Hz. Ubâde bin Sâmit, Mekke’de yapılan ikinci Akabe biatında bulunan Hazrec kabilesinin on iki temsilcisinden birisidir.
Hicretten sonra Mekke’den Medine’ye göç eden muhacirlerden Hz. Ebû Mersed ile kardeş oldu. Hz. Ümmü Hıram ile evlendi. Nikâhını bizzat Efendimiz kıydı.
Hz. Ubâde, ömrünü Kur’an’a hizmetle geçirmişti
Hz. Ubâde, ömrünü Kur’an’a adadı
Sahabeden Hz. Ubâde b. Sâmit (radıyallahu anh), mü’min kardeşlerini çok sever, onların nefislerini kendi nefsine tercih ederdi. Onun bu özelliği aynı zamanda cömertliğini de ortaya koymaktadır. Hz. Ubâde’nin oğlu Velid anlatıyor:
Bir defasında babama bir hediye verilmişti. Bu hediye, on iki kişiden oluşan ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilirdi. Buna rağmen babam, “Bu hediyeyi falanca kardeşime götürün; o bizden daha muhtaçtır.” dedi. Aynı şekilde bir başkasına gönderilen bu hediye birkaç kapı dolaştıktan sonra tekrar bizim evimize gelmişti.” (İbn Asakir, Tehzib, 7/213)
Hz. Ubâde (radıyallahu anh), bir gün hasta olmuştu. Birkaç dostu kendisini ziyarete gelmişti. Ona “Nasılsın? Gecen nasıl geçti?” dediklerinde, “Allah’ın nimetleri ve lütfu ile geceyi geçirdim.” demişti. Orada bulunan sahâbîlerden Şeddad b. Evs, “Sana müjdeler olsun! Günahlarını döken bu hastalığın hatalarına kefaret oluyor. Ben, Efendimiz’den (sallallahu aleyhi ve sellem) işittim. Yüce Allah şöyle buyuruyor: Ben bir mü’min kulumu imtihan etmek için ona hastalık ve musibet verdiğimde, sabır içinde, verdiğim nimetlere hamd ederse, anasından doğduğu gün hatasız olduğu gibi yatağından günahsız olarak kalkar…” dedi. (İbn Hacer, İsâbe, 2/276)
HZ. UBÂDE’NİN AHİRET ENDİŞESİ
Hz. Ubâde’yi bir gün Mescid-i Nebevî’nin bir köşesinde ağlarken gördüler. Kendisine, niçin ağladığı sorulduğunda:
“Bir gün Allah Resûlü’nü, şurada ağlarken gördüm. O anda, cehennemi gördüğünü bizlere haber verdi…” cevabını verdi. (Kandehlevî, Hayâtü’s-sahabe, 3/264)
Efendimiz’in ahiret konusunda endişeli olduğu yerde, aynı endişeyi gösteren Hz. Ubâde b Sâmit (radıyallahu anh), Yüce Allah’ın affediciliği konusunda sonsuz inanç sahibi idi. Bu konuda Efendimiz’den şu hadis-i şerifi nakleder: “Kıyamet gününde, Yüce Allah’ın huzurunda hesapların görüldüğü sırada son olarak hesabı görülen iki adamın cehenneme yollanması emredilir. Onlardan biri geri dönerek hesabının görüldüğü yere doğru bakar. Yüce Allah, ‘Onu geri çevirin!’ der. Adam geri getirildiğinde, niçin geriye baktığı sorulur. Adam, ‘Her ne kadar benim günahım çok da olsa Allah’ım Senin beni affedeceğin konusunda inancım tam idi.’ der. Yüce Allah da bu güzel zannından dolayı bu adamı affeder.” (Müsned, 5/230)
HZ. UBÂDE’NİN VASİYYETİ
Hayatının son senelerini, Şam bölgesinde kadılık ve valilik gibi görevlerin yanında Kur’ân öğretmek, hadis ve fıkıh sahasında talebe yetiştirmekle geçiren Hz. Ubâde, hicretin 34. senesinde 72 yaşında vefat etmiştir. Hz. Ubâde vefatından hemen önce, komşularını ve diğer yakınlarını çağırarak onlarla helalleşmiş ve onlardan şunları istemişti:
“Ölümüm üzerine ağlayacak olanları dışarı çıkarınız. Ben ölünce, güzel bir şekilde abdest alıp mescide giderek namaz kılınız. Zira Yüce Allah, “Musibetlere karşı sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyiniz.” (Bakara, 2/45) buyuruyor. Daha sonra da kendiniz ve benim için Allah’tan af ve mağfiret talebinde bulununuz.”
Vefatına yakın, oğlu Velid’e şu nasihatlerde bulunmuştu: “Ey oğulcuğum! Allah’a karşı takva sahibi olarak korun. Haberin olsun ki sen, Allah’ın birliğine, iyi ve kötü kadere iman etmedikçe Allah’a karşı takvalı olamaz ve ilme eremezsin…” (Ebû Davud, Sünnet, 17)
Hz. Ubâde b. Sâmit, (radıyallahu anh) Resûlullah’ın şöyle buyurduğunu haber vermektedir: “Kim Allah’a kavuşmayı severse, Allah da ona kavuşmayı sever. Kim Allah’a kavuşmaktan hoşlanmazsa Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz! Mü’mine ölüm gelince, Allah’ın rızası ve ikramıyla müjdelenir. Ona, önünde (ölümden sonra kendisini bekleyen) şeyden daha sevgili bir şey yoktur. Böylece o, Allah’a kavuşmayı sever, Allah da ona kavuşmayı sever. Kâfir ise, ölüm kendisine gelince Allah’ın azabı ve cezasıyla müjdelenir. Bu sebeple, ona önünde (kendini bekleyenlerden) daha menfûr bir şey yoktur. Bu sebeple Allah’a kavuşmaktan hoşlanmaz, Allah da ona kavuşmaktan hoşlanmaz.” (Buhârî, Rikâk 41)
Bugün