Günlerin getirdiği ile götürdüğü kalbimizde ne iz bırakıyor; onu arındırıyor mu, karartıyor mu? Kaçan anların ıstırabı kaplıyor mu içimizi, sızı duyuyor mu yüreğimiz bu yüzden?
Ne çabuk geldin Ramazan, ne çabuk gittin derken; bize kazandırdıklarını yeterli buluyor da bayram havası esiyor mu hasselerimizde, latifelerimizde? Kalp mutmain, akıl memnun, ruh rahat, vicdan emin mi bu geliş ve gidişten?
Yoksa bayram sahile vuran bir seyahatten ibaret mi? Gönül şehri boşaldı, nefis sahillere mi alıştı hemencecik? Zamanın ayartılarına takılmak, zevklerinde asılmak, tiryakiliğinde telef olmak; orucu yeterince tutmamış, oruç bizi yeterince tutmamıştır!
Ne alışkanlık kazandırdı bu ramazan, hayır adına hakikat adına neye tutunduk bayram arifesinde? O kazanç ve tutunma ile bayrama girdik, bayramı idrak ettik ve ramazana hazırlanıyor, kadir gecesine uzanıyor muyuz şimdiden? Zamanın üzerinde, kadir gecesi ile buluşma idraki ve ümidi var mı içimizde?
Gönlümüz hangi sahillere akıyor, gönlümüzde hangi sahiller akıyor? Akıl sormaktan yorulur mu, akıl işte? Kalbin ayağını yere değiren akıl, kalbe takılarak âlemlere gezen akıl…
Niye sevmeyelim aklı? Kalp sevmekten niye yorulsun, sonsuzluktan beslenmeyi bildikten sonra. Bir damla da bayram alanı, koskoca kâinat da… Bir çocuğun kalbi, bir masumun yüreği, bir mazlumun direği… O bayramların hep zamansız mekânı…
Kalbin merhamet elinin uzanamayacağı mekân, eremeyeceği zaman, tutamayacağı masum, mazlum var mı? Kalp kalbe karşıdır, kalp kalbe komşudur; sınırların, kıtaların, tenin, rengin bir değeri var mı?
Merhametle buluşan, şefkatle tutuşan buluşmalar, yoğunlaşmalar, yoğrulmalara erişilmişse ramazanda; ümmetin bayramı yakındır; Filistin’in gülüşü, Suriye’nin sulhu, Irak’ın dirilişi, Mısır’ın uyanışı, Afganistan’ın kalkışı, Anadolu’nun şahlanışı kısacası medeniyet varlığı ile dünya sahnesine çıkışımız yakın muştudur.
Ayasofya’nın çarmıhtan kurtulup cami hüviyetine yeniden kazanması… 50’de bu semalarda ezan okunmaya başlandı, şimdi camiye girme zamanı, Ayasofya camisine, kalp camisine girme zamanı…
Zamanın akışını tersine çevirmenin, geçen zamanı değerlendirmenin, kaybedilen vakitleri telafi etmenin, Anadolu’yu, İstanbul’u yeniden fethetmenin başka yolu var mı? Kalbin Ayasofya’sı mahzun ve esirse bu fetih gecikecektir; bu İstanbul kadar, Anadolu kadar, dünya kadar bir gerçeklik.
Köprüler, yollar, limanlar, binalar, hızlar bizi hedefe götürmüyorsa ne ehemmiyeti var?
Ayasofya açılmıyorsa Sultanahmet de mahzundur, Süleymaniye de, Selimiye de… Bağdat da, Buhara da, Bosna da, Bursa da… Ümmetin kalbi de…
Gelecek ramazanda Ayasofya’da buluşmak duası bu Ramazanda kabul olmuş bir duamız olsun inşaallah.
Osmangazi köprüsü niye açıldı ki; Ulubatlı Hasanları, Akşemseddinleri, Fetih Ordusunu taşımak için!