“Varlığını” varlığı yaratarak gösteren Rabbine karşı gaibane ubudiyetini itmam eden bir kula, hazırane suretinde ubudiyet için yüce âlemlerden ikmal çağrısı olan mi’rac, bir Lütf û Ehadiyyettir... Birliğini Nübüvveti emanet ettiği Zatın (a.s) dini ile bildiren, ruhu ile beraber bedenini de sema canibine sevk eden Rahman, meratib-i kemalatta nihayet terakkisinin seyr ü süluku olan mi’racı, ehl-i sema için bir bürhan-ı velayet kılmıştır...
O’nun Mi’racı; Âdem’in (a.s) yaratılmasına “itiraz” eden melaikeye “ben bilirim siz bilmezsiniz” ezeli hitabının, nefsanî arzularından sıyrılmış bir arzlının varlığı ile ispat edilmesidir...
O’nun Mi’racı; ism-i azamın mazhar-ı etemmi olan, haramiler tarafından yolu kesilen kulun, Sübhan ve Bürhan Rabbi tarafından huzuruna davet edilmesi, semavi bürhanlar ile teyid ve teselli edilmesidir...
O’nun Mi’racı; asar perdeleri arkasında vahidiyet kanunları ile tecelli eden Zatın, Ehadiyet tecellilerine de mazhar kılınması, “yerdekilere” inşikak-ı Kamer ile ispat edilen Nübüvveti gibi, velayetinin de “göktekilere” uruç ile izhar edilmesidir...
O’nun Mi’racı; “ihsan” şuurunun ufkuna eren bir kulun sidret’ül müntehadan Kab-ı Kavseyn makamına yükseltilmesi, tarifsiz tecelliler ile mukabelede bulunup yüksek bir paye verilmesi, büyük bir gaye için tavzif edilerek geri gönderilmesidir...
O’nun Mi’racı; Vahidiyet sırrıyla kâinatın külli olarak müşahede ettirilmesi, âlem-i imkânı aşıp âlem-i vücuba yaklaştırılması, daire-i Ehadiyetine, rüyet ve kelamına doğrudan doğruya mazhar kılınmasıdır…
O’nun Mi’racı; yaratılış gayesini Rahman adına inşa ve ihya ile tavzif edilen bir zatın ismiyle, cismiyle, resmiyle sema ehliyle de görüştürülmesi; Rabbi’ni tanıma adına okuma bilmeyen(!) bir ümminin semavi mektupları da okuması için yükseltilmesidir...
Ancak, asıl olan O’nun (a.s) zaman ve mekân ötesi seyahatinin sırlarını anlamak, sınırlarını kavramak olamaz. Asıl olan mi’rac ile bizlere verilen zengin mesajları kendimiz için almak, kendi mi’racımızın şartlarını tahakkuk ettirmeye niyet ve gayret etmektir...
O halde bizim Mi’racımız nedir ve nasıl gerçekleşecektir?
Bizim Mi’racımız; “ki onlar namazı haşyet içinde ifa ederler” müjdesine erme, namazın hakikatine yükselme, mana-yı ismiyle arz ehli ile alakayı kesme, O’nun Mi’racı gibi “sema” ehli ile irtibata geçmedir...
Bizim Mi’racımız; fıtratımıza sirayet eden ibadetimiz ile ubudiyet şuuruna erme, kurbiyet adına imanımız için gereken ehemmiyeti vermedir… Bizim Mi’racımız; arızî olandan semavi olana içkin olandan aşkın olana yönümüzü dönme, aşkın olanın aşkıyla yanan kalbimizin arşına yönelmedir…
Bizim Mi’racımız; imkâna değil imana yaslanma, in’ama değil Mün’ime dayanma, dünya için değil ukba için tasalanmadır... Bizim Mi’racımız; sünnet-i seniyenin içinde tecelli eden esma-i hüsnaya mazhar-ı cami olmaya çalışmadır…
Bizim Mi’racımız; zamanın ve mekânın tahakkümünden kurtulmak için zamanın ve mekânın Rabbi’nin merhametine sığınma, kulluğun önceliklerini görüp inceliklerini yerine getirme, kesret ve kesafete dönen yüzlerimizi marifet ile vahdet ve letafete çevirmedir…
Bizim Mi’racımız; ilimde rusuhiyete, marifette vukufiyete, ubudiyet-i insaniyede hulusiyete, tevfik-i ilahiyi hak adına uhuvvet-i hakikiyeye vasıl olmadır…
Elhasıl; her son bir öne istinad, her ön bir sondan istimdat eder. Sonda alınacak ödüle olan inanç büyümeden, inancımız için önde ödeyeceğimiz bedel de büyümeyecek demektir.
Olanca genişliğine rağmen dar gelen yeryüzü, göğüs kafesimizde bir kuş gibi çırpınan yüreğimizden yükselen acılarımız çoğaldığı, yerlerle irtibatımız kesilip göklerle ülfetimiz arttığı zaman bizim için Mi’rac başlamış demektir.
Vahiy ile yere serilen/indirilen “gök sofrası” ile yüce mekânlara/makamlara doğru kullarının yükselmesini isteyen Zatın şanı ne yüce...