Mehmed Nuri Işık (1924-1966)
Mehmed Nuri Işık 1924 yılında İnebolu’nun Çamdalı köyünde doğar. Babası Hakkı, annesi Asiye’dir. Küçük yaşta babası vefat ettiğinden ailenin yükü anneye kalır.
Mehmed, terzi çıraklığı yapar. 1943 yılında askere gider. O güne kadar namazda, niyazda gözü olmayan Mehmed askerlik bahanesiyle oruç da tutmaz. Bir gün ağır şekilde hastalanır. Hastaneye kaldırılır. Hatasının farkına varır. “Bu hastalıktan kurtulursam bir daha namazı, orucu bırakmayacağım” diye yemin eder. Duası kabul olur. Sağlına kavuşur. O da Rabbine verdiği söze sadık kalır. Takvalı bir genç olarak yaşamaya başlar. Teheccüd namazlarını dahi aksatmaz. Namazla kalbi hakikate açılır. Rüyalarından hakikat ağar, ertesi gün çıkar. Bazen rüyanın yarısında uyanır, tekrar uyuduğunda kaldığı yerden devam eder.
Otuz aylık askerlikten sonra İnebolu’ya döner. Kendi terzi dükkânını açar. 1949 yılında Neriman Hanımla evlenir. Asuman, Veysel, Asiye ve Münire isminde dört çocuğu dünyaya gelir.
Aşkın provası yoktur
Nazif Çelebi ve İbrahim Fakazlı İnebolu’nun manevi tapu memurlarıdır. Birçok kişinin Risale-i Nur’la tanışmasına vesile olurlar. Mehmed de Bediüzzaman’ı ilk kez onlardan duyar. Rasim Sürav’ın ifadesiyle Üstada âşık olur. Evinde Risale-i Nur dersleri yapmaya başlar. Heyecandan yerinde duramaz. Üstad hasreti artıkça artar. Bir gün halini Nazif’e açar. Bunun üzerine Üstadı ziyaret etmeye karar verirler. Nazif, Mehmed’ten Üstada çakşırlı cübbe dikmesini ister.
Mehmed buna sevinmekle beraber kafasına takılan hususu dillendirir. “Ağabey ben Üstadın ölçülerini bilmem. Hangi kumaşı ve rengi tercih edeceğini nerden bileyim? Bu iş rastgele de olmaz!”
Mehmed’te Tahirî Mutlu’dan izler vardır. Tahirî gibi o da makamını bilmemektedir. Nazif başkadır. İnebolu’nun Üstadıdır. Mehmed’in Tahirî’yi hatırlatan makamını bilmektedir.
Mehmed bir-kaç gün nasıl bir şey dikeceğini düşünür fakat bir türlü kafasında oturtamaz. Üstada gidecekleri gün de yaklaşmaktadır. Artık dikime başlamalıdır. O gece bir rüya görür. Üstad Mehmed’in dükkânına gelmiştir. Mehmed günlerce zihnini meşgul eden o soruyu sorar. “Üstadım hangi cins kumaştan ve hangi renk cübbe istersiniz?” diyerek raflardaki kumaşları gösterir. Üstad birini seçer. Mehmed ölçüleri alır. O heyecanla uyanır. Hemen ölçüleri yazar. Dükkâna gider. Üstadın seçtiği kumaştan aldığı ölçülere göre bir cübbe diker. Hazırlıklar tamamdır. Artık Üstada gitme zamanıdır.
Nazif ile yollara düşerler. Kastamonu’ya varırlar. Üstadın kapısını çalarlar. Üstad muhabbetle karşılar. Mehmed aşkından öldü, ölecektir. Elleri titreye titreye cübbeyi takdim eder. Üstad memnun olur. Cübbeyi giyer. Hiç prova yapılmadığı halde tıpa tıp uymuştur. Aşk üstümüze giydiğimiz elbisedir. Provaya gerek yok, terzisi ölçüsünü bilir.
Artık ayrılık vakti gelmiştir. Ah Üstadım bir de İnebolu’ya gelseniz de sizi orada ağırlasak, diye içinden geçirir. Hâlleri Üstada malum olur. Mehmed’e döner. “Ben de İnebolu’ya geleceğim.”
Mehmed bu sefer “Üstad yetmiş yaşında. Bu haliyle İnebolu’ya nasıl gelir?” diye düşünmeye başlar. Üstad gene devreye girer. “Kardeşim Mehmed, merak etme, ben İnebolu’ya geleceğim” diyerek endişesini giderir.
Mehmed rahatlar. “Üstad yalan söylemez. Hilaf söylediği de mümkün değildir. O halde bu nasıl ve ne zaman gerçekleşecek?” diye merakla o günü beklemeye başlar.
Ankara’da en kara bir halet
1959 yılında derin yapılar ülkeyi istikrarsızlaştırmak için planlarını uygularlar. Üstad planların farkına varır. Hükümeti uyarmak için Ankara’ya doğru yola çıkar. Haberi işiten bazı İnebolu nur talebeleri sıkı takibe rağmen Üstadı ziyaret etmeye karar verirler. Selahâddin Çelebi, Osman Burgaz ve Mehmed Işık bayramlık kıyafetlerini giyerek yola çıkarlar. Yollar tutulmuştur. Gölbaşı mevkiinde karşı yönden gelen bir araç süratle yanlarından geçer. İçlerinden bir ses geri dönüp aracı takip etmelerini söylemektedir. O sese uyarlar.
Araca yetiştiklerinde Üstadı görürler. Üstad arabayı durdurtur. Elini öperler. Polislerin yolları tuttuğunu söylerler. Bunun üzerine Üstad bazı mühim eşyalarla birlikte bir valizi Mehmedlere teslim ederek Ankara istikametine doğru devam ederler. Bütün gazeteler Bediüzzaman’dan bahsetmektedir. Emniyet ve MİT alarm halindedir. Menderes tedirgin olur. Üstadın şehre girmesine müsaade etmez. Üstad Menderes’e gücenir. Artık çok geçtir. Kader hükmünü vermiştir, sebepler sükût edecektir. Zira Menderes ve Demokrat Parti idarecileri Üstadın sözünü dinlememişler, korkuya teslim olmuşlar, muhaliflere haklı oldukları noktalarda bile taviz vermişler, ipi masonların ve bir kısım azılı Halk Partililerin eline vermişlerdir. Bir ara Osman’ın kulaklarına Üstadın sözleri çalınır. “Demokrat Parti gücünü yitirdi. Artık kaybedecek.” Üstad ve talebelerinin dualarıyla zaferden zafere koşan, ölümden kurtulan Menderes Üstada sırt çevirince dua dalgası dinmiştir. Nitekim 27 Mayıs 1960 tarihli dehşetli ihtilalle bir devir kapanır, Menderes idam edilir.
Medrese-i Yusufiyede bir melek
Mehmed çok ihlaslıdır. Bundan olacak çok rüya görür. İbrahim Fakazlı da çok güzel rüya yorumlar. 1960 darbesinin olduğu günlerde sıkıntılı bir rüya görür. Fakazlı’ya anlatırken rüya gerçekleşir. Baskın olur. Kendisine gönderilen bayram tebrik kartına Risale’den alıntılanan cümlenin altına Bediüzzaman yazıldığı gerekçesiyle tutuklanır. Bir hafta yatar.
Ölüm, ölüm, güzel ölüm
Mehmed 1966 yılında İstanbul’da oturan ağabeyini ziyaret eder. Aniden rahatsızlanarak hastaneye kaldırılır. Kadim dostu berber Hasan kendisini ziyaret eder. O günlerde gördüğü bir rüyada Mehmed’e akıbeti görünür. “Kardeşim Hasan, ben rüya gördüm. Bu hastalık benim son yolculuğuma çıkışıma vesile olacak!” Berber Hasan teselli eder. “Olur mu ağabey!” diyerek sakallarını tıraş etmek ister. “Hayır kardeşim, ben sakal sünnetiyle kabre girmek istiyorum!” Hasan’a ellerini uzatır, vedalaşır. “Allah’a ısmarladık!” Bu sefer ağabeyi devreye girer. “Niye böyle diyorsun kardeşim. Doktor geldi, teşhisi koydu. İnşaallah tedavi olacaksın.” Onlar ne söylerse söylesin artık kader son sözü söylemiştir. Mehmed öbür âleme göçecektir. Ağabeyine seslenir. “Beni Eyüp Sultan Kabristanına, ablamın yanına yatırın.”
Yıllar önce Üstadı İnebolu’daki evine Mehmed’i görmeyi gelmiştir. 25 Ağustos 1966 tarihinde bir Cuma günü bu sefer Azrail Meleği hastanedeki odasına gelir. Rüyasını gerçekleştirir. Kırk iki yaşındaki ruhunu alır. Cenaze namazı Eyüp Sultan’da kılınır. Eyüp Sultan Kabristanında toprağa katılır. Kabir taşına “İnebolu Eşrafının Nur Talebelerinden Terzi Mehmed Işık” yazılır. O günden sonra Eyüp Sultan Kabristanı Nur Talebelerinin uğrak yeri olur. Mustafa Polatkan, Zübeyir Gündüzalp, Tahirî Mutlu, Bekir Berk, Mustafa Sungur gibi mümtaz Nur Talebeleri gelip yanına yatar. Ruhlarına Fatiha…