Adamın biri ormanda bulduğu bir kurt yavrusunu bahçesinde besliyormuş. Bir zaman sonra yavru büyüyüp kurt olmuş ama evcil bir köpek gibi davranıyormuş. Günlerden bir gün, nasıl olmuşsa olmuş, kurt ormana kaçmış. Adam başlamış üzülüp ağlamaya.
Babalarının bu haline dayanamayan oğulları, bulup getirmişler kurdu ormandan ama nafile. Baba, hiç mi hiç mutlu değilmiş.
— İşte getirdik o çok sevdiğin hayvanı. Daha ne diye üzülüyorsun, diye soran evlatlarına başını kaldırıp cevap vermiş:
— Getirdiniz evet getirdiniz ama o eski kurt değil artık. O ormanı gördü evladım, ormanı gördü!
Bugün olanları çok değil birkaç yıl öncesinde söyleselerdi hangimiz inanırdık?
Halkının bir kısmını uzun yıllar inkâr eden, ses çıkaranı her türlü yolla susturan devlet kimin devletiydi?
Yıllarca inançları yüzünden her türlü baskı ve tasalluta maruz kalan mütedeyyin kesim ve onların çocuklarını eğitim, çalışma gibi temel haklardan mahrum bırakan sistem kime hizmet ediyordu?
Yıllarca süren ve sanki “değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez” gibi görünen katsayı değişti. Sembolleşen zulümlerden biri bitti.
Üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri kuruluyor.
Bir süre önce de Alevi Çalıştayı yapılmıştı.
Şimdi de İçişleri Bakanı toplumun değişik kesimlerinden aydınlarla Polis Kolejinde Kürt Çalıştayı yapıyor.
Kolaysa inanın hadi!
Çalıştaya katılanların dahi inanmakta zorlandıkları bir durum.
Çok değil birkaç yıl öncesine kadar bugün söylediklerinin yarısını söyleselerdi bölücülükle, hainlikle suçlanacaklarından şüphe eden kimse yok.
Ergenekon isimli soruşturma ve yargılama sürecinde derdest edilenlerin haklarındaki iddialar vardığı dehşetli boyut tüylerimizi diken diken ederken meğer tam da zamanıymış dedirten gelişmeler bir nebze olsun ülkenin geleceğinden ümitlenmemizi sağlamıyor mu?
Ümitvar olmak lazım.
İtiraf edeyim ki ben, hem gelecekten ümitli hem de heyecanlıyım.
İşte bu noktada atılan bu adımlar için “meğer tam da zamanıymış” demiyor muyuz?
Eğer soruşturma sürecinde sanık sıfatıyla adı geçenler eski pozisyonlarında olsalar veya eski güçlerinde olsalardı, muhalif sesler şimdiki gibi cılız kalmazdı diye düşünmekten kendini alamıyor insan.
Eğer kendi çıkar ve iktidarları için her şeyi göze alıp her türlü kirli tezgâhın içinde yer almaktan çekinmeyenlerin iplikleri pazara çıkarılmasaydı başta iktidar partisi olmak üzere, askeri ve sivil inisiyatif alan herkes topa tutulurdu.
Gerçi bazı siyasiler şimdiden Çalıştaya katılanları “oniki kötü adam” diye hedef göstermekten geri durmadılar. Çalıştaya aydın, yazar ve düşünür on beş kişi katıldığına göre sayın siyasiye göre hangi üçü “iyi” durumdaydı, onu merak etmekten kendimizi alamıyoruz doğrusu.
Yine malum basın ne yapar eder bir “irtica” aktör ve aktrisleri bulur, allayıp pullayıp ekranlara dizerdi.
Örnekleri çoğaltmak mümkün elbet ama siz de en az bu satırların yazarı kadar seyrettiniz malum filmi.
28 Şubatın belki de en hayırlı neticesi bu oldu. Millet her türlü tiyatroya, gösteriye alıştı, aşina oldu.
Kısacası sanki “bir şey değişti, her şey değişti”.
Hiçbir şey eskisi gibi değil artık.
Millet de uyandı, memleket de.
Dokunulmazlara da dokunulduğunu, hatta gerekirse bir kere daha dokunulduğunu gördü.
Kısacası “eski hal muhal” oldu.
Millet kurt oldu.
Dahası, kurt ormanı gördü…