Böyle oluyor hep.
Ramazan'la birlikte gecenin sessizliğine çekiliyorum. Sustukça, kendi sesimle arama mesafe koydukça, gecenin sesi işitiliyor ilkin. Sonra geceye bürünmüş, geceyle örtünmüş tüm varlığın devam edişindeki hikmet: Sessizce yankılamaya başlıyor karanlıkta.
Gündüze ait sandığım aydınlıklar teker teker gecede açılmaya başlıyor. Sanki upuzun bir gece oluyor Ramazan. Gecenin karanlığına verilmiş en güzel yanıt olan Kadir Gecesi, bir ömür boyu bizi aydınlatmaya muktedir değil mi? Ömür, bir dolunay gecesi oldukça...
Bu yıl şöyle hissettim: İlahi kelamın bir de bize inişi var. Kuranî vaktin bize inişi. Eğer onu işitebiliyorsak, okuyabiliyorsak hece hece, bu uzun gece boyunca idrak edebileceğiz biraz daha. Çünkü nüzulün başlangıcı da çok derinlerde. Bilinmeyen gecelerinde son on günün. Korunaklı, örtülü, tavizsiz.
Ona ulaşmak için çıktık bu yolculuğa. Üç aylar boyunca kandiller geçti üzerimizden. Gecenin uzayan anılarında bazen saniyelerle çağ atladık. Paraleller, meridyenler devirdik sorunsuzca. Varolmanın bazen en çetrefilli aşamalarında, bazen bilincin en sığ katmanlarında tökezledik. Takvim yaklaştıkça heyecanım artıyordu.
Evin iç düzenini yeniden ayarlamaya giriştim. Bazı eşyayı Ramazan'a hazırlamak için süpürdüm, temizledim. Kimini ovaladım, parlattım. Bazısını diktim, yamadım. Ayar yaptım bazılarına. Toparladım, derledim, bazılarını yeniledim, süsledim hatta.
Her seferde yeni bir başlangıç gizli. Kendi karanlıklarımızdan, dünyanın bize dayattığı muğlâklıklardan, nefsin sınırlı terimleriyle ifade edegeldiğimiz tüm o göreceli ölçülerden kurtulma çabamızın şahidi. Gece.
Gecenin en sadık yerinde, belki bağlanmanın sırrıyla karşılaşacağım. Bizim için inen söze bağlanmanın sırrıyla... Yol da benim, yolcu da.
Bugün beşinci gün. Günlerin takvim yapraklarında art arda dizilişi bambaşka bir mana kazanmış durumda. Gündüzler geceye tabi oldu çoktan. Geceye uyanmak, rutinleşmiş zaman algısını daha ilk anda altüst etti.
Gecenin dilinde, bir kalpten kalbe geçiş öyküsü yazılıyor durmadan. Karanlığın gözlerine aşina oldukça, eşyanın göz kamaştırıcı güzelliğini fark ediyoruz. Meğer o bitimsiz gecede ne çok ziynet gizliymiş daha!
Saatleri terk ettikçe vakitle gelen bereket ve feyz. Ramazan. Dolunay gecesi ömrümüzün.
Asr. Leyl. Fecr. Duha. Şems. Kadr. Kamer. Necm... Saatlerin tahakkümünden kurtuldukça asli tabiatımızın ezeli ilminden çekmeye başlayacağız zamanın sularını.
Hışırdayışında yaz yapraklarının, seher vakti esen rüzgârda, bulutun yeryüzüne yaptığı gölgelerde, uyuklayan bir kedinin mahmurluğunda. Ve ağırlaşmış bir yük gibi, barındırdığı anılarında cami avlusunun...
Çocukluğumun yaz gecelerinde, yine böyle bir ağustos Ramazan'ında, bir cami avlusuna bakan evde, teravih seslerini dinlerdim. Sadece dev çınar ağaçları değil, ölçülemez mesafeler vardı ev ile avlu arasında.
Gecenin ilerleyen vaktinde, sessizce karanlığa dağılırdı camiden çıkan cemaat. Pencereden izlerdim eve dağılışlarını. Camiye gitmekle nasıl bir aşamadan geçtiklerini, üzerlerinde taşıdıkları sırrın ne olduğunu keşfetmeye çalışırdım.
Bir şey vardı, bilemediğim. Anlayamadığım. Belki sessizce dağılışlarında bulduğum bir dayanışma haliydi bu. Bir sır kardeşliği. Bakakalırdım pencereden. Çınar ağaçlarının arasından bir görünüp bir kaybolan cami... Belki bir şey söylüyordu bana. Duymuyordum.
Yıllar sonra, yetişkinliğimde, Kâbe'yi tavaf ederken çocukluğumun Ramazan'larında camiye meraklı gözlerle bakışımı hatırladım. Kâbe'ye bakarken onun da bana baktığını, bana şahit olduğunu sezmiştim. Aşk ile bakmanın ne olduğunu, muhabbetin manasını görür gibi olmuştum. Gözümü alamıyordum. Bakışlarımla ona mukabele ediyor, bir yandan da bakışlarımda istiflenmiş kir ve pasın arınışına tanıklık ediyordum.
Belki göz bebeğimin hakikatine yaklaşıyordum yeniden. Çocukluğumun Ramazan gecelerinde yitirdiğim... Ama beni hiç bırakmamış olan...
Gecenin sırlarından biri daha işte: Yokluğa giden her şey, ona sığınıyor, yokluğu dolduruyor, olması gerektiği gibi var ediyor. En saklı formatlarında varoluşun. Gecenin ziyneti bekliyor. Beni. Bizi.
İhya edilen her gece, avlu ile pencere arasında kaybolmuş bir çocukluğun çınarlarını yeniden hışırdatıyor bu Ramazan. Çünkü ihya edilen her gece: Kıyamet şuuruna dikilmiş bir ağaç. Dolunay gecesinde ömrümüzün.
Zaman