Orucun hası kevser suyu içirir

Hülya YAKUT

Her hatırlayışımda içim sızlar. Çocuktum o zamanlar. Yazları babaannemin yanına giderdik. Bir ay filan kalır, kışlık ihtiyaçlarımızı yüklenir dönerdik. Fasulyeden yağa, kavurmadan cevize çuvallar dolusu nevale ile.

Küçüktüm ama anlardım çok şeyi. Babaannemlerde, amcam ve halamlarda olan şey kendi babamda, annemde, teyzelerimde yoktu.

Babamdan görmediğim haller vardı onlarda ve özellikle amcamda...

Rahmetli amcam çok çalışkan ve gayretliydi. Helâl-haram hassasiyetine o zaman anlam veremezdim de, kendi bahçemize sınır olan halamların bahçesindeki erik-elmalardan koparmamıza asla izin vermezdi... "Neden" derdim... "Neden? Halamın bahçesi, üç-beş erik-elmadan ne olurdu ki?"

Gün boyu çalıştığı tarlanın kenarındaki büyükçe bir kayanın üstünde, zaman zaman çalışmasına ara verir, eğilip kalkar sonra ellerini yukarı açar, boyun bükerdi.

Biz ailemle ağaç altında keyf ederken, o kızgın güneşin altında, kara öküzleriyle çift sürer, buğday biçer, düven döverdi. Alnından, boynundan ip gibi ter inerdi.

Anlamazdım. Kendine niye böyle eziyet ettiğini. Anlamazdım buz gibi pınardan akan suya sık sık ayaklarını niye soktuğunu ama bir damla bile niye su içmediğini -içemediğini-...

Kalın dudakları susuzluktan çatlardı. Ara ara kan sızdığını bile hayâl-meyâl hatırlarım. Kenardan geçen su kanalından su yolları açar, ekinlerini sulardı. Kimi zaman, kocaman elleriyle kavradığı küreğin sapına başını dayar dinlenirdi.

Gün batarken, bir çuval meşe yaprağını atar omuzuna, ıslıklı nağmelerle dönerdi eve.

İftar sofrasına konan mütevazı yemekten sonra, ellerini açar şükür eder, (sonradan namaz olduğunu öğrendiğim) akşam namazına dururdu. Şikayet ettiğini, oflayıp pofladığını hiç duymadığım bu yiğit adam, çocukluk anılarımın en müstesna yerinde olacağını hiç bilmeden, bana dürüstlüğü, vefayı, şükür etmeyi, az ile yetinmeyi öğretirmiş de haberim yokmuş.

Babaannemden sonra, hayatımda beni duygusal ve içsel doyuran Harput'un yiğit evladı, yine çalışırken, elektirik akımına kapılıp, çekmeden-çektirmeden vefat edip gitti.

Ondan bana kalan, benim de sizinle paylaşmak istediğim şey şu: Amcalar, dayılar, nine ve dedeler hiç farkında olmadan, küçüklere örnek olabilirler. Lisan-ı hâl ile küçük belleklere derin izler bırakabilirler.

Şimdi ne zaman oruçtan dolayı açlık ve susuzluk hissetsem, ne zaman nefsim itiraza yeltense aklıma onun o susuzluktan çatlamış duakları, munis ve mütevvekil gözleri, Allah'a açılan elleri, şefkâtini her daim hissettiğim yüreği gelir.

Oruç susuzluğunuz ona ve size mükafat olarak ebedi alemde Kevser suyu ferahlığı versin.

Duayla.

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.