Devlet görevinde liyakat ve ehliyetin önemi-2
Liyakat ve ehliyet konusunda tarih boyunca her devlet çeşitli imtihanlar yaşamıştır. Her devletin yükselişi layık ve ehil kişilerden oluşan idareciler ve idari kadro ile olmuştur. İslam dünyası devletleri, garson ve hizmetkâr devlet modelini “Halkı yaşat ki devlet de yaşasın” parolasıyla ifade etmişler. Bu modeli “Seyyidü’l-kavmi hâdimuhum” (Bir kavmin efendisi kavme hizmet edendir)[1] sözüyle risalet medresesinden ders alan İslam devletleri bu şekilde yükselmişlerdir. Fakat ne zaman şahsî menfaatlerini düşünme başlamışsa devletler, durgunlaşmaya ve akabinde gerilemeye yüz tutmuşlardır. Bu açıdan devletlerin çöküşü daima liyakatsiz ve ehliyetsiz kişiler yüzünden olmuştur.
Bozulma liyakat kaybından başlar, ehliyet kaybıyla tavan yapar; o an hadiste bildirildiği üzere devletlerin kıyameti kopar. Bu noktada Osmanlı devleti, en uzun süreli hanedan-devlet olmasıyla sosyolojik, ekonomik, siyasi açıdan incelenmeye ideal bir modeldir. Liyakat ve ehliyete riayetle yükselişin olduğunu, bu iki ruhu kaybetmekle koca devletin günden güne çürüdüğünü onda müşahede edebiliyoruz. Çürümeler bir kanun gibi daima devletlerin zirvede olduğu durgunluk dönemlerinde başladığı gibi Osmanlı Devleti’nde de aynısı olmuştur.
Tarih profesörleri her ne kadar 1453-1683 yılları arasını Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemi olarak gösterip 1683 sonrasını doğrudan “Gerileme Devri” olarak gösterse de sosyolojik ve siyasi açıdan her devlet için bir durgunluk dönemi olması zaruridir. İnsan bedeninin 30-45 yaş dönemi gibi… Devletlerin zirvede geçirdiği, toprak genişliği ve askeri yapı itibariyle ciddi bir büyüme ve farklılık yaşamadığı zirve dönem, “Durgunluk dönemi”dir. Osmanlı Devleti’nin 3. Murad’dan sonrası yani 1595-1683 yılları arası tam manasıyla “Durgunluk dönemi”ni teşkil eder.
Bütün sistemlerde durgunluk dönemi bozulmaların ve kokuşmanın başladığı safhadır. Yeniçeri isyanları askerî sahada, Celali isyanları idârî sahada, ekonomik sıkıntılar ise mâlî sahada bozulmaların baş göstermekle Durgunluk Dönemi’nin yaşandığının delilidir. Osmanlı Devleti’nin Durgunluk Dönemi padişahlarından biri Sultan 4. Murad’dır. Sultan Murad ülke içindeki bozulmaları birçok yönlü incelemiş ve inceletmiştir. Ekonomik boyutlu incelemesini Koçi Bey’e emretmiştir.
Koçi Bey yazdığı risalesinde ekonomik problemlerin kaynakları olarak liyakatsizlik ve ehliyetsizliği görmüştür. Bu noktada ehliyetsizlik için şu tespitlerde bulunur:
“Giderek her işe hatır karışmakla ve her işe göz yummakla hak sahibi olmayanlara hadden aşırı mevkiler verilip, eski kanun bozuldu. Kazaskerler dahi az zamanda yersiz olarak azil olunmakla işlerinde tama’ sahibi ve haris olanlar bulunduğu mevkii ve fırsatı nimet bilip, memuriyetlerin çoğunu rüşvet ile ehliyetsizlere verir oldular.” [2]
Liyakatin ne ölçüde değerli olduğunu gösteren şu satırlar da Koçi Bey’e aittir:
“Yüksek makamların şunun bunun aracılığı ile verilmesi doğru değildir. En bilgilisi hangisi ise ona verilmek gerektir… Bir cahilin, sırf eskidir diye bir bilgilinin önüne geçirilmesi haksızlıktır. Bilgi ve diyaneti olunca, genç de olsa zarar vermez. Yaşlı ile genç, bilgi ve marifette eşit olunca yaşlının önüne geçmesi daha doğrudur. Amma bilgi ve marifetten hissesiz olunca 1.000 yaşında da olsa halka faydası olmaz. Ve hakkı, yanlıştan ayıramaz.”[3]
Koçi Bey’in sözüne dikkat edilirse, liyakat için dindarlığı şart koşuyor. Dindarlığın göstergesi ise Kur’anda “takva”dır. Bu cihetten Kur’an, Cennet’i daima gerçek dindar olan takvalı kişilere vaad eder. Bu sırdan dolayı Koçi Bey bir genç, bilgi ve takva sahibi ise, o işe layıktır, tespitini yapıyor. Fakat takva cephesi olmayan yaşlı ve genç iki eşit aday olduğunda yaşlıların, heves ve arzuları gençlere göre daha sönük olduğundan yaşlı birinin tercih edilmesi gerektiğini psikolojik bir tespit olarak ifade eder.
Teknik bilgisinin yetersizliğinden dolayı Yeniçerilerle baş edemediği için Yeniçeri Ocağı’nı kaldırma fikrine giren ve Yeniçeri isyanıyla öldürülen 2. Osman ehliyetsizliğinin kurbanı olmuştur. Oysaki aynı yeniçerilerle 4. Murad, 18 sene sonra Bağdat’ı fethetmiştir. Sultan Murad, Yeniçerilerin isyan sebepleri olan elebaşı Recep Ağa’yı ve yardımcılarını idam etmiş; disiplinsiz ve idmansız olan Yeniçeri ocağını disiplin ve idman altına alarak kısa sürede onları fetihler yapacak bir ordu haline getirmiştir. Ehliyetin harikulade etkisini iki padişahın icraatlarını mukayese edince rahatlıkla görebiliyoruz.
Liyakat noktasında Osmanlı Devleti’nde en çarpıcı manzara Sultan 1. Abdülhamid’dir. Kendisine Rusların Kırım’daki Özi Kalesi’ni ele geçirip kadın, erkek, yaşlı, genç, çocuk ve bebek 25.000 masum halkı katlettikleri haber verildiğinde üzüntüsünün şiddetinden felç geçirerek vefat etmiştir.
Liyakatsizlik noktasında ise Cem Sultan model gösterilebilir. İdam edilme korkusuyla Rodos Şövalyeleri’ne sığınmış; İslam’ın ve Osmanlı Devleti’nin yükselişinin önünde bir sed olmuş; çocukları ve torunlarının Hıristiyanlaştırılmalarına da zemin açmıştır.
(Devam edecek)
[1] el-Mağribî, Câmiu'ş-Şeml, 1:450, Hadis no: 1668; el-Aclûnî, Keşfü'l-Hafâ, 2:463.
[2] DANIŞMAN, Zuhuri. “Koçi Bey Risalesi”, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları:609, 1000 Temel Eser Dizisi:115, 1985, Ankara Sevinç Matbaası, s.20-21’den aktaran ÖZDEMİR, Hüseyin. “Osmanlı Devletinde Bürokrasi”, Okumuş Adam Yayınları:6, 2001, İstanbul, s.119.
[3] AKTAN, Coşkun Can. “Politikada Liyakat Üzerine Kutadgu Bilig ve Koçi Bey Risalesi’nden Öğreneceklerimiz”, Yeni Türkiye Dergisi, Ocak-Şubat 1997, Sayı:13, s.1393