Oruç en karlı manevi ticaret

Diyarbakır Eğitim Grubu tarafından her yıl öğretim sezonu boyunca haftada bir düzenlenen “Üniversite Seminerleri” geniş katılımlarla sürüyor.

H. İbrahim Önal’ın haberi:

Risale Haber-Diyarbakır Eğitim Grubu tarafından her yıl öğretim sezonu boyunca haftada bir düzenlenen “Üniversite Seminerleri” geniş katılımlarla sürüyor.

DKM Konferans Salonunda gerçekleştirilen seminere, akademisyenler, çeşitli fakültelerde okuyan üniversite öğrencileri ve üniversiteye hazırlanan kursiyerler katılıyor.

Tıp Fakültesi öğrencisi intörn Doktor Bedri Çetin’in sunduğu “Oruç “konulu seminerde oruçla ilgili ayrıntılı bilgiler verildi. Orucun çeşitlerini, sosyal hayattaki yeri, nefis terbiyesi ve maneviyatı düzenlemedeki yerine dikkat çekilen seminer ilgi ile izlendi.

Orucun Farsçadaki “ruze” kelimesinden dilimize geçtiğini ifade eden Çetin, “Arapçada savm veya sıyam denilen oruç bir şeyden uzak durmak kendini bir isteğine karşı engellemek demektir. Bir fıkıh terimi olarak oruç ise, imsaktan iftar vaktine kadar bir gaye için bilerek yemek, içmek ve cinsel ilişkiden uzak durmak demektir” dedi.

Orucun çeşitlerini de hatırlatan Çetin, Ramazan orucunun sosyal hayattaki etkilerine dikkat çekti. Allah’ın insanları gelir ve kazanç noktasından bir birinden farklı yarattığını, bu noktada zenginleri fakirlerin durumunu anlamaya davet ettiğini belirten Çetin, “zenginler fakirlerin hallerini ve açlıklarını ancak oruçla tam olarak anlayabilirler. İnsanın insana şefkati hakiki şükrün esasıdır. Yani elinde varken başkasına yardımcı olmamış bir insan, yoksula, yetime kısacası yardıma muhtaca yardım etmemiş ise istediği kadar diliyle şükretsin bu şükrün bir kıymeti yoktur. Peygamber Efendimiz (a.s.m.) “komşusu aç iken kendisi tok olan bizden değildir” Hadis-i Şerifiyle bu noktayı çok güzel bir şekilde ifade etmiştir. Zengin ve fakir arasındaki yukarıdan aşağıya şefkat, aşağıdan yukarıya doğru saygının olabilmesi için zekâtın verilmesi lazımdır. Bunun da tam olarak yapılabilmesi için oruç en güzel aracı olmaktadır” şeklinde konuştu.



Çetin, seminere şöyle devam etti:

“Nefis her zaman hür ve serbest olmak ister. Ve öyle düşünür. Hatta çok ileri giderek kendini Rab olarak görür. Nitekim insanlığın başında Hz. Âdem (a.s) döneminde Kabil Habil’i öldürmüş, şeddatlar, nemrutlar, firavunlar ve deccallar gelmiş ve ilahlık iddiasında bulunmuşlar. Nefse göre her şey kendisi için vardır. Ve Allah (haşa) bütün nimetleri ona vermek zorundadır. Bu yüzden her şeye hayvan gibi saldırmaktadır.
İhlâs Risalesi’nde Hz. Yusuf (a.s) nefis daima kötülüğü ister. Nefse itimat edilmeyeceğini söyler.

“Cenabı Hak nefse demiş ki “ben neyim sen nesin?”. Nefis ben benim sen sensin demiş. Azap vermiş cehenneme atmış yine sormuş, yine demiş “ben benim sen sensin” . Hangi azabı vermiş ise nefis enaniyetten kurtulamamış. Sonra açlık ile azap vermiş yani aç bırakmış. Yine sormuş ben kimim sen kimsin?
“Nefis demiş sen benim Rabbi Rahimimsin, ben senin aciz bir kulunum. Fakat kişiye verildikten sonra terbiye edilmediği için Rabbini unutmuştur.(Yeniden başa dönmüş ben benim sen sensin )
“Bundan da anlaşılıyor ki nefis oruçla (açlıkla) terbiye olur. Hepimizin bildiği gibi büyük İslam alimleri, veliler nefsin kötü istek ve arzularını kırmak için dağda bir mağaraya çekilip kuru ekmek ve zeytinle nefislerini terbiye etmiştir. İlahi makamda terfi etmiştir.

Peygamber Efendimiz (a.s.m.) orucun nefis için bir kalkan olduğunu evlenme noktasında sizden evlenmeye uygun olanlar evlensin evlenmeyecek durumda olanlar oruç tutsun demiştir.
Sonuç itibariyle ramazan orucuyla en zenginden en fakire kadar bütün herkesin nefsi anlar ki, kendisi malik değil memluktur. Hür değil abddir, kuldur. Emir olunmaz ise en adi en rahat şeyi dahi yapamaz böylece nefsin saltanatı kırılır kulluğu takınır hakiki vazifesi olan şükre girer.



RAMAZAN ORUCU VE ŞÜKÜR

“Bediüzzaman Hazretleri birinci sözde geçtiği gibi çok kıymetli nimetleri bize getiren tablacıya bir bahşiş verip asıl mal sahibini, asıl yaratıcıyı tanımamak ve görmezden gelmek ebetteki akla ve mantığa sığmaz.
Cenab-ı Hak hadsiz nimetlerini yeryüzüne serpmiş ve bütün bu nimetleri tam zevkimize göre cins cins, ayrı ayrı her mevsimde gelecek şekilde yeryüzüne yaymıştır. Üstelik Cenabı Hak verdiği bu bütün nimetlere karşılık sadece şükür istemektedir. Bize bu nimetleri getiren zahiri sebepler, aracıları, tablacılara bir fiyat veriyoruz, teşekkür ediyoruz. Hatta müstehak olmadıkları pek çok hürmet ve saygıyı gösteriyoruz. Oysaki bu nimetlerin gerçek sahibi bu saygıya, bu hürmete, bu teşekküre hadsiz derece daha layıktır.

“İşte Allah’a teşekkür etmek bu nimetleri doğrudan doğruya Allah’tan bilmek o nimetlerin kıymetini takdir etmek, o nimetlere kendi ihtiyacını tam hissetmekle olur. İşte Ramazan orucu bunu tam olarak sağlıyor samimi, riyasız halis, geniş bir şükrün anahtarını veriyor.
Bir şeyin anlaşılabilmesi için bazen zıddının da bilinmesi gerekir. İnsanlar mecburi aç ve susuz bırakılmaları hiç aç kalmadıklarında ya da susuzluk nedir bilmediklerinden Allah’ın verdiği bu nimetlerin hayati kıymetini tam olarak idrak edemiyorlar. Anlamıyorlar onlar olmadan da olur zannediyorlar. Örneğin sürekli tok olan bir zenginin gözünde bazen kuru ekmek nimet olarak sayılmayabiliyor. Halbuki iftar vaktinde o kuru ekmeğin ne kadar büyük bir nimet olduğunu, dili, midesi, ağzı, şahitlik eder. Ramazan-ı Şerifte en zenginden en fakirine kadar herkes o nimetlerin kıymetini anlayarak manevi bir şükre mazhar olur. Bediüzzaman’a göre yemek ve içmekten alıkonulması ile insan anlar ki o nimetler benim mülküm değil ben bunları yeme ve içmede hür değilim demek başkasının malıdır, başkasının verdiği şeydir. Ben bunları yemek için onun emrini bekliyorum o zaman insan nimeti nimet olarak bilir. Ve manevi bir şükre girmiş olur.

RAMAZAN AYI VE AHİRET KAZANCI

Allah ahir zaman ümmetine yani bize içinde sevapların katmerleştiği bazısında 80 senelik ömre bedel olduğu özel günler lütfetmiş. Bunlar mevlit, beraat, miraç, ramazan ve kurban bayramı, üç aylar, cuma günleri gibi…
İşte ramazan da bu özel günlerden biridir ve içinde ahiret için hazineler saklamaktadır. Ramazan ayında her bir harfin sevabı bir iken bine çıkar. Kuran-ı Kerimin normal zamanda her bir harfinin on sevabı varken ramazan ayında bin, ayete’l-kürsi gibi ayetlerin harflerinin binler sevabı vardır. Cuma da daha da artar kadir gecesinde 30 bine çıkar.

Özel Haberleri