Bediüzzaman Hazretlerinin Erzincan ziyareti sırasında yaşanan bir Ramazan-iftar hatırası Ömer Özcan'ın Ağabeyler Anlatıyor-5 kitabında şöyle yer alıyor:
Müşir (Mareşal) Mehmed Zeki Paşa, Sultan II. Abdülhamid Han döneminde, Erzincan 4. Ordu-yu Hümayun Komutanlığında bulunmuş bir Osmanlı paşasıdır. Sultan II. Abdülhamid Han’ın çok sevdiği ve güvendiği Zeki Paşa’nın bu görevi, 1887-1908 tarihleri arasında tam 21 sene devam etmiştir. Sultan’ın tahtının zayıflamasıyla beraber, Zeki Paşa’nın görevi de sona ermiştir.
Konuyu araştırmak için 2010 yılında Erzincan ziyaretimiz oldu. Re’fet Kavukçu ağabeyin yardım ve destekleriyle iz sürdük. Re’fet ağabey bizi Bediüzzaman Hazretlerinin Erzincan ziyaretini yaptığı yılları anlatabilecek Hasan Dokgöz ağabeyle tanıştırdı ve beraberce Hasan Dokgöz’ün hatıralarını kaydettik. Ramazan ayı münasebetiyle bir hatırayı Risale Haber okuyucuları ile paylaşmak istedim. (Ömer Özcan)
HASAN DOKGÖZ BABASI ZEKİ PAŞAYI ANLATIYOR
1925 Erzincan doğumluyum. Babam Bekir Sıdkı Dokgöz, Erzincan 4. Ordu Komutanı Mehmet Zeki Paşa’nın mahiyetinde Kanun Başçavuşu olarak 16 sene hizmet etmiştir. Babamın köyü Şoha, şimdi Cevizli Köyü diyorlar. 1864 doğumlu olan babam 1949’da 85 yaşında iken vefat etmiştir. Kabri Erzincan Terzi Baba Mezarlığındadır. Bediüzzaman Hazretlerinin Erzincan ziyaretini babamdan duyduklarımı size anlatayım:
ÖNCE İFTAR MI, NAMAZ MI?
Bediüzzaman’ın ziyareti sırasında babam, Zeki Paşa’nın Başçavuşu olarak orada hizmet ediyormuş. Ramazan ayına denk gelmiş bu ziyaret.
Babam Bekir Sıdkı Dokgöz bana şöyle bir hatıra anlatmıştı:
“Bediüzzaman’ı Zeki Paşa davet etti Erzincan’a. Zeki Paşa bana dedi ki: ‘Aşçıya söyle şu şu yemekleri yapsın.’ Ben de gittim söyledim, o yemekler hazırlandı. Ramazan ayıydı, iftara az vakit kalmıştı. İftar sofrasındayız. Saate bakıldı, vakit yakın... Orada Erzincan’da bulunan ulemalar da vardı, meşayih de...
“Oruç açma mevzuunda, ‘Önce namazı mı kılalım yoksa iftarı yaptıktan sonra mı namazı kılalım?’ diye Zeki Paşa ortaya bir soru attı. Bediüzzaman’a soralım dediler. O sırada çok genç bir hoca, askerî lisede Türkçe hocası Divrikli Hoca Miktad: ‘Efendim, birer hurma veya zeytin alalım. Sonra namazımızı kılalım’ dedi. Paşa, Bediüzzaman Hazretleri’nin yüzüne baktı. Sonra, ‘Sus hele sen, ağzı bezekli talebe’ dedi. Hoca, ya da molla falan demedi, talebe dedi.
“Zeki Paşa ‘Hocam siz ne buyurursunuz?’ deyince, Bediüzzaman Hazretleri ‘Evvel taam, sonra kelam’ dedi. Oradan Çermeli Hocaefendi de: ‘Efendim bir delil, ayet veya hadis söylerseniz memnun oluruz’ dedi. ‘Ya molla, ayet yok, hadis var’ dedi Bediüzzaman.
"Cenab-ı Peygamber (asm) ashabıyla otururken: ‘Kim iki rekât kusursuz namaz kılarsa ona bir deve vereceğim’ diyor. Ashab kalkıyor, hepsi de namaz kılıyorlar. Artık kaç kişilerse... Kılamadıklarını söylüyorlar. ‘Ya Ali, sende mi kılamadın?’ diyor. ‘Ya Resulullah, ben de kılamadım. Acaba Kusva ismindeki devesini verir mi diye aklıma geldi’ diyor.
Bediüzzaman Hazretleri: ‘Nasıl? Tatmin oldunuz mu?’ diye sordu. Zeki Paşa: ‘Efendim bizi müstefid ettiniz’ dedi. Bediüzzaman: ‘Onlar deveyi düşünüp kılamadılar da, biz mi kılacağız? Acaba hangi yemek gelecek, tatlı mı gelecek diye’ onları ikna etmişti.” Bunları bana babam böyle anlatmıştı.