Önce Nurcuların Risale-i Nur’u yaşaması lazım

Muzaffer Avcı, ile yaptığımız röportajın üçüncü ve son bölümü

3. BÖLÜM

Röportaj: Abdurrahman Iraz-Nurettin Huyut / Risale Haber

YAPTIĞIMIZ CİHAZI YABANCILARIN FİYATININ YARISINA SATIYORUZ VE KORKUNÇ PARA KAZANIYORUZ

Bir soruyu daha önce sormam gerekirdi… Bir torna tezgâhlarını satın alma isteyişiniz, yabancıların talip olduğu böyle bir şey var. Nedir bu konu?

Çok eskide kalmış bir olay. Bu soru geç geldi. Şimdi seksenli yılların başında bu işe başlayınca, elektrik mühendisi olarak bu işlere başladım efendim her ne kadar yaptığımız cihazlar elektrikli bir cihaz olsa bile bütün parçalarımızı talaşlı imalat tezgâhlarında işletiyorduk. Bu tezgahların içinde, Bulgar malı, Rus malı tezgahlar vardı. Kullandık ama Türk malı tezgah yoktu. Böyle hızlı üretim yaparken, bir ara Ankara’da bir ihale vesilesiyle gezerken baktım Ankara sanayi caddesinde TAKSAN diye yazan bir yer var çok güzel tezgahlar gördüm. Türk malı tezgah. Hayret bunlardan bizim haberimiz yoktu. Meğer devlet kuruluşuymuş, yetkililerle görüştük.

Tezgahlar bizim kullandığımız tezgahlardan daha mükemmel tezgahlardı onların satış şartlarını falan konuştuk, baktım adamlar çok esnek konuşuyorlar, “bu tezgahları almaktan ziyade bize bir bayilik verin, biz bunun bayiliğini yapalım” dedim. Bakın burada da enteresan bir nokta var onlar diyelim ki Türkiye de on tane bayi kontenjanı açmışlar böyle bir çalışmaları da varmış biz de son anda müracaat eden on birinci firma olduk. Yani düşünebiliyor musun Karaköy’de sahibinde bir kayık var karşıya geçmek üzere on tane yolcusu var on birinci yolcu da tak diye içine atlıyor. On tane yolcu birbirini tanıyor ama on birinci yolcuyu kimse tanımıyor biz tabi o tezgahların dalında ve sektöründe çalışan bir insan değildik. Ama konunun ehemmiyetini bildiğimiz için biz bu işe soyunduk, daha evvel anlattığım gibi daha evvel yaptığımız işlerden iyi para kazanıyoruz, paramız birikiyor, bir kısmı ile arazi alıyoruz, yatırım yapıyoruz biraz da fazlalık para var, dikkat edin bütün bunlar hep sanayici olarak geçen örneklerdir.

Biz bu işe başladığımız vakit yaptığımız cihazı yabancıların Türkiye’de oluşturduğu fiyatın yarısına satıyoruz korkunç para kazanıyoruz. Onların yarı fiyatına satmamıza rağmen. Ne zamanki bizim üretim kapasitemiz arttı kendi arazimizde kendi binamızı yaptık kapasitemizi artırdık, ondan sonra fiyatları aşağı çektiler, bu sefer bizim maliyetimizin altında yarısına vermeye başladılar piyasaya o zaman biz zor durumda kaldık.Yine o ilk dönemlerdeki çok para kazandığımız dönemlerde fazla para birikmiş elimizde, bu paraya dedik ki bu devletin ürettiği tezgahları alalım, burada Rus malı, Bulgar malı tezgah olacağına, Türk malı tezgah olsun, çünkü kalitesi de çok mükemmel, onlardan çok üstün. Alman teknolojisinin patentini almışlar, Kayseri’de monte ediyorlar. Bizim o kadar siyasi bir bağnazlığımızın da olmadığını göstergesidir bu. O Fabrikayı da biliyorsunuz Erbakan kurmuştu. Büyük masraflarla Kayseri’ye kurulmuş, gittik firmanın bayiliğini aldık, soframıza elimizdeki paraları doldurduk. Kendi işimizden rahat para kazandığımız için o tezgahları satarak para kazanmaya da ihtiyacımız yoktu, dolayısıyla tezgahları aldığımız fiyata satmaya başladık. Yani fabrika bir tarafta yüzde 10 iskonto yapıyor, biz de yüzde 10 iskontoyu müşteriye yapıyoruz.
Nuri Demirağ’a da uçak siparişi vermişler, uçaklar yapmış ama devlet uçakları almamış.

Nuri Demirağ o zaman Türkiye’nin en zengin adamı...

Şöyle bir şey oldu dedim ki Taksan’a elimizde imkan var iken deposu tezgah dolu biz dayandık bu fabrikaya bütün tezgahları aldık, parasını verdik, bir de sofada olmayan tezgah siparişlerini de aldılar bu tezgahların da parasını verdim sonra bu 11 tane tazgahı 12 ay bana vermediler, niye vermiyorlar, bu adam bıksın bu işi bıraksınlar diye. Bana dediler ki sen bu tezgahları yüzde 10 iskontosuz satamazsın, normal fiyata satacaksın. Yahu sana ne? Ben satıyorum. Onlar Genel Müdüre baskı yapmışlar iskonto yapmasın diye. Peki iskonto yapmayınca adam pahalı şeyi almayacak ben senin malın satılsın diye teşvik ediyorum bana yaptığın iskontoyu ben de ona yapıyorum. İstemiyorlar. O gayrı müslim rüşvet vermiş Genel Müdürü satın almış ya onun borusunu öttürüyor. Bana baskı yapıyor. Faturayı verdi parasını da verdim fakat tezgahı teslim etmedi adam. Devletin adamı bana 12 ay tezgahları vermedi. 12 ay sonra gönderdi. Neden, bıksın da bu işten vazgeçsin diye, ben bıkmadım tezgahları da en son aldım sonra ne oldu biliyor musun bu adam istifa etti. Genel Müdür o gayrı müslimlerin şirketinin başına geçti. İşte Türkiye’de bu olaylar yaşanıyor. Sordun da anlattım.

Muzaffer Avcı Torna tezgahlarını aldığı fiyata satıyor ta ki Türkiye’nin malı satılsın, insanlar dışarıdan ithal mal kullanmasın… Muzaffer Avcı helikopter alıyor getiriyor parçalıyor, Türkiye’de helikopter yapmak istiyor, Rusya ile de anlaşıyor ama önüne bazı engeller çıkıyor, mücadele ediyor. Muzaffer Avcı mermi yapmaya çalışıyor, savunma sanayi için uğraşıyor, didiniyor. En başta sizi tanıyalım dediğimiz zaman en son sözünüz “şimdi emekli hayatını yaşıyorum” oldu.

Evet çok güzel dediniz.

Şimdi var mı öyle bir şey? Muzaffer Avcı emekli olabilir mi? O aşkla tenakuz olmaz mı?

Bizi yakaladın bir yerden. Şimdi olayı şöyle takdir ediyoruz. Demin dediğim gibi ülkeler arasında bir sıcak savaş vardır. Bir de ekonomik savaşlar vardır. Ekonomik savaşlarda netice alamayınca insanlar sıcak savaşa müracaat ederler. Biz de bir ekonomik savaşta 28 sene mücadele ettik. Askerlik yaptık yani bizim askerliğimiz 28 sene bizim şimdi süremiz bitti bu şeyden kendimizi emekli ettik ama emekli olmak işi bırakmak değildir, son nefesine kadar bu yolda bu doğrultuda görevine devam etmek demektir. Anlatabildim mi? Yani emekli olduk da işi bıraktık da öyle bir şey yok. Yani bu şimdi şuna benzer. Bir yerde yokuş çıkıyorsun efendim araba dörtten üçüncü vitese düşersin, çıkmak için ikinci vitese düşersin, çıkmayınca da birinci vitese alırsın. Ama her halukarda araba yokuşu çıkacaktır. Yani öyle emekli olmak yok.

Neticeye bakmak lazım. Biz bunları yaptık, neticesini her zaman Allah’tan istiyoruz, halktan bir şey istemiyoruz, bu hizmeti de dediğim gibi aldığımız dersin neticesi olarak yapıyoruz. Yani ne mutlu onun bedelini ödeyebiliyorsak, yani bizim aldığımız bu dersin karşılığında bu yaptığımız hizmetin de bedeli olmayacağını biliyoruz, bunun idrakindeyiz. Bizi bu seviyeye getiren bu imanı kazandıran eserlerin Üstadın bu dersi bu bedeli ödedik mi ödemedik mi? Çok şüpheliyiz. Borcumuzu ödemeye çalışıyoruz.

VATAN SEVGİSİ İNSANI HAYATA BAĞLAYAN BİR İPTİR


Borcunuzu ödemeye çalışıyorsunuz, bu arada evlendiniz değil mi?

Evet, o konuyu da açıklayayım. Ben bu müesseseyi 1980 yılında kurdum.1990’a kadar aynı cephede kan revan içinde çarpışan bir asker gibi on sene yoğun bir mücadele içinde her türlü riskle beraber katettik. Dolayısı ile bu risk içinde bir de sırtımızı bir aile sorumluluğu alıp onu da kendimizle beraber bir riske sokmamak için bu arada evlenmeyi düşünmedim. Ancak müessesemizi belli bir noktaya getirip de risk alıp muvaffak olunca 1990 yılında yani 40 yaşında evlenmeye karar verdim. Biraz geç oldu ama temiz oldu. Dört tane çocuğum var. En büyüğü liseyi bitirdi, diğeri ikiz bir tane de ufağımız var. Orta sona gidiyor.

Emekli olmadığınıza sevindim, çünkü Türkiye için bir kayıp olurdu...

Tabi aslında orada bir nokta var. Vatan sevgisi insanı hayata bağlayan bir iptir. Dalgıç adam dalgıç elbisesiyle suya dalar bir de hortumu vardır hava hortumu, yukardan dalgıca tazyikli hava verirler, bizi de hayata bağlayan hava hortumu vatan sevgisidir. Vatan sevgisi ile bunlar yapılır, esaret altında olsan, köle olsan bunları düşünmezsin.

Öyle bir şey anlatıyorsunuz ki... İşte bir milyon dolar var, yani bugün sadece vatan sevgisi için, yani bundan sonra daha kazanacağınız…

Sorduğun soruyu ben çok iyi anladım. Şimdi sen Muzaffer Avcı’yı çok iyi tanıyorum diyorsun, Muzaffer Avcı da kendisini çok iyi tanıyor. Dikkat et bu soruya ne cevap vereceğim. Muzaffer Avcı’ya bakıyorum bu bir milyon doları ne kazanacak kabiliyet var ne de harcayacak kabiliyet var. Ha o bir milyon doları vermişse demek ki sana o bir milyon doları vermek için verilmiş bunu hiç elinde tutmadan vereceksin. Nedir o efendim Hidrojen kongreleri yap memlekette insanların kafasına bir şey at, soru işareti at. Şimdi Hidrojenle ilgili teknolojiye bu insanlar hazırlansınlar. Bu para bunun için sana verildi bunu oraya vereceksin. O parayla ben kendime bir yazlık alsaydım lüks bir araba alsaydım o zaman emanete ihanet ederdim. İşte ben bunu yaptım. Muzaffer Avcı o kadar şey bir insan değil.

BU RİSALE-İ NUR’UN VERDİĞİ BİR EĞİTİMDİR


Herkesin ibretle ve imrenerek baktığı Muzaffer Avcı’nın altında üç kişinin kullandığı bir tane Renault araba var. Yani o bir buçuk milyon dolara bakıyorum Muzaffer Avcı, bir uçak, helikopter alırdı ama o basit bir Renault ile geziyor. Benim şimdiki arabamdan daha güzel değil. Muzaffer Avcı bunları daha önce söylediğiniz gibi basit arabalara bindi ama bu vatana, bu millete, bu insanlığa hizmet etmek için para harcadı…

Yine bak güzel bir şey hatırıma geldi.

İnsanlar şöyle derler benden can istersen vereyim ama para istiyorsun, can vermek çok kolay ama para vermek zor iştir. Ve Muzaffer Avcı zorunu seçiyor…

Ama şimdi bak bu Risale-i Nur’un verdiği bir eğitimdir. Paranın emanet olduğunu, insanın bir saç telinin bile hakiki sahibi olmadığını anlatıyor. Bu bir ikincisi, insandaki bütün meziyetler insana sonradan verilmiştir. İnsan hiçbir meziyeti kendisinin değil, kendisinden bilmesin. Nur’a vakıf olan bir insan hiçbir meziyeti kendinden bilmez dolayısıyla bu meziyetler bu maharetler bu bilgiler bize Allah tarafından verilmiştir. Ben sana konuşuyorum ha bire sana verilen cevaplar Allah tarafından bana ilham edilen şeyler. Yani biz hiçbir şeyi kendimizden bilmeyiz, menkul bilmeyiz. Anlatabildim mi? Cenab-ı Hak bizi bu şeylerde istihdam ediyorsa ne mutlu. Ne Mutlu ne güzel bir şeydir bu. Yani yoldur istikamettir Cenab-ı Hak bizi ve inananları son nefese kadar böyle hizmetlerde istihdam etsin.

Arkanıza baktığınız zaman keşke yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?

Hayır. Cenabı Hak her şeyi bize dolu dolu yaşattı, bunu derken böyle gençlik zamanında gençlik heyecanı ile yaptığımız hareketlerde bile bize attığımız her adımın tam on ikiden vurduğunu bilirim. Yani bunu üstü kapalı anlatıyorum anlayanlar anlar yani talebe iken talebe hareketlerinde bile Cenab-ı Hak hep isabetli hareketlerde bizi bulundurdu.

Peki keşke yapmasaydım dediğiniz, üzüldüğünüz bir şey var mı arkanızda?

İşte bundan bizi Risale-i Nur muhafaza ediyor…

BAZI NUR TALEBELERİNİN YANLIŞ İCRAATLARINA RAĞMEN


Peki cemaatte arkanıza baktığınız zaman sizi üzen bir şey var mı?

Tabi herkesin üzülmesi lazım gelen en önemli konu zaman kaybı,mesela bizim büyüklerimize cemaatimizde hizmet eden insanlara bu hizmetindeki kıdeminden dolayı hürmet gösteririz, yoksa onların bize akrabalık bağı başka bir bağı yok. Şimdi böyle olduğuna göre, ben sana hizmetindeki kıdeminden dolayı seni methederken sen de bu hürmeti yanlış kullanırsan o bizi üzer. Anlatabildim mi? Yani benim hürmet ettiğim bir çok insan var, yanlış yönlendirmeler yanlış kararlar içerisinde görüyorum, o zaman diyorum keşke böyle olmasaydı. Tepki yok ama keşke böyle olmasaydı keşke sabahtan beri konuştuğumuz genç beyinlerin belki böyle 1500 kişi var böyle beyinler ziyan edilmeseydi.

Risale-i Nur davası açısından düşünüyorum ileriye dönük düşünceniz hedefiniz var mı?

Şimdi bu da güzel bir soru bunun da cevabını vereceğim, benim daha evvel Amerika’dan bir misafir gelmişti. Nur talebesi. Ona Amerika’daki Nur hizmetlerini sorduğumuzda bir Amerikalı Müslüman’ın diğer bir insan tarafından, diğer bir Müslüman tarafından, Amerikan dışındaki bir ziyaret esnasında maruz kaldığı bir soruya verdiği cevabı bize anlattı hoşumuza gitti. Amerika’da Müslümanlık nasıldır deyince, adam demiş Amerika’da Müslümanlık Müslümanlara rağmen gelişiyor. Şimdi bu hizmeti de Türkiye’de de bazı Nur talebelerinin yanlış icraatlarına rağmen gelişiyor. Cemaatin etrafında bir koruma, muhafaza halkası var, bu korunmaktan ziyade, kendi durumunu muhafaza etmeye yönelmiş, hizmetleri olduğu kadar yeterli görüyor. Ben bunu bu şekilde götürürsem benim için bu yeterli diyor, bu yanlış bir şey bu çemberin dışında kalan insanlar bu çemberi yaracaklar ve bu hakikatlere kavuşacaklarını düşünüyorum.

Şu anda insanların, tüm cemiyetin Risale-i Nur’a ihtiyacı var, yanlış icraatlarla yanlış örneklerle bu toplumun dikkatleri Risale-i Nurdan kaydırılıyor. Veyahut şunu şöyle özetleyebiliriz Risale-i Nuru niçin okumuyorsun diye bir adama sorduğumuz vakit, o adamın bize soracağı ilk sual şudur, sen Risale-i Nur okuyorsun, Risale-i Nur senin üzerinde ne gibi etki yapmış. Senin üzerinde bu okuduğun kitapların neticesi lazım, kasapsan iyi et satman lazım, berbersen iyi tıraş etmen lazım, bunun gibi her şeyin en iyisini, eserlerin sana verdiği dersle senin üzerinde görünmesi lazım.

Bediüzzaman öyle diyor çünkü…

Evet eğer bunu yapamıyorsan ki nitekim tersi yapılıyor. Mesela Uhuvvet Risalesini okuyoruz, fakat aramızda husumet var, ihlas risalesini okuyoruz, fakat içimizde enaniyet var o zaman adam gayrı ihtiyarı “Sen bu uhuvvet risalesini okuyorsun ama sana hiç tesir etmemiş. İhlas Risalesini okuyorsun hiç ihlaslı hareket etmiyorsun” demez mi? Yani senin üzerinde tesiri görünmeyen bir şeyi başkasına niye okuyorsun, demek ki başkasına şunun için okuyorsun “bu adam çok bilgili bu adam nüfuz sahibi bir insan desinler” diye bunun için okuyorsun. Evvela bir insan kekeme dahi olsa konuşurken veyahut okurken okumasının kendi üzerinde tesiri olması lazım anlatabildim mi? Şimdi bizler maalesef Risale-i Nurları okuyoruz fakat başkaları için okuyoruz kendi üzerimizde tesiri yok, en acil yapılacak örnek hareketlerde, davranışlarda bulunmamız gerekiyor. Bu geçmişte yapılan hatalardan da süratle sıyrılmamız icap ediyor anlatabildim mi? O zaman bu hizmet dalga dalga, fevc fevc yayılır, Üstadımızın İslamiyet için söylediği bir söz var nedir o? İslamiyete layık doğruluğu ve doğru İslamiyeti diğer dinlerin mensuplarına göstersek onlar fevc fevc Müslüman olacak dediği gibi bizd e doğru Risale-i Nuru ve Risale-i Nura layık doğruluğu diğer insanlara gösterebilsek onlar zaten bizden daha kuvveti Risale-i Nura sarılırlar.

Risale-i Nur’dan anladığımızı doğru ortaya koyabilmek…

Hah öyle işte bunu yapabilsek diğer insanlar bizden daha kuvvetli nurcu olacaklar.

Geçmişte, hayatınızda eksik bıraktığınız bir şey var mı?

Bilemiyorum. Mutlaka eksikler vardır, yapmak isteyip de yapamadığımız şeyler vardır. Geçmişte gücümü sonuna kadar kullandığım kanaatindeyim. Yani yapamadıysam gücüm yetmemiştir onun için yapamamışımdır. Bu konuda pişman olacağımız bir işte bizi Cenab-ı Hak istihdam etmedi.

Şöyle gözünüzü kapatın uluslar arası büyük bir kongrede Risale-i Nur kongresi Amerika da Risale-i Nur’u anlatmak için orada Risale-i Nurla hakiki İslamiyetle müşerref olduklarını, anlatıyorlar. Araplar geldiler Mesneviyi ikinci bölümünü yazmak için çalışıyorlar, Japonya’dan Risale-i Nur’u ve teknolojiyi anlatıyorlar. İşte Avustralya’dan geldiler, Almanya’dan, İngiltere’den, dünyanın her yerinden geldiler, oranın temsilciler var Risale-i Nur kongresine tebliğler sunuyorlar bütün dünya televizyonları orada canlı olarak veriyor, dünya o anda izliyor, Türkiye adına da Muzaffer Avcı katılmış o kongreye ve mikrofon sizin…

Çok güzel bir soru, bunun cevabı gayet basit ve kısa… Onlara çıkar bu hakikatleri size geç ve layıkı veçhiyle ulaştıramadığım için özür dilerim der, aşağı inerim.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Röportaj Haberleri