Gazze için kullanılan birçok vasıf ve sıfat var. Bunlardan birisi, 1.5 milyon kişinin yaşadığı dünyanın en büyük yarı açık hapishanesi. Gerçekten de Gazzenin durumu bu isme uygun mu? Kesinlikle hayır. Gazze ne esirlerin toplandığı bir temerküz kampı ne de mahkumların iaşe ve ibate ve ilaçlarının temin edildiği yarı açık bir cezaevi. Aksine, Mısırla ortak sınır kapısı olan Refahın bile İsrailin baskıları ve ABDnin tebrikiyle kapatıldığı; dünyanın unuttuğu, nisyana terk ettiği ve insanlığın unutturulduğu bir yer. Ve Gazze Şeridinin enerji, ilaç ve gıda ihtiyaçları bölgeyi abluka altında tutanlar tarafından karşılanmadığı gibi, parasıyla Gazzelilerin kendilerinin karşılamasına da imkan verilmiyor. Gazzeliler açlığa talim ederken, ses çıkarmalarına da fırsat verilmiyor. Bu durumda ölüm kusan uçaklarla derhal tepelerine biniyorlar. Ateşkes yenilenmedi diye ve füze atılıyor bahanesiyle bölge topluca cezalandırılıyor ve uçaklar sivillerin üzerine füze ve bomba yağdırıyor. İlk günün öğleden sonraya kadarki bilançosu son yılların en ağır bilançosu. 60 uçak hiç durmadan Gazzeye 100 ton bomba atıyor. Yaklaşık olarak Hamasa ait 40 muhtelif merkez vahşice bombalanıyor. Ateşkesin sona ermesinden 8 gün sonra bizim evde sabahleyin El Cezire kanalı açıktı ve acil koduyla kanal bir haber geçiyordu. Yerde uzanmış insanlar yatıyordu. Başka bir meseleyle meşgul olduğumdan dolayı fark edemedim ve eşimin uyarması üzerine olaya kulak kabarttım. Olayın üzerinden henüz dakikalar geçmişti ve Gazzenin kuzeyinden geçilen görüntülerde Gazze adeta bir ölüm tarlasını andırıyordu. Görüntüler olayın vehametini ortaya koyuyordu. Filistinli yetkililer sağa sola koşuşuyorlardı ve yardıma koşanlardan bazıları da önlerini kesen ani bombardıman ve bombalarla duruyor ve çil yavrusu gibi geriye veya sağa sola kaçışıyorlardı. Gerçekten de Gazzenin manzarası tam bir ölüm tarlasını andırıyordu. Kelleler bir tarafta, gövdeler bir başka tarafta yatıyordu. Gazze adeta karpuz tarlasını, insanlar da adeta köklerinden koparılmış karpuzları andırıyordu.
¥
Olayı en veciz bir şekilde özetleyen, talihiz baba Said Mısrınin gözyaşları ve feryadı figanı oldu. Bombardımana dakikalar kala 9 yaşındaki oğlunu bakkala sigara almaya göndermişti ve ardından bombardıman sağanağı başlamıştı. Keşke göndermeseydim diye kendini paralar ama nafile. Artık ne akrebi ne de yelkovanı geriye sarmak mümkündü. Can pazarında oğlunu bulamaz. Ceset parçalarının arasında oğlunu ararken yüzünü elleriyle kapatarak Gitti oğlum, gitti diyerekten ahı enini basar. Bedduası da kendincedir: İnşallah İsrailin sonu da benim sigaram gibi olur. O da sigara gibi mürüvvetini göremeden, yanarak kül olup gider.
Cumartesi günü geç saatlerde Gazzede 225 kadar ölü ve 400 üzerinde de yaralının varlığından bahsediliyordu. Bombardıman saldırıları devam ettiğinden dolayı kayıpların ve şüheda ve yaralıların sayısında her an artış bekleniyordu. Yaralıların bir kısmının durumunun da ağır olduğu bir gerçek. Gitmesek de görmesek de hepimizin ismini bellediği ve ezberlediği Şifa Hastanesi de yaralılarla dolup taşıyor. Kıt imkanlarıyla ne kadar yaralıya hizmet verebilir o da ayı bir konu. Bereket, Mısır rejimi Refah sınır kapısını açarak yaralıların Mısır hastanelerinde tedavi olmalarına imkan tanıdı (Hamas mensupları dün bu haberi yalanladı). Keşke Refah sınır kapısı öfkeli Gazzeli kalabalıklar tarafından yıkıldıktan sonra bir daha hiç kapatılmasaydı. Refah sınır kapısı bu şekilde İsrail baskıları sonucunda kapanmasaydı, belki de ateşkes süresi bu yatıştırıcı nedenlerden dolayı uzatılabilirdi. Ama İsrail buna imkan vermemiştir. Gazzeyi havasız, susuz, ilaçsız ve gıdasız bırakarak adeta insanları kışkırttı ve ateşkesin sona ermesini ve yeniden İsrail hedeflerine füze atılmasını sağladı.
¥
Peki İsrail, batı basınının iddia ettiği gibi ateşkesin bozulması ve füze atılmasına misilleme olarak mı bütün bunları yaptı? Hayır. Gazzede yaşanılanlar Time dergisinin de imadan öte açıkça yazdığı gibi Filistinlilerin kanı üzerinde İsrailli politikacıların yaptığı siyasi bir düellodur. Filistinlilerin kanı İsrailli siyasetçilerin düello malzemesi ve yakıtıdır. İsrailde seçimleri kazanmak isteyenlerin Netanyahu ile sertlik veya vahşet yarışına girmeleri gerekir. Ehud Barak İşçi Partisi ve Tzipi Livni ise Kadimanın adayı olarak seçime girecek ve bunun için Filistin kanı akıtarak siyasi kariyerini cilalaması ve parlatması gerekir. Bunun için Gazzeye behemehal vahşi bir saldırıya ihtiyaç vardı. Daha öncesinde Cenine, vesair Filistin kasabalarına ve şehirlerine yapıldığı gibi. Henüz Beyaz Sarayda Bushun günleri dolmadan Tzipi Livninin deyimiyle medyun-u şükran oldukları bir lider varken gereğini yapmak gerekirdi. Tarih bu anlamda tekerrür halinde. Şu an İsrail cumhurbaşkanı olan Şimon Peres de 1996 yılına Netanyahu karşısında gireceği seçimleri kazanabilmek için aynı yola başvurmuş ve hac mevsiminde Kanada ilk katliamı gerçekleştirmiş ve onlarca masumu katletmişti. İkinci Kana katliamı ise 2006 yılında Olmert tarafından yapılacaktır. Şimon Peres, 1996 seçimlerini kazanmayı Kana katliamına bağlamıştı ama umudu kursağında kaldı ve seçimlerde Netanyahu karşısında tam bir hezimet yaşadı. Şimdi Peresin Kanada başaramadığını Livni ile Barak Gazzede başarmaya çalışıyor (The Gaza Air Strikes: Why Israel Attacked By Aaron J. Klein/Jerusalem; Saturday, Dec. 27, 2008). Bu açıdan, Gazze katliamı bir nevi seçim katliamıdır. Niyeti varsa bile; bu saldırılar, Obama idaresinin Filistin meselesiyle ilgilenmesi konusunda hevesini kıracak ve kaçıracak, onu bu meseleden uzaklaştıracaktır. Belki de amaçları bir taşla veya Gazze operasyonuyla birkaç hedefe birden vurmak olabilir.
Vakit