Kur’an’ın bir emri olan şu oruç ki, işte şu içerisinde bulunduğumuz ramazan ayında geçmiş ehl-i iman ümmetlerine farz olunduğu gibi biz ehl-i imana da farz kılınmıştır. Ramazan orucunun hikmetleri, fayda ve maslahatları saymakla bitmez.
Oruçtaki i’caz veçhini şu kasır fehmimle şöyle anlıyorum ki,
İslam’ın şeairlerinden olan Hac ve Namaz gibi, Ramazanın Orucu da Müslümanların, bedeni, ruhi, içtimai, sosyal hayatında fevkalade ehemmiyetli iz bırakan müsbet tesirler, faydalı neticeler ve yerini asla başka şeylerin dolduramayacağı deruni manalar vardır.
Beş vakit namazlarda Bayram ve Cuma namazlarında ve Hac’da, dili, ırkı ve kökeni ve rütbesi ne olursa olsun tüm inananları omuz omuza, kalp ve ruhlarını bir araya getiren, bir hakikate bağlıyan, insanları birbirine sevdiren saydıran, bir gayeye tevcih eden, bir maksat etrafında birleştiren, muhabbet ve uhuvveti ve neticede tüm insaniyete barış ve huzuru getirecek neticeyi gösteren bu iki şeair’in mucizevi bu cihetlerinin yanında Oruç hakikatının da mu’cizevi şöyle neticeleri hikmetleri var;
Oruç, yaklaşık 15-20 saatlik hikmetli bir açlıkla, insan-ı mü’mine serbest ve müstakil olmadığını, mahiyetinin nihayet acz ve zaafla yoğrulduğunu her şeye muhtaç olarak yaratıldığını, keyfinin estiğiyle yaşayamayacağını, hayvan gibi hür olmadığını, taşı sıkıp su akıtacak kadar güçlü ve vücudunun demirden taştan olmadığını, bir bardak su ve bir parça kuru ekmeğe muhtaç olduğunu ve hadsiz ihtiyaçlarına hadsiz nimetleriyle cevap veren bir Rabbi Kerimin dergahına ilticaya muhtaç olduğunu ve Kudret-i Hadsiz bir Kadir-i Zülcelalin Kudretine istinatla ve Rahmetinden istimdat ile yaşayabileceğini, tokluk zamanlarında bu acz ve ihtiyacını tam hissetmediğini işte oruçtaki bu manalı açlıkla bunları derk edebildiğini, firavunane enaniyetini bir tarafa bırakıp Dergah-ı Uluhiyette acz ve fakrını ilan etmesinin gerekliliği, dua ve niyaz ile halisen muhlisen kulluğunu itiraf etmekle, bu dünyada saadet ve mutluluğunun ancak Sultan-ı Kainatın aziz ve mükerrem bir misafiri olduğunu anlamakta saklı olduğunu ve buna ancak Ramazandaki Oruçtaki hikmetli açlığın verdiği haleti ruhiye hakikatıyla ulaşılabileceğini, bu itikat ve nazarı ubudiyetle samimi olarak kemalat-ı insaniye yolunda ilerleyebileceğini, vedia olan vücudunu, orucun verdiği sıhhat ve afiyetle sahibinin rızasına muvafık istimal edebileceğini, yardıma muhtaçlara mükerrem insan olarak ikram ve yardımda bulunmasının gerektiğini, ikramın ve yardımlaşmanın zaaf içindeki insanlar içinde muhabbet ve uhuvveti ve saadeti temin edeceğini, hakiki insaniyetin ve kemalatın bununla mümkün olacağını anlar ve idrak eder.
Beşerin Din-i Hak’tan aynen veya ilhamen aldığı ve uyguladığı ahlaki, sosyal, içtimai faaliyetlerini bir tarafa bırakırsak, dünyanın hiçbir yerinde en medeni geçinen ülke ve devlet ve milletlerinde, şu oruç gibi şahsı terbiye edip günahlardan ve pisliklerden arındıran, halıkı ve yaradanıyla ciddi bir münasebeti sağlayan ve ruhunu kemalata sevkedip sükunete erdiren, hayatının ve bedeninin murakebesini ve muhafazasını ve sağlığını ve sıhhatini netice veren, sosyal ve içtima-i hayatında yardımlaşma ve kaynaşma ve dayanışmayı tesis eden başka ilmi, kültürel, şahsi ve sosyal başka bir uygulama ve bir benzeri faaliyeti, organizasyonu var mıdır? Ve gösterilebilir mi? Gösterilemez.
İşte Ramazan ayı ve içerisindeki oruç mu’cizesi budur.
Demek Ramazanın orucu bu hakikatı ile insanı yaratan ve insanın melekutû Kudret elinde olan ve insanın saadet düsturlarını Kur’an’ın’da vaz’eden, Halık-ı Kainat tarafından hakiki insan olan ehl-i imana çok hikmetlere binaen farz kılınmıştır.
Demek oruç hakikatı, Rububiyet-i Mutlaka’nın canibinden gelen ve beşerin, hasseten ehli imanın terbiye ve kemalatını ve şahsi ve içtima-i saadetini esas alan ilahi bir hakikat olduğu bedaheten anlaşılıyor.
İnsan nazarı gaybı bilemez, göremez. Gayba ve bilemediği şeylere aklen ulaşamaz. İnsan vücudu ve sağlığı ile alakalı, ruh ve maneviyatı cihetiyle alakalı, içtimai ve sosyal hayatı ile alakalı, tıbbî, ruhî ve içtimai hakikatler, araştırmasız, incelemesiz, ilimsiz kendi kendine birden bilinemez. Bunlar kesben olacak şeylerdir.
Şimdi bin dört yüz sene evvel yaşayan, okur yazar olmayan her cihetle ümmi bir zat (ASM), zamanın ilerlemesi ve fikirlerin ittihadı neticesi bulunan ve bilinen insanın şahsi ve içtimai hayatının lehine olan bedeni, ruhi ,tıbbi, terbiyevi, ahlaki, hukuki, sosyal, içtima-i emsalsiz harika fayda ve meyveleri netice veren bir oruç hakikatını nerden bilecek ve nasıl bilipte nefse gayet ağır gelen bu oruç emrini verecek. (Almanlar Rahmetli Ali Uçar’a oruç için “bir ay nasıl intihar ediyorsunuz” diyorlarmış. Bu teknoloji asrında Alman aklı orucun henüz künhüne varamamış. Ama mevtalut obezitelik belasının tokatlarıyla envai çeşit diyetlerle bir nevi anlamaya başlamışlar.)
Demek bütün Hakaik-i Kuraniye gibi bu Ramazan Orucu da Vahiy olarak Resul-i Ekrem (ASM)’e gelmiş, Uluhiyyet-i Mutlakanın, ilmi muhitinden ve Rububiyet-i Mutlakanın, hazine ve tezgahından çıkmış bir emirdir ki beşeri terbiye ve talimle, esası ubudiyete ve iki cihan saadetine sevkediyor.
Ramazan Orucu emrine imtisal eden hakiki insan ve ehl-i İman, bu vazife-i ubudiyet ile hilkat vazifesini, yaratılış sırrını, hakiki saadet ve rahat ve huzuru insaniyeti bir ordu intizamatında yerin ve göklerin sakinlerine ilan etmektedirler.
Bu tarzı ubudiyete ve melekî orduya dahil olmayanlar acaba nereye ve ne şekildeki güruhlara dahil olduklarını bir düşünsünler.
Elhasıl nasıl ki Hac ve namaz şeairi ehli imanın, kalp, akıl ve ruh ve beden birliğini temin eden şeairdir, öyle de Oruç dahi ehli iman ordusunu mele-i âlâya evci kemalat-ı insaniyeye ve ittihada sevkeden bir şeairdir ki İslam’ın beş rükünleri arasına girmiş.
Ramazanımız mübarek olsun. Bu mübarek aydaki her an ve dakikanızın leyle-i Kadrin gecesindeki gibi feyz ve berekete mahzar olmasını Halık-ı Rahimim’den niyaz ederim. Makbul dualarınızı beklerim.