Ne çabuk geçti bir ay…
Ruhumuzun en ücra köşesini dahi kuraklıktan kurtaran rahmet yağmuru; sabah gibi karanlıksız, bahar gibi hazansız, riyasız, yalansız ümit mevsimi; bütün günahlarımızdan arındığımız mağfiret çeşmesi, dünya kazuratını silip süpüren gusül abdesti… Gidiyorsun öyle mi?
Hekim-i Lokman’ın şifalı ilacı, Hz. Hızır’ın âb-ı hayat çeşmesi, Hz. İsa’nın nefesi, Hz. Meryem’in cennetten inen sofrası… Üzerinde yolculuk âlâmetleri mi var? Gelirken marifet, muhabbet, zikir, fikir, şükür, hikmet, huzur hediyeleriyle gelen; giderken rıza, fazilet, kemâlat, mağfiret armağanlarını bırakan oruç yüzlü sevgili, hasretine nasıl dayanacağız?
Her anında sokaklarımızda yankılanan Kur’an, yürek denizlerini cezbeye getirdi… Melekût boyutlu dalgalar günah dağlarını yıktı; israf ateşini, şehvet yangınını söndürdü; azgın olan nefse oruç zincirini takıp, ıslah etti; kibir, gurur hastalıklarını cehennemin dibine attı; kabir kuyusunu, cennetin bekleme salonuna, ölüm korkusunu vuslat aşkına çevirdi; evham, vesvese gibi aklı, kalbi kemiren ne kadar kurt varsa hepsini imha etti; şapşallaşan sıfatlara ciddiyet, aşırıya kaçan duygulara istikamet, kalbe derûnî muhabbet, akla tefekkür ve marifet, dile zikir ve tesbih verdi… Ey bize Kur’an’ı getiren, her gelişinde Kur’an bayramı yaptıran aziz misafir, keşke bir ömür içimizde kalsaydın, gitmeseydin olmaz mıydı?
İftar sofralarına konan çeşit çeşit nimetti, nimetin etrafında halka olan tefekkürdü, itaattı, ubudiyetti; sahur sofralarına yağan yağmurun adı huzurdu, bereketti. Çocuklar gibi koşuşmuştuk teravih namazı kılmaya, tadı damağımızda kaldı, ne çabuk bitti, tıpkı dondurma gibi… Şimdi çocuklar gibi ağlayalım mı? Ezanlar ruhumuza işledi, müezzinlerin içli sadaları yüreğimizi yürek yaptı, cana can kattı… Tam kanatlanıp uçacağımızı sanırken, ayrılık zamanı geldi çattı, sahiden ayrılacak mıyız?
Öksüzleri öksüzlükten, yetimleri yetimlikten kurtardın; kimsesizlerin yanına, dertleriyle dertlenen kimseler gönderdin… Çıplağa elbise, aça aş, fakire zenginlik, acize güç, hastaya şifa oldun… Toplumun asayişine bahar getirdin; kavgalar dindi, cinayetler intihar etti, hırsızlar elini yıkadı. Sanki cennette nefes alır gibiydik, ne güzeldi hayat seninle. Hiç bitmesini istemediğimiz rüya, ne olur dur, uyanmak istemiyoruz.
Ey şerefli Ramazan, bize şeref veren mübarek ay… Şimdi gitsen de, seni içimizde yaşatacağız, sensiz kalmayacağız hiç… Tekrar geldiğinde bizi çok aramayacaksın, bıraktığın yerde olacağız.
Madem gitmek istiyorsun, haydi öyleyse git… Uğurlar olsun, güle güle Ramazan-ı Şerif.