“Ölüm nevruz günümüzdür, bayramımızdır”

Muhsin MERİÇ

Buradan iki haftadır hatırlattığımız gibi bu sene Bedîüzzaman Hazretleri’nin vefâtının ellinci yılı. İrfan Mektebi dergisi de bu münasebetle Mart sayısını Hazret-i Üstad’a ayırmış. (İrfanmektebi.com) Derginin sürekli yazarlarından Feridun Şamil’in Bedîüzzaman’ın son üç gününü anlattığı yazısından iktibaslarla biz de üç haftadır devam eden mevzuumuzu neticelendireceğiz.

“Harp meydanlarında, esaret zindanlarında, memleket mahkemelerinde, memleket hapishanelerinde, sürgünlerde, binler ezâ ve cefa ile geçen seksen üç senenin son üç günü…

On dördüncü asr-ı Muhammedî’nin güneşi büyük Üstad, çilelerle dolu şu dünya hayatının sonlarına yaklaştığını, bir ihtar-ı manevî ile biliyordu. Bütün bir ömrü, insanların ebedî saadeti için hiçe sayan o kutlu Üstad, bu son günlerini, ‘Bütün Urfa halkına çoluk ve çocuğuna ve mezarda yatanlarına her sabah duâ ediyorum. Ve bütün Urfalılara selam ediyorum. Urfa taşıyla toprağıyla mübarektir’ dediği peygamberler şehrinde geçirmek ve oradan hakka yürümek istiyordu.

Şu dağdağalı, sıkıcı ve boğucu dünyadan ayrılık vakti iyice yaklaşmıştı. Naif vücudu ateşler içinde yanan ve yerinden kalkamayacak kadar ağır hasta olan Üstad, 19 Mart 1960 gecesinde, yanında bulunan ve maddi işlerini gören talebelerine, zor anlaşılan bir sesle: ‘Beni derhal Urfa’ya götürün’ dedi.

Münazarat adlı eserinde, ‘Ölüm nevruz günümüzdür, bayramımızdır’diyerek bir cihette öleceği günü haber veren aziz Üstad, sanki 23 Mart nevruz gününe yetişmek için acele ediyordu. Bütün güvenlik ve arama koridorlarını aşarak Konya’ya ulaştı. Dünyaya veda etmeye hazırlanan ve veda yolculuğuna çıkan Üstadımız, Hz. Mevlânâ’ya veda etmek için türbesinin yanına geldi. Buğulu camın arkasından ‘Allah’a ısmarladık!’ diyerek el salladı. Madde ile mânânın birleştiği özel bir halde.
Nihayet son durağı olan Urfa’ya, 21 Mart Pazartesi günü saat 11’de girdi. Şehrin en temiz oteli olan, İpek Palas Otelinin üçüncü katındaki 27 numaralı odaya yerleşti.

Üstadımızın Urfa’ya geldiğini işiten binlerce Urfalı, büyük bir heyecanla İpek Palas’a akın etti. Üstad çok hasta olmasına rağmen hiç kimseyi geri çevirmedi. Önceleri hastalandığı zaman ziyaretçi kabul etmediği halde, Urfa’da kim gelmişse hemen içeri aldırdı ve görüştü. 27 numaralı odanın önünde kuyruk oluşturup sıra ile Üstadı ziyaret eden yüzlerce Urfalı, Üstadın elini öpüp, duasını aldı. Üstadımız da onların başlarını öptü ve onlara çok iltifatlar etti.

22 Mart 1960 Salı günü otelin etrafı on-onbir polis memuru tarafından sarılır. Otele gelen polisler Bedîüzzaman Hazretleri’nin arabasının anahtarını alırlar. Emniyet amiri otele bizzat gelerek: ‘İçişleri Bakanı Namık Gedik’in emri var. Derhal Isparta’ya dönmeniz lâzım!’ der. Ölüm döşeğinde hayatının son demlerini yaşayan çilekeş Üstad: ‘Garip!.. Ben buraya gitmeye gelmedim. Ben belki de öleceğim. Siz benim suyumu hazırlamakla mükellefsiniz. Gidiniz amirinize bildiriniz’ der.
Polisler, beraberindeki talebeleri emniyete götürüp sorguya çekerler ve onlara: ‘Üstadınızı hemen Isparta’ya götüreceksiniz. Şayet götürmezseniz, biz cebrî olarak göndereceğiz’ derler.

Diğer taraftan İçişleri Bakanı Namık Gedik, telefonda Emniyet Müdürü’ne bağırır çağırır; Bedîüzzaman’ın hemen Urfa’dan çıkarılmasını ister. Uygun araba yok diyen müdüre: ‘Başka araba yoksa bir çöp arabasına atın gönderin’der. Bu söz Üstadın kulağına gidince, Üstad: ‘O kendi akıbetini söylemiş’ der. Gerçekten de öyle olmuştur.

Bu esnada Üstadın Urfa’dan çıkarılacağını haber alan Urfalılar galeyana gelirler. Beş-altı bin kişi otelin önünde toplanırlar. O gün Urfa’dan Ankara’ya yüzlerce telgraf çekilir. Dernekler, cemiyetler ve halk, telgraf... telgraf...
Durumu haber alan D.P. İl Başkanı Mehmet Hatipoğlu öfkeyle emniyete koşar ve emniyet müdürüne sert bir üslup ile: “Eğer Bedîüzzaman Hazretlerini buradan bir yere çıkarırsanız, karşınızda beni bulursunuz’ der. Emniyet Müdürü: ‘Efendim! Ankara’dan gelen emir çok şiddetli ve kat’idir. Derhal dönmesi icab eder’ diyince, hiddetlenen Hatipoğlu, tabancasını masaya koyar ve: ‘Beni öldürmeden bu muhterem zatı buradan çıkartamazsınız. Burası gâvuristan mıdır ki, bizim bir Allah misafirimiz buradan zorla çıkartılmak isteniyor?’ der.

Salı günü böyle telaşlı ve mücadeleyle geçer. Akşam olur ve ortalığı derin bir sessizlik kaplar. Oda kapısı herhangi bir taarruza karşı içerden kilitlenir. Artık Üstadımızın hakka vasıl olma zamanı iyice yaklaşmıştır. Gecenin ilerleyen saatlerinde, naif vücudu ateşler içinde yanarken, yavaş yavaş kendinden geçmiş ve dalmıştır. Hem de çok derinlere... Sonsuz âlemlere... Takvim yaprakları 23 Mart 1960 Çarşamba’yı gösterirken, bu karanlık dünyadan bir yıldız kayıvermiştir.”
Rahmetullâhi Aleyh.

Vakit

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.