Bu İlahi bir emirdir: Yemeyeceksin, içmeyeceksin, almayacaksın, çalmayacaksın, çırpmayacaksın, kırpmayacaksın, ne kendine ne de başkalarına zulmetmeyeceksin.
...
Filan tarihinde Dumlupınar Üniversitesinde asistanım. Zar zor geçindiğımiz maaşımızın ödemelerinde yaşanan aksamalar, bizleri daha da sıkıntıya sokuyordu.
İşte, geciktirilmesine rağmen, yine maaşımı alamadan Kütahya'dan (Dekanlıktan) Bilecik'e, (Fakülteye) eli boş dönüyordum.
O ara kalkmak üzere olan otobüse yetişmek için koşarken yerde düşürülmüş olan bir cüzdan gördüm. Tabi bir refleksle cüzdanı alıp otobüse bindim.
Yerime geçip oturur oturmaz, cüzdanı açıp baktığımda içinde maaşımın fevkinde, Alman markı ve Türķ lirası cinsinden para vardı. O halet içinde harika bir şeydi bu! Doğrusu sevinmedim değil; düşünsenize ihtiyacım olan para, adrese teslim edilmiş gibi avucumun içindeydi.
Üstelik bunu kimseciklerde bilmiyordu. Böyle düşününce anlık rahatlamamı sarsan bir gerilim hissettim üzerimde. Hiç kimse değilse de Allah olanı görüyor, biliyordu ya!
Bu hakikat içimden geçen cazip ihtimali sarsıp, buharlaştırdı.
Bu durumda nefsim, işin "hikmet" boyutuyla yaklaşıp, "tamda bunun ihtiyaç zamanında Allah'tan bir "lütuf" olduğunu hatırlattı. Hatta daha da olmazsa "ihtiyacını karşılamak için harca, sonra ödersin" gibi bir çok "iyimser" düşünce önerilerini peşpeşe sıralıyordu nefsim.
O dakika sonrası, zihnimdeki bu nefsani "iyimser" yorumlara karşı, aksi bir tesir yapmış gibi, vicdanımdan yükselen Hakkaniyetli ve kararlı bir sesle "hayır!" dedim; bu para bana ait değil, yani haram!
Devamında derhal ikinci adıma geçip içindeki kimlik ve kartvizite odaklandım. Kütahya'nın Tavşanlı ilçesinde bir İnşaat Mühendisine ait olduğu anlaşılıyordu. Bilecik'e varınca çarçabuk kendilerini telefonla aradım. Bilahere ertesi gün cüzdan sahibi şahıs geldi. Kendi ifadesiyle polisten aldığı geri bildirimle "ümidimi kesmiştim" dediği cüzdanını, kendilerine tastamam teslim ettim. "Sizin şahsınızda insanımıza olan güvenim arttı" gibi minnet dolu bir çok güzel szzler söyledi. Hatta daha ilerisine giderek "yanlış anlamazsam " paranın yarısına yakın miktarını bana bırakma konusunda ısrar ettiyse de kabul etmedim.
Benim durduğum yerden, vicdani bir rahatlamayla birlikte, insaniliğin ve ahlakiliğin sergilenmesinin gurur ve haysiyetini, iyiliğin tarifsiz hazzını yakini olarak yaşamış oldum.
Burada benim için önemli olan, bu insani ve ahlaki tavrın bendeki kök değeriydi.
Daha doğrusu, ihtiyacım olmasına rağmen, otobüste o gel-git sürecinde cüzdandaki paralara el sürmemem noktasında nefsimi ikna eden inancımın dirayetini, önceden bir yaşanmışlık eseri olan hikayesini tekraren iftiharla yaşamamdı.
Şöyle ki; henüz on yaşında bir çocuktum. Aylardan Ramazandı ve keyifle oruçluydum. Kendi kuzularımızı otlatmak için meraya açılmıştım. Çocuk ve oruçlu olmamın yanında mevsim ve vaktin öğlen-ikindi arası bunaltıcı sıcağıyla birlikte müthiş susamışlık hali içerisindeyim. Bununla birlikte aynı zamanda kaya dibinden adeta buz gibi yerden kaynayan göze suyunun başındaydım.
O susamışlıkla göze suyunu hayalen avuçlayıp içtiğimi düşünmek bile beni daha ötesine taşımak için, çocuk irademi bayağı bir zorluyordu. Hani etrafımda kimseciklerde yoktu. Ne varki bütün zorlayıcı şart ve imkanlara rağmen o sudan içmemiştim. Zira "ben oruçluydum." Hiç kimse görmese de, kesinkes Allah beni biliyor, görüyor ve gözetliyor olduğuna dair inancım tamdı.
Bu inançla ve kıyasla, ihtiyaç duyduğum halde, ne orada gözenin suyundan içebilmiştim, ne de burada cüzdanın parasına dokunabilmiştim. İtikadımca her iki halde de orucumu bozmamıştım.
Çünkü yasaklanana karşı oruçluydum! Oruç yasaklanandan bir kaçınma, mana alemine bir açılma eylemiydi. Hiç şüphesiz yasaklanan, her ne ise, ondan menedilmiştık. Dahası men edilen şey bir yönüyle haramdı, haram kılınan helalin orucunu bozardı.
Daha sonra öğrenecektim ki, orucu bozan insanı da bozardı. Orucun bir inancı ve ahlakı, inancın ve ahlakında bir orucu vardı. Diğer ifadeyle aynı zamanda, orucun inancı ve ahlakı insanın inancı ve ahlakıydı.
Bütünüyle bu mananın, hayatımı(zı)n her alanına hakim kılınması derin niyazımdır, Yarabbim!
Selam ve muhabbetle...