Burada ilk önce söylemesi gereken gerçek şudur:
“Uzun yaşasaydı, belki iman ederdi..” gibi ifadeler sadece bir hayal mahsulüdür. Hayali bir tahminin ilimde hissesi yoktur.
Nitekim, Usuluddin ve Kelam ilminde bir kural vardır: “Herhangi bir delilden kaynaklanmayan bir ihtimalin hiç bir değeri yoktur.”
- Filanca adam daha uzun bir ömür yaşasaydı, “belki iman ederdi..” ihtimali ile, “.. belki bin kişinin imandan çıkmasına sebep olurdu..” ihtimali arasında bir fark yoktur.
BELKİ, bu ikinci ihtimal daha da kuvvetlidir.
- Mümin olsun, kâfir olsun, her insanın ömrü belli bir süreyle tayin edilmiştir. Bu süre ne bir saniye ileri ne de geri alınır. Ayet ve hadislerle sabit olan bu “belli süre” üzerinde fikir imal etmek bir spekülasyondan öteye geçemez. Hükümlerse vesveselere bina edilemez.
- Şunu unutmayalım ki, “Allah imhal eder fakat ihmal etmez” düsturu büyük bir hakikatin ifadesidir. “Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır." (Al-i İmran, 3/178) mealindeki ayette bu kurala işaret edilmiştir.
“Hiç şüphesiz Allah zalime mühlet verir, fakat yakalayınca da kaçmasına fırsat vermez.” (Müslim, Birr 61) anlamındaki sahih hadiste de bu ilahi düstura işaret edilmiştir.
Demek ki, Allah kâfir veya günahkar kullarına -doğruya dönmeleri için- mühlet veriyor. Bu mühlete rağmen aklını kullanıp doğru yolu bulacağına, şeytanın ve nefsin arzularını yerine getirmeye çalışmaları halinde bunun sonucuna da katlanacaklardır.
“Orada (Cehennemde) bağrışıp durmaktadırlar, 'Rabbimiz, bizi buradan çıkar ki, daha önce yaptıklarımızın yerine güzel işler yapalım' diye. Biz düşünüp de ibret alacak olan kimseye yetecek kadar bir ömrü size vermedik mi? Üstelik size uyarıcı da geldi. Şimdi tadın azabı; zalimlerin yardımcısı yoktur.” (Fatır, 35/37) mealindeki ayette bu sorunun cevabının çok net verildiğini düşünüyoruz.
(Sorularla İslamiyet)