Vedat Bilgiç'in yazısı / Psikiyatri Uzmanı
Oruç bir vazgeçiş halidir ki insan dışında başka bir canlının temel ihtiyaçlarından geçici de olsa bu vazgeçişi yapması beklenemez. Bu yönüyle oruç tutmak aynı zamanda beslenme, üreme gibi temel hayati yönelimlere benzer şekilde öfkeyi de tutmak demektir.
Ramazan ayı geldiğinde trafikte, sokakta, güncel hayatın içinde sık sık öfkeli tavırlar sergileyen hatta kavga eden insanlarla karşılaşırız. Bu durumun biyolojik ve psikolojik haklı gerekçeleri olsa da orucun ruhuna ne kadar zıt olduğu ortadadır. Aslında oruç ibadetiyle hedeflenen tam da insanın kendini her anlamda tutması değil midir? Duygular bize hayatta kalabilmek için verilmiştir. Bunlar içinde öfke; bireyin iç içe daireler şeklinde kendisi, ailesi veya ülkesini korumasını sağlar. Öfke olmasa, kişi yaşamını tehdit eden durumlar karşısında tepkisiz kalır. O yüzden öfke doğru yerde kullanıldığı zaman yaşamsal bir öneme sahip olmazsa olmaz bir duygudur.
Bir ülkenin sınırları başka bir ülke tarafından geçilmeye kalkışıldığında, o ülkenin dinamikleri kolektif bir öfke ile buna karşılık verecek ve sınırlarını korumak için öfkenin itici gücüne ihtiyaç duyacaktır. Zira öfke uyandığında bünyede harekete geçecek gücün etkisiyle artık uyuşukluğa, tepkisizliğe yer yoktur. Aynı ülke örneğinde olduğu gibi bir bireyin ruhsal ya da fiziksel yaşam alanının sınırları geçildiğinde de öfke bir koruma kalkanı olarak devreye girer. Öfke ile biyolojik bir alarm mekanizması devreye girer ve salınan hormonların etkisiyle bedensel bir seferberlik başlar. Arapça 'hiddet' kelimesinin 'hudut' kelimesiyle aynı kökten yani 'had' kelimesinden türemesi bu anlam kardeşliğini açıklıyor gibidir.
Biyolojik açıdan bedenin yaşamsal ihtiyacı olan besinin belli bir süre karşılanamamasının öfke doğurması da bu nedenle beklenen bir tepkidir. Psikolojik açıdan yaşamsal ihtiyaçlar ise çok daha çeşitli ve farklıdır. İnsanın yaşamsal psikolojik ihtiyaçları kişiden kişiye değişmekle beraber temelde aynıdır. Bir çocuğun öfkelenmesinin sebepleri nedir diye sorduğumda anne-babalardan en çok aldığım cevap 'çocuğun istediğinin olmaması' şeklinde oluyor. Bir yetişkin için de aslında durum aynıdır. Yani insanın yaşamsal soyut isteklerinin karşılanmaması da büyük bir öfkenin doğmasına neden olmaktadır.
Aslında oruç ibadetinin insanda yapması gereken en büyük değişiklik; kişinin yaşamsal biyolojik ihtiyaçlarının ertelenmesi durumunda sağlıklı tepkiler vermeyi öğrenmesidir. Böyle bir yolla eğitilen insandan psikolojik ihtiyaçlarının karşılanmaması durumunda da uygun tepkiler vermeyi, isteklerini erteleyebilmeyi ve öfke kontrolünü yapabilmeyi öğrenmesi beklenecektir. Buna da geleneksel anlamda nefis terbiyesi denir. Bu terbiye ile insanın diğer canlılarla ve özellikle hayvanlarla ortak olan biyolojik bedeninin eğitilmesi sayesinde psikolojik kontrolünü yapabilmesi amaçlanır. Oruç bir vazgeçiş halidir ki insan dışında başka bir canlının temel ihtiyaçlarından geçici de olsa bu vazgeçişi yapması beklenemez. Bu yönüyle oruç tutmak aynı zamanda beslenme-üreme gibi temel yaşamsal yönelimlere benzer şekilde öfkeyi de tutmak demektir. Oruç karşısında ortaya çıkacak ilk ve en güçlü duygunun öfke olduğu ancak en son üstesinden gelinebilecek duygunun da yine öfke olduğunun fark edilmesi gerekmektedir. Herkes oruç tutarken öfkesini tutabilmelidir.
Zaman