mangal gibi. Mert olanı ısıtmalı, rahatlatmalı. Namerdi yakmalı, ürkütmeli.
İnsanın dili olmalı, hak konuşup, haktan yana kâl etmeli. Yalanı, yanlışı, zannı, iftirayı çiğnemeden yutmalı.
İnsanın elleri olmalı, riyasız-çıkarsız uzanmalı, kanına-canına-yoldaşına.
Münafıklığa, günaha, bed niyet ve duygulara tövbe için açılmalı.
İnsanın aklı olmalı, soran, sorgulayan ama fitneye, anarşiye, inkâra çalışmayan.
Günü birlik, anlık, nefsani değil, ömürlük, ebedi saadet için hesap-kitap yapabilen.
İnsanın gözü olmalı. Güzele bakan. Güzel gören. Pırıltısıyla karşısındakine güven, sevgi telkin eden. Kötülügü, günahı, çirkini, şirki bakışlarıyla döven.
İnsanın ayağı olmalı. İstikamet çizgisini takip eden. Muhammed'i (sav) izleri süren, Kur'anın cadde-i kübrasında yalpalamadan, şüpheye düşmeden, teslim-tevekkül eşliğinde yürüyen.
İnsanın nefsi olmalı. Emanet sahibine sattığı. Karşılığında kâr içinde kâr ettiği.
Ve;
İnsanın iradesi olmalı, kıskançlık-haset-kompleks gibi duyguları kendinden uzaklaştırabilen. Empati yapan. Arkadaşında, dava kardeşinde, hizmetinde fani olan.
Velhasıl:
İnsan insan olmalı. Ahsen-i takvim yaradılışına uyum gösterip, bu fani dünyadan, fıtri, asil, temiz, ahlaklı, prensipli geçip gidebilen. Gıyabında rahmet okunan.
Göçüp gittiğindir, geride bıraktıklarının hüsn-ü şehadet ettiği, dualarla yâd edildiği biri olmalı.
İşte bütün mesele bu.
Olmak veya olmamak.