Oruç nefsi dizginler

Abdullah ibni Ömer Radiyallâhu Anhüma rivayet ediyor:

Resulullah Sallallâhu Aleyhi Vesellem ile birlikte çıkmıştık. Biz gençtik ve evlenme imkânımız yoktu. Resûl-i Ekrem Efendimiz Sallallâhu Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu:
 

Ey gençler! Evlenmeye imkânı olan evlensin. Çünkü evlenmek gözü haramdan korur, iffeti muhafaza eder. Evlenmeye imkân bulamayan da oruç tutsun. Çünkü oruç cinsel arzuları kırar, azaltır.” (Neseî, Sıyam: 43)


Orucun insana sağladığı önemli bir faydası nefsin istek ve arzularına set çekmeyi öğretmesidir. Bilhassa gençlik çağında, dinçlik zamanında insan, çelikten bir vücudu olduğunu sanıp, dünyada ebedî kalacakmış gibi ona sarılır. Türlü türlü zevki ve lezzeti tatmaya çalışır. Kendisini şefkatle besleyen, terbiye eden Yaratıcısını unutabilir. Ömrünün sonunu, ebedî hayatını düşünmez hale gelebilir.

Böylece ahlâkî olmayan davranışların içine girip duygularına hâkim olamaz. Akıl ve mantığını dinlemez; iffetini, şerefini koruyamaz hale gelir.

Oruç, insana güçsüzlüğünü, zayıflığını iyice anlatır, ders verir. Böylece nefis, firavunluğunu bırakır, yaratılış istikametinde hareket etmeye çalışır. Ahlâkını, iffetini korur, kendine hâkim olur.

“Nefis, kendini hür ve serbest ister ve öyle telakki eder. Hatta mevhum bir rububiyet ve keyfemayeşa (istediği gibi) hareketi, fıtrî olarak arzu eder. Hadsiz nimetlerle terbiye olduğunu düşünmek istemiyor. Hususan dünyada servet ve ik-tidarı da varsa, gaflet dahi yardım etmiş ise, bütün bütün gasıbane, hırsızcasına nimet-i İlâhiyeyi hayvan gibi yutar.”

İşte nefsin huyundan olan, istediği gibi hareket etme arzusunun karşısına ancak oruçla çıkılabilir. Çünkü, oruç, onun bu hareketini sınırlandırdığı gibi, başıboş olmadığını da her an hatırlatır.

Kur’ân-ı Kerimde, “Oruç farz kılındı ki, takvaya eresiniz” şeklinde beyan buyurularak, insanın oruç sayesinde nefsine daha iyi hakim olabileceği ve nefsini daha iyi terbiye edebi-leceği ifade edilir.

Elmalı’nın ifade ettiği gibi, “Oruç şehveti kırar, nefsi mağlup eder, azgınlıktan ve kötülükten korur, dünyanın aşağılık lezzetlerini, makam ve üstün çıkma kavgalarını hakir gördürür, kalbin Allah’a teveccühünü arttırır. Ona melekî bir zevk ü safa bahşeder.

İnsan oruç vasıtasıyla bir çeşit manevî perhiz yapar, Allah’ın emirlerini dinlemeye alışır. Manevî hayatı da zehirlenmekten kurtulur. Çünkü diğer duygular rahat nefes alırlar, vazifelerine güzel çalışırlar. Mide geçici bir açlık yüzünden ağlarken, diğer ulvî duygular adeta bayram ederler.

İnsanın yaratılışında bulunan iyi duygular, bu şekilde kötü duygulara galip gelir. Nefis de kendisinin asıl mal sahibi olmadığını, aciz bir kul olduğunu idrak eder. Zira oruçlu olan kişi görür ki, Cenab-ı Hakkın izni olmadan en küçük, en basit yiyeceğe elini uzatmaz. Böylece kulluk vazifesini hatırlar, hakiki vazifesi olan şükre gider.

Evet, “Ramazan-ı Şerifteki oruç, en gafillere ve mütemerritlere (inatçılara) zaafını ve aczini ve fakrını ihsas ediyor (hissettiriyor). Açlık vasıtasıyla midesini düşünüyor. Midesindeki ihtiyacını anlar. Zayıf vücudu ne derece ve şefkate muhtaç olduğunu derk eder.”

Bu açıdan yüzlerce günahın insanın üzerine geldiği böyle bir zamanda oruç, gençler için en güzel bir çare ve muhkem bir sığınaktır. Arzularına hâkim olmak için en kolay bir yoldur. Bu oruç Ramazan orucu olunca değeri ve önemi daha da artar.
 

Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

İslam Haberleri