Bir gün hepimiz öleceğiz mutlaka. Ölümden sonra inancımızın betimlediği gibi bir yaşam varsa ne âlâ, yoksa sonsuza dek bir bitiş, yok oluş, hiçlik bekliyor hepimizi. Milyarlarca yıl yoktuk, bir an var olduk yine milyarlarca yıl yok olacağız. Aslında yok olmak bizatihi sorun değil, asıl sorun böyle zorunlu bir akıbetin geleceğinin farkında olmak. Homo Sapiens olan insan nev’inin en büyük trajedisi bir gün öleceğinin bilincinde olan tek canlı olması. Belki de sanat, edebiyat, mûsiki, bilim, ideolojiler, mitolojiler, dinler bu karşı konulması imkansız korkuyu yenmek için oluşturulmuş, icad edilmiş oyuncaklar hepsi.
Farkındalık, farkında olmak ve buna rağmen elinden bir şey gelememek, mutlak çaresizlik. Ölümden sonra bir yaşam yoksa yaşadığımız bu yaşamın anlamı ne? Daha doğrusu böyle bir soru sormanın anlamı ne? Ölüm olmasa hayat bütün bütün manasız ve abes. Düşünesenize ilk insan hala aramızda. Hz. Adem, çocukları Habil ve Kabil, bütün filozoflar, bilgeler, alimler, hükümdarlar hala aramızda. İhtilaf anlamsız olurdu, arkeolojik, antropololjik, filolojik, tarihsel hiçbir ilmi, edebi, insani çabanın kısacası düşünmenin ve bilimin anlamı kalmazdı.
Nuh tufanı nerde oldu, gemide kaç kişi vardı, geminin cinsi nasıldı, hangi tarihlerde oldu, bu soruların hiçbirine lüzum kalmazdı çünkü Hz. Nuh ve arkadaşlarına sorardık olur biterdi. Hayatın değeri ölüm ile kaim. Ölümün olmadığı bir hayat insan hayatı olmaktan çıkıyor. Savaşların hiçbir anlamı olmazdı çünkü ölüm olmadığı için birbirini yenmek de olmazdı. Hukuk, insan hakları, cezalar, müeyyideler, katl keza bunların da hiçbir anlamı kalmazdı. Ölümden sonra bir hayatın olmasının anlamı için ölüm öncesi bu kadar anlamsız olayların, hengamenin olması ne kadar anlamlı peki?
Ölümü öldürmek kendimizi öldürmektir. Hayat doğaötesini hesaba katmadan da yeterince karmaşık. Aslına bakılırsa herşey normal ve anlaşılabilir: güçlü zayıfı eziyor, güçlü olan kazanıyor, kötülükler her tarafta, ölüm çok soğuk ama lazım ve gerçek. İşi içinden çıkılmaz bir hale getiren, yani daha da karmaşıklaştıran bütün bu senaryonun kâdir-i mutlak, âlim-i mutlak, şefik-i mutlak bir zatın (tanrının) eseri olması. Evet, her şeyi muğlaklaştıran, müphemleştiren bu ihtimalin kuvvetle ihtimal dahilinde olması. Sonsuz bir merhamet ile gözle görünen bu kadar acının biraradalığı aklen ve mantıken imkansız gibi.
Bütün teodise savunuları bu konuda terk-i silah etmeye mecbur ve mahkum. Birinin var olması diğerinin olmaması demek. ikisinin bir arada olması ise aklın ve mantığın olmaması demek. Tedbir varsa takdir niçin? Takdir varsa tedbir niçin? Hem takdir var hem tedbir varsa akıl ve mantık niçin? En iyi ve en doğru anlamak, anlamadığını anlamaktır. Bu durumda anlamın ardına düşmenin hiçbir anlamı kalmıyor.