Osmanlı'da ilginç vakıflar: Çocukları Gezdirme Vakfı, Fakirlere Meyve Yediren Vakıf

Osmanlı ülkesi, akla hayale gelmedik envai çeşit vakıfla bezenmiş bir Vakıf Cenneti gibiydi.

İsmail Çolak'ın yazısı

Yedi iklim, üç kıtaya adeta çil çil serptiği, nakış nakış işlediği on binlerce hayrat müessesesiyle diğerkâmlığın zirvesini yakalayan Osmanlı insanı, cümle mahlûkata hizmet etmeyi kendisine ulvî bir gaye edinmişti. Prof. Ziya Kazıcı’nın kanaatine göre bu durum; “Müslümanların fazilet, cömertlik, diğerkâmlık ve vatanperverlik gibi millî ve manevî ruh ile heyecanın kuvvetli tezahüründen başka bir şey değildi.”

Allah’ı sevmede ve O'na kullukta sınır tanımayan Osmanlı müminleri, mahlûkatı yaratandan ötürü sevmeyi ve yüceltmeyi kulluğun gereği olarak görüyorlardı. “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olan; malın en hayırlısı Allah yolunda harcanan; Allah yolunda harcananın da en hayırlısı halkın en çok ihtiyaç duyduğu şeyi karşılayandır.” (Ebu Davud, Edeb/57) Hadisi Şerifini kılavuz ediniyorlardı.

İşte Osmanlı Vakıf Cenneti’nden aklın sınırlarını zorlayan, insanı hayrette bırakan ilginç örnekler:

Parasını Düşüren Çocuklar Vakfı: Annelerinin kendilerine alış-veriş için verdiği parayı kaybeden çocuklar yararına, başta Tunus olmak üzere Osmanlı coğrafyasının pek çok köşesinde vakıflar kurulmuştur.

Çocukları Gezdirme Vakfı: Eski Matbah-ı Amire Emiri Haseki Hacı Mustafa Ağa’nın 1768’de İstanbul’da kurduğu vakıf, yılda üç bin akçe sarf edip çocukların temiz hava alarak eğlenmelerini sağlamıştır. Böylece çocukların yılda bir kez ailelerinden alınıp kırlara götürülmeleri ve birbirleriyle kaynaşıp yeni arkadaşlıklar kurmaları arzulanmıştır.

Öğrencilere Piknik Vakfı: IV. Murad devrinin önemli devlet adamlarından (padişahın kızı Kaya Sultan ile evli) Melek Ahmed Paşa’nın kızı Fatma Hanım’ın 1716’da İstanbul Fatih’te kurdurduğu vakıf, sıbyan mektebi (ilkokul) talebelerini, biri kiraz vaktinde (ilkbahar) diğeri üzüm vaktinde (sonbahar) olmak üzere yılda iki defa pikniğe götürmeyi amaçlamıştır. Her iki vakitteki piknik için 1800’er akçe ayırmıştır.

Yetimlere Eğitim Vakfı: Fatma Hatun’a ait 16 Ekim 1612 tarihli vakfiyenin çalışma alanı kapsamında, Hacı Hüsrev Mektebi’nde okuyan yetim çocukların bütün masrafları karşılanmış; yetim sayısı az ise başka okullardan bulunarak ihtiyaçları giderilmiştir. Ayrıca mektebe her yıl yeterince odun ve hasır alımı yapılmıştır.

Yetimlere Yazlık Elbise Vakfı: Urfalı âlimlerden Hasan bin Alaeddin tarafından yetim çocuklara yazlık elbise almak gayesiyle 1384’te açılmıştır. Vakfın şartnamesinde bu durum şöyle beyan edilmiştir: “Yetimlere buluğ çağına gelinceye kadar bakılacak, yaza girerken yazlık elbise alınacaktır...”

Öte yandan Sultan III. Mustafa’nın validesi Emine Mihrimah Sultan’ın nedimesi Canfeda Hatun’un 1773’de oluşturduğu vakıf da, her yıl İstanbul’daki mekteplerde okuyan 20 yetime birer kapama (üstlük), ayaklarına birer pabuç, her Kurban Bayramında başlarına birer kumaş kavuk (yanı sıra okulun öğretmenlerine de birer süslü elbise) almayı hedeflemiştir.

Öğrencilere Bayramlık Elbise Vakfı: İstanbul’da Ayasofya yakınındaki Üskübi Mahallesinde oturan Zeyni Hatun’a ait 16 Haziran 1587 tarihli vakfiyede geçen bilgilere göre, kurulan vakıf aracılığıyla bayramlarda, Mustafa Çelebi Mektebi’nde okuyan öğrencilere elbise alınmış ve harçlıkları verilmiştir. Artan paralarla da dul ve fakir hanımlara yardım edilmiştir.

Öğrencilere Alfabe Vakfı: Penah Süleyman Efendi’nin 1785’de İstanbul’da kurduğu vakıf, okumaya yeni başlayan öğrencilere, alfabe kitabı alınıp dağıtılmasını temin etmiştir.

Öğretmenlere İkramiye Vakfı: Sultan Abdülaziz’in annesi Pertevniyal Sultan tarafından kurulan vakıf, bayram hediyesi olarak her Ramazan Bayramı’ndan önce her öğretmene birer maaş tutarında ikramiye vermiştir.

Muallimlere Tütünü Yasaklayan Vakıf: Diyarbakır Şehremini (Belediye Başkanı) Mehmed Ragıb bin Mesud tarafından 1833’de teşkil edilen vakıf, hizmetlerini, ilk mektep muallimlerinin tütün içmesini engellemeye hasretmiştir. Caydırıcı olabilmek maksadıyla şehirde bulunan tüm ilk mekteplerde tütün içilmesi yasaklanmış ve bu zararlı maddeyi kullananların “asla ve kat’a” öğretmenlik yapamayacakları ilan edilmiştir: “…Zinhar ve zinhar şarib-i duhân (tütün içici) muallim-i sibyân olmaya…”

Fakir Kızlara Çeyiz Vakfı: Ayşe Revnak Hanım tarafından kurulan vakfın temel amacı, evlenmek üzere olan fakir kızların çeyizlerinin tamamlanarak düğünlerinin yapılmasıdır. Yapılan masraflardan sonra geriye para kalırsa, fakir çocuklara düğün elbisesi alınmış ve o yıl için ayrılan paranın mutlaka o yıl harcanması sağlanmıştır.

Mahalle Fakirlerini Gözetme Vakfı: Ümmühani Hatun Vakfiyesinde; mahallede bulunan fakirlerin ve zor duruma düşenlerin, vakıf çalışanlarınca gözetilip ihtiyaçlarının giderilmesi ve rahatlarının sağlanması istenmiş ve problemleri çözülmüştür. Mahallenin önde gelenlerinin oluşturduğu bir heyet, mahalle sakinlerinin bütün coşku ve sıkıntılarını gözlemleyerek sevinçlerini çoğaltıp, üzüntülerini paylaşmıştır.

Kanuni döneminde Veziriazam Pargalı İbrahim Paşa, Yavuz zamanında fethedilen Mısır’ı teşkilatlandırmak maksadıyla Kahire’ye gittiğinde, şehirdeki tüm sakat, dul, kimsesiz, yetim ve fakirlerin ve 1000’e yakın yetim ve muhtaç çocuğun listesini yaptırıp hepsine maaş bağlatmıştır. 1777’de elsiz ve ayaksız bir çocuğu olan bir İstanbulluya da günde 10 akça maaş tahsis edilmiştir.

Yoksullara Et Vakfı: Rodos’ta kurulan Hacı Ümmü Gülsüm Hanıma ait vakıf aracılığıyla, her yıl Ramazan Bayramı geldiğinde koyun eti alınarak dağıtılması; ayrılan diğer bir kısım parayla da entari, şal, cübbe, fes, kuşak, don, yemeni ve ayakkabı gibi çeşitli giyim eşyaları alınarak bayrama yakın bir zamanda fakir aile çocuklarına ve yetimlere dağıtılması temin edilmiştir.

Fakirlere Meyve Yediren Vakıf: Bıyıklızade Mehmed Ağa tarafından 1594’de Bursa İznik’te tesis edilen vakıf, etraftaki fakirlere zeytin, armut ve elma ağaçlarının meyvelerinden belirli bir miktar dağıtılmasını ve daha fazla almak isteyenlere mani olunmamasını vakfiyesinde şöyle şart koşmuştur: “Ve Harmanyeri dairesinde zeytün ağaçlarından maada armut ve elma ağaçlarının meyvesini hâzır olan fukara, rızaen lillâh maan ekledeler... Ve birer dest-i mal miktarı dahi götüreler. Ziyadesine taarruz etmeyeler... Ve bir ferd mani olmaya...” 

Kaynakça:
1. Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’nde mahfuz 10, 633, 570, 571, 578 nolu Vakfiye Defteri.
2. Nazif Öztürk, Menşei ve Tarihi Gelişimi Açısından Vakıflar, Ankara, 1983.
3. Nazif Öztürk, Türk Yenileşme Tarihi Çerçevesinde Vakıf Müessesesi, Ankara, 1995.
4. Ziya Kazıcı, Osmanlı Vakıf Medeniyeti, İstanbul, 2003.
5. Osman Keskioğlu, “Bazı Yönleri ile Vakıflar”, Vakıflar Dergisi (1973), c.10.
6. O. Nuri Ergin, “Türk Belediyeciliği ve Şehirciliği”, İller ve Belediyeler Dergisi (1947)/15-16.
7. Ahmed Akgündüz, Vakıf Müessesi/İslam Hukukunda ve Osmanlı Tatbikatında, İstanbul, 1996.
8. Tahsin Öz, “Yurdumuzda Tesis (Vakıf)”, Vakıflar Dergisi (1973)/X.
9. Yılmaz Öztuna, Büyük Türkiye Tarihi, c.10, İstanbul, 1984, 333.
10. Tarihte İlginç Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yayınları, İstanbul, 2012.

Zafer Dergisi

İlk yorum yazan siz olun
YORUM KURALLARI: Risale Haber yayın politikasına uymayan;
Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve BÜYÜK HARFLERLE yazılmış yorumlar
Adınız kısmına uygun olmayan ve saçma rumuzlar onaylanmamaktadır.
Anlayışınız için teşekkür ederiz.

Aile Haberleri