Dostun dostu dosttur.
Azerbaycan bizim dostumuzdur. Eğer Ermenistan'la imzalanan protokol olumlu netice verir ve sınır komşumuz olan bu ülkeyle aynı zamanda dost ülke haline de gelirsek, kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede bu dostluk, Azerbaycan-Ermenistan dostluğunu da temin ve tesis eder. Düşman komşuya söz anlatmanın zorluğu ile dost ve müttefik bir komşuya söz dinletmenin kolaylığı ise her türlü izahtan varestedir. Bu açıdan bakıldığında da bizim Ermenistan'la iyi ilişkiler içinde olmamız, hem bizim hem de Azerbaycan'ın hayrınadır. Düşmanlığın, gerginliğin sürdürülmesi ise hepimiz adına zarardır, en azından faydasız bir halin devamında lüzumsuz ısrardır. Azerbaycan'ın bu ittifaka tepkisi, küsmek, darılmak, gelişmeleri protesto etmek değil tam aksine, dengeli ölçüler içinde desteklemek olmalıdır. Akıllı, ileri görüşlü, ön görülü diplomasi bunu amirdir; kalıcı milli menfaat böyle davranmayı gerektirir.
İç ve dış politikalarımızda görülen isabetli açılımlar elbette sevindiricidir; ne ki yeterli değildir. "Milli birlik" adına atılacak adımlarda ayağın sağlam yere basması; menfi milliyetçiliği kökünden reddeden, ırkçılığa asla geçit vermeyen, adaleti ve hukukun üstünlüğünü öngören, sürekli infakı, yoksulu, fakiri, kimsesizi gözetmeyi emreden dinle barışık bir politika izlemekle çok yakından alakadardır. Dış politikada çok daha güçlü olmanın yolu ise, bizim için, doğal ve fıtri bir destekçi, yardımcı konumunda bulunan İslam aleminin teveccühünü yeniden ve bütünüyle kazanmaktan geçmektedir. Güneyimizle aramıza koyduğumuz yanlış rezervler tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Geçmişte uyguladığımız hatalı icraat acilen terk edilmelidir. Bu cümleden olarak:
a- Çağ açıp çağ kapatan bir fethin en belirgin, en birinci sembolü Ayasofya, bir önceki mübarek ve muhteşem haline yeniden döndürülmelidir. Bu hamle, hiç şüphesiz Alem-i İslam'la aramızdaki buzları bütünüyle eritecek, hakkımızda, eskisinden daha coşkulu bir sevgi ve saygı seli oluşturacaktır. Böylesi mübarek bir icraatın sahipleri ise, hiç şüphe yok ki, Şanı Yüce Peygamber'in "ne güzel komutan-ne güzel asker" müjdesine yeniden mazhar olacaklar, kıyamete kadar hep hayırla, hep dua ile hatırlanıp anılacaklardır...
b- Doksan yıla yakın uzun ve bereketli ömrünü, sadece insanlığın ebedi hayatını, iman ile Kur'an ile kurtarmaya adayan ve bu uğurda, çekmediği çile, görmediği zulüm, uğramadığı hakaret kalmayan, Büyük dava, büyük tefekkür adamı, Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri'ne ve onun varlık gayesi olan Nur Risaleleri'ne reva görülen ve kısmen hâlâ devam eden, asla kabul edilemez menfur uygulamalardan bütünüyle arınılmalı, hem o yüksek şahsiyete hem de emsalsiz eserlerine gerekli saygı, gerekli hürmet gösterilmelidir.
Nur Risaleleri devlet kurumlarında da basılmalı, çeşitli üniversitelerde, özellikle de ilahiyat fakültelerinde ders olarak okutulmalıdır. Bediüzzaman Hazretleri'nin aziz naşına yapılan saygısızlık telafi edilmeli, kutlu varislerinin oluru alınarak, Türkiye'de, Alem-i İslam'da ve bütün dünyada aynı anda kılınacak namazla o mübarek nur insan Urfa'daki kabr-i şerifine yeniden defnedilmelidir. Bu hamle de hiç şüphesiz icra sahiplerinin, sadece bütün dünyada bulunan ve sayıları milyonlara ulaşan nur talebeleri tarafından değil, Bediüzzaman Hazretleri'ni tanıyan, seven ve O'nu İslam'ın son beklenen rehberi bilen bütün Müslümanlar, bütün inananlar tarafından hayırla hatırlanmalarına, dua ile anılmalarına vesile olacaktır.
Zaten, "İttihad-ı İslam" gibi yüce mefkûrelere de böylesi kutsi, böylesi ulvi, birleştirici, bütünleştirici vesilelerle ulaşılacaktır...
Bugün