Nobel ödüllü yazar Orhan Pamuk, edebiyatımıza unutulmayacak bir roman kahramanı kazandırdı: Mevlut Karataş. Pamuk, 6 yıl aradan sonra yayımlanan yeni romanı ‘Kafamda Bir Tuhaflık’ta bozacı Mevlut’un hikâyesi üzerinden Türkiye’nin, özelde İstanbul’un 40 yıllık siyasî ve sosyal değişimini anlatıyor. Romanda bütün toplumsal kesim ve görüşler kendisine yer buluyor. Yazar onları anlatırken eşit mesafede duruyor ve yargılamak yerine anlamayı tercih ediyor. Orhan Pamuk, Mevlut’u o kadar benimsemiş ki, “Kitabımı sevmesinler ama Mevlut’u sevsinler.” diyor.
Mevlut, Çarşamba’da bir medreseye gidiyor, o nereden çıktı?
Onun bir yaşanmışlığı var. 1973’te ben teknik üniversiteyi bıraktım. Eniştem Şevket Rado, Türkiye’nin en iyi hat koleksiyonuna sahipti. Şimdi Sabancı Müzesi’nde sergileniyor. Kafamın karıştığını, mimarlık okumayı bıraktığımı, eski şeylere merak saldığımı görünce, ‘sana biraz Osmanlıca öğretelim’ dedi. Teyzemin aracılığıyla Vezneciler’de ünlü bir hattatın derslerini almaya başladım. Oraya İstanbul Üniversitesi’nden muhafazakâr öğrenciler de gelirdi, ayakkabılarımızı çıkararak içeri girerdik. Bir ders iki ders, sonra onlar benden sıkıldı, ben onlardan... Ve aslında hattat olmak istemediğimi de anladım ama kamışlar yonttuk, mürekkebe bandık, hocamız gelince saygılı davrandık…
Orada bir cümle vardı, Risale-i Nur’lardan…
Evet, ben romancı Orhan’ım artık, biraz da çalışayım di mi dersime (gülüyor)! Romancılık budur ama biraz oradan, biraz buradan, biraz da onların bir yere oturtulması.