Bismillahirrahmanirrahim
Cenab-ı Hak (c.c), Nur 11-14. ayetlerinde meâlen şöyle buyuruyor:
11 . Şübhesiz ki o iftirâyı getirenler, içinizden bir topluluktur. Onu (o iftirâyı), kendiniz için bir şer sanmayın! Bil‘akis o, sizin için (hakkınızda inen âyetlere ve bir çok sevâba vesîle olmakla) bir hayırdır. Onlardan (o iftirâyı çıkaranlardan) her bir kişiye (ise, âhirette cezâsını görmek üzere) o işlediği günah vardır. Onlardan, (elebaşılık yaparak, bu günahın) büyüğünü yüklenen kimseye ise, (pek) büyük bir azab vardır. (*)
12 . Onu işittiğiniz zaman, gerek erkek mü’minlerin ve gerekse kadın mü’minlerin, kendi vicdanlarıyla hüsn-i zanda bulunarak: “(Böyle bir şey olamaz!) Bu apaçık bir iftirâdır!” demeleri gerekmez miydi?
13 . (Onların) buna karşı dört şâhid getirmeleri gerekmez miydi? Mâdem ki şâhidleri getiremediler; öyleyse onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir.
14 . Hâlbuki dünyada ve âhirette Allah’ın ihsânı ve rahmeti üzerinizde olmasaydı, içine daldığınız bu şeyden (iftirâdan) dolayı, size elbette (pek) büyük bir azab dokunurdu.
(*) Burada geçen iftirâ, Abdullah İbn-i Übey ismindeki yahudi asıllı bir münâfığın, mü’minlerin annesi Hz. Âişe-i Sıddîka vâlidemiz (ra) hakkında ortaya attığı iftirâdır ki, târihe “İfk Hâdisesi” olarak geçmiştir. Cenâb-ı Hakk bu âyetlerle, o iftirâyı reddetmiştir. (Nesefî, c. 3, 200)