Bir topluluk bir yerde oturup beraberce sohbet ettiklerinde aralarından biri ayrılmaya görsün. Derhal orada bulunan diğerleri yanlarından ayrılan arkadaşları hakkında konuşmaya başlarlar. Elbette bu durumun istisnaları vardır hamdolsun. Eğer bu istisnalar olmasa dünya sahnesi çoktan kapatılırdı.
Böylesi bir topluluğun ilginç de bir savunmaları vardır. “Ama biz doğruyu söylüyoruz” derler.
Güzel kardeşim! Gıybet olması için zaten doğru olması gerekir. Eğer yalan olsa onun adı gıybet değil iftira olur.
Gıybetin (dedikodunun) ölçüsü budur ki; eğer hakkında konuştuğumuz kişi burada olsaydı ve hakkında konuştuklarımızı işitseydi darılacak, kerih görecek idi ise işte bu gıybettir. Bir kimsenin kerih görmesi için illa ki hakkında konuşulan şeyin menfi olması gerekmez ki.
Bazı insanlar yüzlerine karşı övülmekten hoşlanmadıkları gibi arkalarından insanların kendilerinden överek bahsetmelerinden de hoşlanmazlar.
Biz bir insandan onun bulunmadığı bir ortamda övgü ile bahsetsek ve o kişi bunu işittiğinde kerih görse bu gıybettir. Yani; yapılan iş ölü kardeşinin etini yemek gibidir.
En selameti yol budur ki; o anda orada yanımızda bulunmayan hiç kimse hakkında konuşmamaktır vesselam... Konuştuklarımız ister menfi olsun ister müsbet...